ERHAN AFYONCU

Karantinadan kaçanlar ve karşı çıkanlar

İnsanlık, uzun süre salgın hastalıkların nasıl ortaya çıktığı, nasıl bulaştığı ve nasıl tedavi edileceği hakkında fikir sahibi değildi. Salgına karşı günümüzde de hâlâ en etkili yöntem olan karantina sistemi, tek çare olarak uygulandı. Osmanlı döneminde karantina uygulamasıyla ilgili Gülden Sarıyıldız, Ali Akyıldız ve Nuran Yıldırım'ın araştırmaları vardır.
İLK KARANTİNALAR
Peygamberimizin hadisi sebebiyle İslam tarihinde karantina erken tarihlerde uygulanmaya başlamasına rağmen kurumsallaşması uzun süre aldı. Emevi Halifesi I. Velid, 707'de Şam'da bir hastane kurmuş ve burada cüzzamlı hastaları tecrit ettirerek tedavi ettirmişti. Osmanlı döneminde II. Murad Edirne'de ilk müstakil cüzzamhaneyi yaptırdı. Miskinhane adı verilen cüzzamhaneler daha sonra imparatorluğun her tarafına yayıldı. Böylece hastalık karantina altında tedavi ediliyordu.
Fatih döneminde 1475'te Kefe'den gelen esirlerin getirdiği salgın İstanbul'u tehdit edince, Kefe'den gelen gemilerin bir müddet İstanbul'a girişine izin verilmeyerek karantina uygulandı. Daha sonraki tarihlerde de hastalık taşıyan gemilerin karantinaya alındığı görülür.
1812 veba salgını sırasında II. Mahmud, hastalığa yakalananları Üsküdar'da hastanelere taşıtarak, karantina uygulatmıştı. Ancak Şanizâde Ataullah gibi karantinaya taraftar olanlar kadar muhalif olanlar da vardı. Bunlardan biri de devlet adamlarının aldığı kararlara muhalefetiyle tanınan Moralı Osman Efendi idi. Karantinaya karşı bir risale kaleme almıştı.

KARANTİNA MECLİSİ
1831'de koleranın, İstanbul'da yayılması üzerine Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi durumla ilgili bir takrir kaleme alarak karantinanın üzerinde durdu. 1831'de Büyük Liman'da ve İstinye'de Karadeniz'den gelen gemilere karantina uygulandı.1838'de Karantina Meclisi kuruluncaya kadar salgınlara bazı kritik yerlerde karantina uygulanarak önlem alınmaya çalışıldı.
Bazı kesimler karantina uygulamasından rahatsızlık duymaktaydı. Ulemanın bir kısmı karantinayı Allah'ın "kaza ve kader"inden kaçmak olarak yorumladı. Ancak bir kısmı ise karantinanın vacip olduğunu vurguladılar. II. Mahmud, karantina uygulamasının önemini kavramış, karantinanın benimsenmesi için teşebbüslerde bulunmuştu. 1836 salgınından sonra Osmanlı İmparatorluğu dahilinde karantina uygulaması yaygınlaştırıldı. Buna rağmen karantina uygulamasının kabulü sancılı oldu. Bizzat II. Mahmud'un emriyle karantinanın dinen de doğru olduğuna dair risaleler kaleme alındı.
İstanbul'da veba hastalarının tedavisinde çalışan Antuvan Lago, karantina konusunda önemli bir layiha kaleme aldı ve bir merkez kurulmasını tavsiye etti. 1838'de karantina işlerini tek elden takip edecek bir kurum olarak Karantina Meclisi fetva ve çıkarılan emirle kuruldu.
Karantina Meclisi reisliği yapan Hekimbaşı Abdülhak Molla, karantina usulünün yaygınlaştırılmasında etkili oldu. Galata'daki eski gümrük binası tehaffuzhâne olarak tamir edildi. Burası yetersiz kalınca önce bazı gemiler, ardından Fenerbahçe'ye kurulan çadırlarla önlem alınmaya çalışıldı. Fenerbahçe'nin konumundan dolayı karantina başarılı olmadı. Karantina meclisi, tehaffuzhâne olarak kullanabilecek yerlerin tespitine girişti ve akıllara tam da bu sırada askerleri şehir dışında görevli olan Kuleli Kışlası geldi. 1838'den 1842'ye kadar karantina merkezi olarak hizmet veren kışla, süvari askerlerinin geri dönmesiyle tahliye edildi. Karantinanın Çanakkale ve Anadolukavağı'nda uygulanmasına karar verildi.

MERKEZLERİ BASTILAR
Nuran Yıldırım araştırmalarında, aradan geçen zamana rağmen bazı çevrelerin karantina uygulamasına karşı çıkmaya devam ettiğini, dönem dönem karantina merkezlerine saldırıldığını anlatır. Bu durumun sebebi olarak ise bazen karantinadan ekonomik olarak zarar görenlerin halkın dinî duygularını istismar etmesi, bazen de bazı gayrimüslim sağlık çalışanlarının Müslüman ahalinin değerlerine dikkat etmemeleri olarak gösterilir.
Salgınla mücadele kapsamında Kuşadası'nda Mayıs 1838'de karantina uygulanmaya başlandı. Ancak bazı şahısların halkı galeyana getirmesinden dolayı karantina görevlileri saldırıya uğradı ve bazı karantina merkezleri yıkıldı. Suçlular, İstanköy Adası'na sürüldüler. 1840'ta veba görülen Amasya'da karantina merkezi kuruldu. Karantina merkezinde görevli Dr. Paldi'nin özellikle kadın ölülerin mahrem yerlerine bakmakta ısrar etmesi, halkta tepkiye sebep oldu. Çıkan söylentilerden dolayı galeyana gelen halk kiliseye sığınan Dr. Paldi'yi öldürdü ve karantina merkezine saldırdı. Olaya sebep olanlar İstanbul'a götürülüp, sürgün cezasına çarptırıldılar. Dr. Paldi'nin eşine ve çocuğuna da maaş bağlandı.
Yıllar sonra bile karantinaya karşı çıkma bitmedi. 1887'de Mitroviçe'de karantina uygulamasına karşı çıkan binlerce silahlı kişi, karantina merkezine saldırarak doktoru katlettiler.
KARANTİNADAN KAÇANLAR
1845'te Hac farizasından dönenler, her ihtimale karşı Adana yakınlarında çadırlarda karantinaya alındı. Karantinaya alınacaklarını öğrenen hacılar aşırı tepki verdiler. Adana mutasarrıfının yönetim hataları durumun kontrolden çıkmasına sebep oldu. İki binden fazla hacı, Adana'da karantina merkezini bastı. Olayları yatıştırmak için mutasarrıf görevden alınıp, Konya'dan bölgeye asker sevkedildi. Vilayetlere kaçan hacıların yakalanarak 15 gün karantinaya alınmaları emredildi.

İlk karantina Dubrovnik'te uygulandı
AVRUPA'DA özellikle 14. yüzyıldaki büyük veba salgınıyla birlikte karantina uygulaması başladı. Doğudan gelen gemilere Hz. İsa'nın tabiatta geçirdiği 40 gün örnek alınarak karantina uygulandı. Gemiler özel limanlarda tecrit ediliyor, yolcular limanda 40 gün alıkonuyordu. Karantinanın ilk olarak 1377'de Dubrovnik'te (Ragüza) uygulandığına dair bir belge vardır. Dubrovnikliler, şehirlerine gelenleri dışarıda bir yerde 30 gün bekleterek hastalık belirtisi olup, olmadığına bakarlardı. Venedik bu süreyi 40 güne çıkardı. Karantinanın veba salgınında etkisi görülünce daha sonra Avrupa'nın değişik bölgelerine yayıldı. Şehir dışlarında karantina merkezleri kuruldu. Viyana'nın salgını daha çok Tuna Nehri üzerinden aldığı tespit edilince Tuna Nehri üzerinde karantina bölgeleri oluşturuldu.
Karantina kelimesi, sözlükte "yolcuların gözetim altında tutulma süresi" demek olan ve İtalyanca "kırk gün" anlamına gelen "quaranta giorni"den gelir. Osmanlı Devleti karantina usulünü uygulamaya başladığında bu kelimenin yerine daha çok "usüli tehaffuz", karantina yeri olan lazarettoya karşılık da "tehaffuzhâne" tabiri kullanıldı.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.