ABD’nin kuruluşu bir baskınla başladı
AMERİKAN KOLONİLERİ
Amerika 1492'de Kolomb tarafından keşfedildi, ancak kıtaya ilk seferleri düzenleyen İspanyol ve Portekizliler, Orta ve Güney Amerika'da yerleştiler. İngilizler ise, 17. yüzyılın başında Kuzey Amerika'daki ilk yerleşim yerini kurdular. Zamanla kolonilerin sayısı arttı. Koloniler, Britanya'dan uzak olmanın avantajıyla kendi içişlerinde ve yönetim mekanizmalarında otonomi ile hareket ederlerken, malî ve askerî bakımdan Londra'nın verdiği emirlere uymak zorundaydılar.
Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nı tetikleyen en önemli olaylardan biri, 1756-1763 arasındaki Yedi Yıl Savaşları'dır. Bugünkü Kanada'nın büyük çoğunluğuna hâkim olan Fransa, savaşın sonunda Quebec ve Montreal'i kaybetti. Ancak İngiltere savaş bittikten sonra Fransızlar'la ve yerlilerle yaptığı mücadelenin maliyetini kolonilerin üzerine yükledi. Ayrıca koloniler Fransız tehdidinden de kurtulmuşlardı.
Amerikan kolonileri, bu dönemde idari bakımdan üç gruba ayrılmıştı. Bu üç gruptan imtiyaz kolonileri olarak anılan Rhode Island'ın ve Connecticut'ın kendi içlerinde özerk mekanizmaları vardı ve daha demokratik yapıya sahiptiler. Ancak Londra'ya olan mali yükümlülükleri devam etmekteydi. Bir diğer grup vasilik sistemiydi. Maryland, Pensilvanya, New Jersey ve Delaware'de tatbik edilen bu sistemde İngiltere güvendiği bir kişiye, feodal bir derebeyi gibi hareket etme hakkı tanımıştı. Kraliyet kolonisi olarak bilinen üçüncü modelde ise İngiltere koloninin başına doğrudan vali atamaktaydı. New York, Güney ve Kuzey Carolina, Georgia ve Virginia'da bu model tatbik edilmekteydi. En çok nüfusun yaşadığı ve İngiliz siyasal baskısının en çok hissedildiği koloniler buralardı.
VERGİ İSYANLARI
İngiltere'nin koloniler üzerindeki malî yükü artırıcı ilk hamlesi 1764'teki "Şeker Yasası" oldu. 1765'te ise her yazılı iktisadi işlem için "Pul Vergisi" uygulamaya kondu. Ancak 9 farklı koloninin temsilcisinin New York'ta toplanarak vergiyi protesto etmeleri üzerine, İngiltere vergiyi 1767'de kaldırdı. Fakat bu yasanın kalktığı sırada, Maliye Bakanı Townshend'in getirdiği yeni vergi yasalarıyla koloniler üzerindeki gümrük vergisi yükü artırıldı. Vergiden etkilenen ürünler arasında cam, kâğıt, kurşun ve çay bulunmaktaydı.
Bu karara "Amerikan Devriminin Kalemi" namıyla bilinen avukat John Dickinson şiddetle karşı çıktı. Dickinson'a göre, verginin hukukî bir meşruiyeti yoktu. Zira Amerikalı koloniler, bu vergi kanunlarının kabul edildiği İngiliz Parlamentosu'nda temsil edilmemekteydiler. New York ve Massachusetts koloni meclisleri, bu vergi kararlarını kabul etmediklerine dair kararlar alınca, İngiliz valiler meclisleri kapattılar. Çıkan ayaklanmalar da İngiliz birlikleriyle bastırıldı.
1772'de Amerika genelinde başlayan ekonomik sıkıntılar, krizi daha da derinleştirdi. O zamana kadar şehirli ve entelektüel kitleler içerisinde yaygın olan İngiltere'ye yönelik muhalefet, kırsal nüfusta da yayıldı. Nitekim bu kriz ortamında Londra'nın, Doğu Hindistan Kumpanyası isimli İngiliz şirketini kurtarmak için aldığı önlemler bardağı taşıran son damla oldu. Doğu Hindistan Kumpanyası, Amerika'ya çay gönderirken vergiden muaf olacaktı. Koloniler ekonomik sorunlar ile boğuşurken, İngiltere'nin böyle bir ayrıcalık tanıması, halkta büyük tepki doğurdu.
Kendilerine "Sons of Liberty" (Özgürlüğün Oğulları) adını veren bir grup, tıpkı pul dağıtımcılarının 1765 Pul ​​Yasası krizinde olduğu gibi, eyleme başladılar. Bostonlular, çay taşıyan İngiliz gemilerinin gelmesini istemiyorlardı. Buna rağmen, gemiler 28 Kasım 1773'te limana yanaştı. Bir süre sonra Massachusetts Valisi Thomas Hutchinson, İngiliz gemilerinin gümrük vergisi vermeksizin limandan ayrılamayacaklarını bildirdi ve vergiyi ödemeleri için süre verdi. Valinin Dartmouth gemisine verilen mühletin sona erdiği gün olan 16 Aralık'ta Bostonlular toplandılar. Göstericilerden bazıları geceleyin Kızılderili kıyafetine bürünerek gemilerdeki bütün çayı denize döktüler. Amerika'nın diğer limanlarında da çaylara el konuldu veya İngiliz menşeli çay alımları iptal edildi. Haber İngiltere'ye ulaştığında, Amerikan kolonilerini cezalandırmak için sert tedbirleri içeren yasalar çıkarıldı.
BAĞIMSIZLIK SAVAŞI
Kolonilerin temsilcileri 1774'te Birinci Kıtasal Kongre'de Philadelphia'da bir araya geldiler. Kongrede, İngiliz mallarını boykot kararı alındı. İngilizler ise gelişmelere savaşla karşılık verdiler. Kuzey Amerika'daki İngiliz ordularının başkomutanı olan Sir Thomas Gage, Amerikan kolonilerine karşı harekete geçti. Bunun üzerine Kıtasal Kongre'de Massachusetts kolonisinin temsilcisi John Adams'ın önerisiyle, General George Washington, Amerikan koloni ordularının başkomutanlığına getirildi.
Savaş devam ederken, Amerikalı düşünür Thomas Paine, meşhur "Common Sense" (Sağduyu) isimli kitabını 1776 Ocak ayında yayınladı. Amerika'da çok kısa sürede 500 bin adet satan bu kitap, İngiliz kralının otoritesinin kaynağını ve meşruiyetini sorguluyordu. Thomas Paine, kitabında İngiltere kralının aldığı kararların hiçbirinin hukukî olmadığını savunup, Amerikan kamuoyunu büyük ölçüde bağımsızlık fikrine ikna etti. 1775'te toplanan İkinci Kıtasal Kongre'de temsilci olarak yer alan Amerika'nın kurucu babalarından Thomas Jefferson, John Adams, Benjamin Franklin, Robert Livingston ve Roger Sherman bir komite oluşturdu. Bu komite 4 Temmuz 1776'da bir bildiri yayınlayarak 13 koloninin birleştiğini ve Amerika Birleşik Devletleri adında yeni bir bağımsız devlete dönüştüğünü ilan etti. General George Washington liderliğinde 8 yıl süren bağımsızlık savaşı neticesinde, İngiltere 1783'te Paris Antlaşması'nı imzalayarak, ABD'nin bağımsızlığını kabul etti.
ABD BAŞKANLIĞI
Amerikan devletinin, yönetim modelinin nasıl şekilleneceğinin belirlendiği müzakereler uzun yıllar sürdü. Devlet yönetiminde, yasama, yürütme ve yargı ayrılığına dayalı bir başkanlık sisteminin tatbiki benimsendi. Bu süreçte, siyasal gücün başkan, kongre (temsilciler meclisi ve senato) ve yüksek yargıya nasıl taksim edileceği, kurucu babalar tarafından tartışıldı. Başkan sistem içinde kilit role sahip olduğu için, başkan seçilecek kişinin doğuştan Amerikan vatandaşı olması şart koşuldu. Böylece İngiltere ve Almanya gibi ülkelerin desteğini alan, sonradan Amerikalı olmuş kimselerin ülkeyi yönetmesinin önüne geçilmek istenmişti. Yine dış müdahaleyi önlemek amacıyla başkan olacak kişinin en az 14 yıl ABD'de yaşaması zorunlu kılınmıştı.
Devletin federal mi yoksa konfederal karakterli mi olacağı da kurucu babaların en çok tartıştığı konulardan biriydi. Gelecekte ABD'nin dördüncü başkanı seçilecek olan James Madison, ilk hazine bakanı Alexander Hamilton ve yüksek mahkemenin ilk başkanı olan John Jay daha merkezi bir hükümeti savundukları için "Federalist Paper" denilen 85 maddelik ilkeler bütününü savundular. İlk Virginia Valisi Samuel Adams, üçüncü ABD Başkanı Thomas Jefferson ve Patrick Henry gibi isimler, konfederal modele benzer çok daha zayıf bir merkezi hükümet sistemini öne çıkardılar. Uzun süren çalışmalar sonucunda, güçlü federal bir başkent, devletin varlığını devam ettirmesi bakımdan önemli görüldü ve ABD'nin federal bir ülke olması kararlaştırıldı.
1789'da yapılan seçimlerle George Washington ilk ABD Başkanı, John Adams ise ilk başkan yardımcısı seçildi. Washington iki dönem görev yaptıktan sonra, bir daha aday olmayıp, 1797'de görevi John Adams'a devretti.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- ABD’nin ikiden fazla seçilen tek başkanı Roosevelt (17.11.2024)
- Atatürk’ün son sözü ‘aleykümesselam’ olmuştu (10.11.2024)
- 100 yıl önce Türkiye’nin ilk futbol şampiyonu: Harbiye (03.11.2024)
- ABD seçimlerinin sonucu iç savaşa yol açmıştı (27.10.2024)
- Osmanlı kimliği 150 yıl önce denenmiş fakat tutmamıştı (20.10.2024)
- Lübnan’ın düzenini Avrupalılar bozdu (13.10.2024)
- Gündemden düşmeyen antlaşma: Sykes-Picot (06.10.2024)
- Osmanlı’da canilere 2 türlü ceza verilirdi kısas ve diyet (22.09.2024)
- İstanbul’u sarsan esrarengiz kadın cinayeti (15.09.2024)
- Sultan Abdülaziz’in Mısır seyahati protokolü değiştirdi (08.09.2024)