60 yıldır spor aleminin içindeyim. Bir yöneticinin, 'Sen bunu yaz' dediğini yazanlar, illa ki yakalanırlar. Yazdığı yalandır, seneler geçer başka bir gazete-TV'de yorum yaparlar ve bu sayede patronlar onu kullanırlar. Yani patronların kullandığı adamlar vardır, kullanmadıkları da vardır.
Bunlar kum saatleri gibidirler. Döndürüp döndürüp kullanırsınız nokta...
Gelelim sadede...
Futbolculuk yıllarımda karşı takımda oynayan
Zekeriya Alp Beşiktaş'ta. Yine futbolculuk yıllarımda 1-2 maç hakemliğimi yapan
Yusuf Namoğlu. Sonra hakemlik yıllarım Namoğlu hakem arkadaşım, bu sefer Zekeriya Alp Beşiktaş'ta yönetici.
RÖPORTAJA KENDİ FİKRİMİ KATMAM
Önceki gün
SABAH'ta Yusuf Namoğlu ile tele röportajım yayınlandı. Bazı soruları Yusuf'a WhatsApp'tan yolladım, o da bana WhatsApp'tan cevap verdi. Yani telefonumda var.
Dün bazıları, 'Namoğlu'nun ağzından Erman Toroğlu'nun söylediği yalan' diye bir tweet attılar bana. Bu yazıyı yazana kadar Namoğlu nasıl bir açıklama yaptı bilmiyorum. Eğer bir röportaj yaparsam kendi fikirlerimi içine katmam, olduğu gibi yazarım.
Namoğlu ile yaptığım röportajda iki olayı atlamışız. Onları Yusuf'un ağzından yazacağım. Sonra benim ağzımdan devam edeceğim yorumlara.
Yusuf, bana röportajın içinde şunları söyledi: "Özellikle G.Saray-Konya maçında Hüseyin Göçek ısrarla penaltı gösterdi. VAR'daki hakem Halis Özkahya, Göçek'i çağırmadı. VAR hakemi Halis, Hüseyin'i çağırıp 'Bak bu pozisyon çok temiz, G.Saraylı oyuncu penaltı yapmıyor' deseydi bu işler olmayacaktı. Bu olay kamuoyunda çok büyüdü.
Biz komite olarak toplandık, Göçek'le Özkahya'ya lig sonuna kadar maç vermeme kararı aldık. Bunu açıklamadık, açıklamayacaktık. Ama TFF Başkanı Yıldırım Demirören benden açıklama yapmamı istedi, biz de açıklama yaptık. Ama olay büyüdü. Beşiktaş, Fenerbahçe, Başakşehir başkanlarının öncülüğünde Kulüpler Birliği, bazı takımların da katılımıyla bir bildiri yayınladı ve ortalık karıştı, herkes bize saldırdı. Çok üzüldüm."
Namoğlu teknik ekip konusunda -ki bu teknik ekip dünyanın her yerine yayıncılık yapan Şahingözü grubundan- İstanbul'daki yayına kulüplerden isim alınmasının yanlış olduğunu söyledi ve kulüp televizyonlarında çalışanların buraya alınmaması gerekir. Bu kulüplerin TV'lerinde çalışan insanların sonradan buraya gelmelerinin spekülasyona yol açacağını söyledi. (Bu konuda F.Bahçe bildiri yayınlamış. Bunun nesine alınmışlar anlayamadım. Doğa Sağıroğlu diye bir arkadaş FBTV'de çalışıp sonra bu VAR sistemindeki teknik ekibe geldi mi?) Yusuf'un yardımcısı Bedri Dölkeleş de şunu söyledi: "Teknik ekipte çalışanların hakemlerle uyumlu olmaları lazım. Bazı hakemler diyorlardı ki 'Biz teknikten gelen şu isimle daha iyi çalışıyoruz. Bu isimlerle zorlanıyoruz.
Teknik ekip tayinlerini biz yapmadığımız için çok alakasız tayinlerle, tekniğin işi zorlaştı."
BEYLERBEYİ OLAYI NEDİR?
İkinci konu Beylerbeyi olayıydı... Federasyon'daki bazı profesyonel ve yöneticiler, bizim Riva'da olmamızı istemiyorlardı ve bizi Beylerbeyi'ne zorladılar. Ben ve Demirören orayı istemiyorduk. Demirören şunu söylüyordu: 'Orası güvenlik açısından iyi değil. Taraftarlar oraya rahat ulaşıp sizi rahatsız ederler...' Ama o bizi istemeyen grup burada tesisleri yaptı.
(Burada devreye girmem lazım. Beylerbeyi MHK tesisleri için bu kadar para harcamaya değer miydi, ihalesi nasıl yapıldı, kimler yaptı, kaça mal oldu? O da değişik bir konu) Buraya kadarki kısım Yusuf'un röportajından eksik olan iki maddeydi.
Şimdi benim yorumlarıma geleceğim.
İŞİN UCUNU BIRAKMIYORUM
Yusuf'la yaptığım röportajdan sonra Zekeriya Alp'i aradım, şimdiki MHK Başkanı.
Dedim ki, 'Spesifik maçlarda TFF Başkanı ile konuşman oldu mu?' O da dedi ki,
'Benim ne Demirören zamanında ne de şimdi Nihat Özdemir zamanında konuşmam olmadı. Dağıtımı ekip olarak yaparız. Noktayı ben koyarım". 'VAR tesislerine gittiğin oldu mu?' dedim.
'Evet, Başkan Özdemir'e telefon açtım ve 2 yardımcım Oğuz Sarvan ve Ünsal Çimen ile birlikte gittim. Konuşmaları dinledim, bilgi sahibi oldum. Başkan Nihat Özdemir'i de çağırdım ama o gelmedi."
'Özdemir ve Demirören sana karıştılar mı?' dedim,
'Kesinlikle hayır' cevabını verdi.
Sonra Nihat Özdemir'i aradım, işin ucunu bırakmıyorum artık. Dedim ki, 'Başkan senin
ve yönetimin Alp'in tayinleri
konusunda bir eyleminiz oldu mu?", "Kesinlikle olmadı,
hatta yönetime şunu söyledim: Zekeriya Alp'e
tayin konusunda bir şey söylerseniz, isminizi de
söyleyerek istifa eder. Ama kulüp başkanlarından
gelen serzenişleri not aldım ve bildirdim.
Ne yaptı, bu beni ilgilendirmez."
DOĞRUSU İSTANBUL
Özdemir'e maçların nasıl oynanacağını sordum. Dedi ki:
"Bizim her şeyimiz hazır, son detaylara kadar ama uçakların kalkması lazım her ilden. Sivasspor veya Malatyaspor İstanbul, İzmir, Antalya'ya gidemezse nasıl oynatırız" dedi. Bunun üzerine Sağlık Kurulu'nda görevli Mete Düren'i aradım,
"Biz UEFA olarak her şeyi en ince detaylarına kadar federasyonlara ilettik. Artık top onlarda" dedi. Bunun üzerine TFF Sağlık Kurulu Başkanı'nı aradım. Ömer Taşer... O da aynen Düren gibi,
"Her şeyi federasyona yolladık. Maçlar bu şekilde oynanırsa doğru olur diye" yanıtını verdi. Sonra bir kulüp başkanını aradım. 'Maçların Antalya-Alanya'da oynanmasının doğru olacağı söyleniyor, ne dersiniz' diye sordum. Dedi ki: "Oradaki statların zemini rezalet. Bir de ben takımımı İstanbul'dan oraya götüreceğim 1.5 ay.. Bunun maliyeti ve psikolojik baskısı inanılmaz olur. 'Peki nasıl olur?' dedim,
'Bence bunun doğrusu İstanbul olur. Çok stat var. Anadolu'dan takımların otel ve seyahat masrafını federasyon karşılar. Sağlık hizmeti de doğru verilirse iş biter' dedi.
Evet, sevgili okuyucular bugünlük de yazacaklarım bu kadar. Bakalım nerelerden, kimler çıkaracak.