Bu vahşetle mücadele edeceksek...
Önce şunu belirteyim. "Niçin kadın diyoruz, erkekleri de öldürüyorlar" gibi noktadan konuşanların en iyi ihtimalle kolaycılık batağına saplandığını düşünüyorum. Sosyolojik olarak, eğer bir yerde bir öbeklenme varsa ona doğru yönelmek ve onu karakterize eden birincil yönü üzerinden onu adlandırmak zorundayız. Eğer ki, toplumda belirli sayıda erkek, aile içi şiddet sonucu yahut taciz vb. gerekçelerle kadınlar tarafından öldürülürse o takdirde "erkek cinayetleri"nden bahsedebiliriz. Fakat şu anda önümüzdeki sorunun adı "kadın cinayetleri" ve "kadına yönelik şiddet."
Eğer muhalefete ve muhalefete destek veren medyaya bakılacak olursa, kadın cinayetlerinde yaşanan artışın arkasında muhafazakâr AK Parti iktidarı var. Bir CHP'li akademisyenin ifadesiyle "10 yılda 12 kat artan kadın cinayetlerinin faili AKP." Sorunun kaynağı onlara göre net. Dolayısıyla çözümü de. AK Parti iktidarı giderse sorun çözülür. Aşırı politize olmuş bir zihnin toplumsal bir meseleye bakışına bir örnek.
Bir başka husus da şu. Kadın cinayetleri gerçekten 10 yılda nereden nereye geldi sorusunun elimizde sağlıklı bir cevabı var mı? Ne yazık ki yok. Bir sosyolog olarak hayatımda hiçbir konuda bu denli birbiriyle çelişen ulusal ve uluslararası veriyi bir arada görmedim. Misal BM Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECE) verilerine göre 2002'de 1399 kadın öldürülmüşken 2013'te öldürülen kadın sayısı 1038. (http://w3.unece. org/pxweb/) Buna mukabil 2009'da Adalet Bakanlığı'nca, bir soru önergesi vesilesiyle paylaşılan bir istatistik bambaşka bir manzara sunuyor. Buna göre 2002'de "cinayet nedeniyle ölen kadın sayısı" 66 iken, 2009'da 953. (Bu rakam, BM verilerine göre 691). Sadullah Ergin'in bakanlığı döneminde verilen bu istatistik "AKP iktidarında kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı" propagandasına da kaynak teşkil ediyor.
Bu karmaşanın sorumlusu öncelikle kamu otoritesi. Kamu otoritesinin ayrıntılı biçimde "hayata karşı suçlar" ve "vücudun dokunulmazlığına karşı suçlar" bağlamlarında sağlıklı ve detaylı bir envanter çıkarması şart. Fakat yükseköğretim alanından biliyorum ki, kamu otoritesinin geçmişe yönelik veri toplamada ciddi sorunları var. Oysa envanter olmadan politika üretilmez. Ve devletin bu konudaki ataleti bugünün meselesi değil, on yılların birikimi. Hükümete bu noktada gerçekten çok iş düşüyor.
Bütün bunları bir kenara bırakalım. Önümüzde net bir sorun var. Kadına karşı işlenen suçlar ve kadın cinayetleri. Bütün politik aktörlerin bu konuda ortak bir sorumluluk duygusu ile hareket etmesi gerekiyor. Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri üzerinden AK Parti karşıtlığı yapmanın beraberinde getirdiği siyasi konforu da anlıyorum. Ama geçici bir konfor bu. Ve sorunu konuşmamız için ihtiyaç duyduğumuz zemini sarsmaktan başka bir işe yaramıyor. Sembolik şiddeti bırakın da iyi toplum fikri üzerine düşünelim.
Medyanın sorumsuzluğunu da bir kenara bırakması gerekiyor. Yıllarca kadına yönelik taciz haberlerini pornografik üslupla verdiler ve vermeye de devam ediyorlar. İğrenç haber metinleri dolu ortalık.
Yeter artık, bir ahlaki seferberlik başlatalım. Ve bu konuda nerede yanlış yapıyoruz bunun üzerinde hep beraber tefekkür edelim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)