Pazartesi akşamı bir derbi oynandı, sahada enteresan işler oldu. Peki bu olan enteresan işler tesadüfen mi oldu? Bakınız, hayatta hiçbir şey tesadüf değildir. Mutlak sebepleri vardır. Şimdi hangisinden başlayalım.. İsterseniz ev sahibinden başlayalım.. Şenol Güneş Beşiktaş'a geldi. 3.5 senedir görev yapıyor. Beşiktaş'a güzel şeyler de yaşattı, acı şeyler de. Ama bakınız, Şenol Güneş-Fikret Orman ortaklığının son iki yıldır çok kötü durumda olduğunu ve birbirlerini çekemediklerini, bu ikisinin sonunu çok merak ettiğimi defalarca belirttim. Peki ben müneccim miyim? Hayır. İçeriden gelen haberler, gördüklerimiz, bu yorumları yapmama neden oldu. Derbideki finali yaratanlar, basın içinde bulunan Orman yalakalarıyla, Güneş yalakalarıdır. Bakınız, derbiden sonra Güneş'e bu sefer içeriden ateş edilmeye başlandı sosyal medya üzerinden. Ateş ettiren kimler, bunu Beşiktaş camiasında yaşayanlar biliyorlar. Peki bu duruma tesadüfen mi gelindi? Hayır… Hem Güneş hem Fikret seyirciye oynayacağız diye diye Beşiktaş'ı önceki akşam bitirdiler.
Şenol Güneş'in seyirci açısından biraz primi vardı. Derbide o da bitti. Burada zararı kim gördü? Resmen Beşiktaş. Bir Milli Takım şekli çıktı ortaya. Biri beyanat veriyor, Fikret Orman: "Şenol abim isterse gidebilir, isterse yıl sonu gidebilir... Bize gelirse biz bakarız..." Öbür taraftan Güneş açıklama yapıyor: "Ben daha buradayım... Milli Takım'da Lucescu var..." Herkes birbirini yiyor. Ama kamuoyu aptal değil. Haaaaa…. Şimdi burada 10 dakika duralım. Çay molası! Ey TFF! Haziran'da seçim var. Sen önümüzdeki seçimlerde tekrar görev alabilirsin veya başka bir başkan ve ekibi gelir. Yani sen şu aşamada Milli Takım Teknik Direktörlüğü'ne Şenol Güneş'i getirerek, 3-4 seneliğine anlaşıp dolduramazsın kardeşim! Haziran'da kim seçilirse, Milli Takım teknik direktörünü o seçmelidir. Bakınız, Beşiktaş beni fazla ilgilendirmez ama Milli Takım yüzde 100 ilgilendirir. Bu nedir ya! Fatih Terim, Şenol Güneş, Mustafa Denizli… Resmen şeytan üçgeni. Mahkum muyum ben bu insanlara, yok mu ülkede genç insanlar bu işi yapacak? Kesinlikle var. Milli Takım olursa benim için gerisi teferruattır.. Milli Takım ile ne federasyon oynayabilir ne Orman ne Güneş ne Terim… Yeter kardeşim!
Dönelim F.Bahçe'ye… Ali Koç yönetimi geldi, başarılı olmasını çok istedim. Çünkü bu grup başarılı olur, kulübü kurumsal hale getirirse diğer takımlar da onun peşinden gideceklerdi. Ama maalesef şu ana kadar sınıfı geçemediler. O menajer, bu menajer, o futbolcu, bu futbolcu, sonunda Ersun Yanal. Derbide ilk yarıda bir F.Bahçe izledim, inanılır gibi değil. Mücadelenin rezilliğinden bahsediyorum. İkinci yarı 3-0 geridesin, Yanal eski günlerine geri döndü. Topu daha iyi oynayan futbolcuları ikinci yarıda oyuna aldı ve sahada işin rengi değişti. İşin rengi değişiyor, F.Bahçe çok iyi mücadele etmeye başlıyor, üzerinden ölü toprağı kalkmış, bir gol atıyor... Şenol Güneş'e bakıyorsunuz, herhalde o sırada aklı Milli Takım'da ve federasyonda olacak ki maçı öyle seyrediyor. O sırada F.Bahçe bir gol daha atıyor. Güneş bakmaya devam ediyor. 3-2 olunca "Allah Allah" diyor, "Bu iş nerelere gidiyor acaba". Rüyadan uyanıyor, Güven'le Caner'i değiştiriyor. Yetmiyor, Maç 67'de 3-3 oluyor. O sırada Quaresma ısınıyor. Ama Şenol, Quaresma'ya bakamıyor. Quaresma ısınırken Güneş'e doğru 5-6 tane depar yapıyor. Yani şunu diyor: "Hocam maç gidiyor, bir an evvel beni al."
Ama Şenol farkında değil. Herhalde Milli Takımı ya da federasyonu düşünüyor. Çünkü 4 sene orada emeklilik yaşayacak. Beşiktaş'ta da işi bitti, Orman onu istemiyor. Yani Güneş maçta değil. 74'te Quaresma'yı alıyor.. O Quaresma bir orta atıyor., Burak'ın kafası direkten dönüyor.
İş kötüye giderken oyuncu değiştirmek ayrıdır, iyi giderken işe hakim olmak ayrıdır. Korkak Şenol Güneş, ikinci ve üçüncü golü yedikten sonra oyuncu değişikliğine gidiyor. Halbuki erken yapıp maçı döndürebilirdi. Fikret Orman'ın da arayıp bulamadığı bir olay Şenol'u göndermek için. İkisinin de Beşiktaş'ı falan düşündüğü yok.. İkisi de tribüne oynuyorlar.
***
MESAJIM YANAL'A
Ersun Yanal'ın elinde de kötü kadro yok. Allah var, Ersun geldikten sonra F.Bahçe'de fizik olarak düzelme var. Ama o da eski Ersun değil. Bu tip büyük maçları, büyük futbolcular oynarlar Ersun! Valbuena'yı kenarda bekletemezsin. Kupa 2'de en fazla top çalan adam olan Jailson'u kenarda bekletemezsin. Kendine gelmezsen çabuk kaybedersin. Zenit maçından sonra kendi kendime şunu düşündüm; bu F.Bahçe bir gün birisine patlayacak, ondan sonra da işler iyi gidecek. İlk yarıdaki rezaletten sonra ikinci yarı Beşiktaş'a patladı. Eğer Ersun, kendine gelip eski Ersun'dan görüntüler verirse F.Bahçe bundan sonra yükselişe geçer. Ama futbolcularla mücadele ederse bir yere varamaz. Maç bitiminde bile diyor ki "Değiştirdiğim iki oyuncu da iyi oynuyordu. İki oyuncu değişikliği ile bu patlama olmazdı." Kendi kendini inkar ediyor. Bir teknik adam maçtan sonra dakikalarca konuşursa bir şeyleri ispat etmeye kalkarsa demek ki hatalı büyük haltlar işlemiştir. Başarılı teknik adam iki cümle söyler, işi bitirir.
Yani derbinin özeti şuydu; maçın direksiyonu Şenol'un elindeydi. O direksiyon başında uyuyunca arabayı devirdi. Arabayı devirince çıkan gürültüden uyanan Ersun Yanal, biraz doğru işler yapınca ibre F.Bahçe'ye döndü. Bülent Yıldırım, son yıllarda izlediğim en iyi Bülent Yıldırım'dı. Verdiği penaltı pozisyonunu VAR'a gitmeden verebilir miydi, verebilirdi ama ben ona da razıyım. VAR zaten bu pozisyonlar için var. Sadık'ın attığı golde Cüneyt Çakır'ın, Bülent Yıldırım'ı VAR'a çağırması da bence doğruydu. Çünkü kamuoyunun kafasında bazı sorular kalabilirdi. Onu hallettiler, ders niteliğindeydi. Yani derbide hem VAR sınıfı geçti hem Bülent Yıldırım…. Hep böyle olun kafi.