Gülengillerin stratejik oy seferberliği
Ne var ki, ABD iç siyasetine bugünlerde ilgi duyan sadece iktidar cenahı değil. Yeni iktidar stratejileri üretme arayışı içindeki muhalefet de ABD iç siyasetine ilgi duyuyor. 2000 yılındaki ABD Başkanlık seçimini hatırlıyor musunuz? Hani George W. Bush ve Al Gore'un başkanlık için yarıştığı ve Bush'un tartışmalı biçimde başkan seçildiği seçim. ABD siyasi tarihinin bu en şaibeli seçimlerinin aslında bir başka özelliği daha var. Bu seçimler, Cumhuriyetçilerin ve Demokratların siyasal alanı tahakkümüne meydan okuyan sağcı ve solcu bıçkın siyasetçilerin en görünür biçimde sahneye çıktığı seçimlerdir. Ralp Nader Al Gore'un karşısına, Patrich Buchanan da G. W. Bush'un karşısına dikilmişti. Bill Clinton'ın başkanlığı döneminde ülkenin iyice içine kapandığını ve sıkıştığını düşünen elitlerin büyük kısmı ise bir baskı unsuru olacağı gerekçesiyle her iki alternatifi de parlatmaktan çekinmedi. Bu aktörler daha önceki bağımsız adaylarla kıyaslanamayacak oranda medyada kendine yer buldu.
Ne var ki, Nader'ı destekleyen liberal ve solcu seçmenleri de Buchanan'ı destekleyen sağcı seçmenleri de ciddi bir tehlike bekliyordu. Al Gore yanlıları "Nader'a verilecek her oy, Bush'a verilmiş olacak" propagandası yapıyorken, Bush yanlıları da bunu Buchanan üzerinden Al Gore'a uyguluyordu. Bunun Türkçesini hepimiz biliyoruz. Aman oylar bölünmesin! Bu tartışmaların ortasında, bir dizi web sitesi ortaya çıktı ve daha sonra "stratejik oy seferberliği" diye adlandırılacak bir hareket başlattı. Buradaki temel espri şuydu: Oylar bölünmesin kaygısıyla ileride gelişme ihtimali olan siyasi oluşumların önü kapanmasın.
Seçmenlerin, birbirinden haberdar olması ve birlikte hareket etmesi halinde yeni siyasal oluşumların desteklenebileceği düşünülüyordu. Bir başka deyişle siyasal fayda, varlık-yokluk endişesine kurban edilmeyecekti. Mesela eğer ki bulundukları bölgede her halükârda Al Gore kazanıyorsa o takdirde Nader'a oy verebilir, onu güçlendirebilirlerdi. Ya da tam tersi söz konusu olabilirdi.
Evet, Türkiye'deki ve ABD'deki seçim sistemleri arasındaki farkı bahane gösterip burada durabiliriz. Fakat Gülenciler durmadı. Geçtiğimiz seçimlerde bu "stratejik oy seferberliği"ni Türkiye'nin ve dönemin gereklerine uyarlayıp harekete geçirdiler. Bu seçimlerde şanslarının olmadığını biliyorlar ancak 2019 seçimleri için yarayışlı siyasal aktörler üretme arayışı içindeler.
Bugünlerde ABD'de 2000'lerde gelişen stratejik oy seferberliği üzerine çalışan bir başka siyasal oluşum ise HDP. HDP'nin içinden geldiği siyasi gelenek bağımsız adaylar üzerinden seçim stratejisi geliştirme noktasında oldukça birikimli. Fakat bugün yüzde 10 barajının olduğu bir seçim sistemi içinde "parti" olarak başarılı olmak zorundalar. Ve bu noktada aşmaları gereken en büyük açmaz, CHP'lilerin "HDP'ye verilecek her oy AKP'ye verilmiş demektir" söylemi olacak.
Bu yazımı "Erdoğan ABD'yi çok seviyorsa oraya gitsin" diyenlere ithaf ediyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Başkan Erdoğan’ın Afrika ziyareti (25.07.2018)
- Bu zulüm düzeni yıkılacak elbet (23.07.2018)
- İsrail’in tehlikeli oyunu (21.07.2018)
- Kendi sesimize kulak verelim, dış seslere değil (19.07.2018)
- Hesaplaşmamız sürmeli (18.07.2018)
- Kazanan 15 Temmuz ruhudur (16.07.2018)
- Irkçıları daha ne kadar koruyacaksınız? (14.07.2018)
- NATO’da ABD-Avrupa çekişmesi (12.07.2018)
- Başkan Erdoğan, El Muzaffer Daimen (11.07.2018)
- Kültürel alan da demokratikleşmeli (09.07.2018)