Gizli özne
SİNAN Ateş davasının başlaması, Trump'ın canlı yayında Biden'ı saf dışı etmesi ve DEMOKRATLAR'IN yeni aday üzerinde düşünmeye başlaması, CHP'nin yumuşama ile MHP'ye tavır alması, Esad ile yakınlaşmada ikinci perdenin önümüzde olması, Wikileaks'ın kurucusu Jullian Asange'ın serbest kalması gibi pek çok önemli ve iç içe geçmiş konu gündemde.
Peki bunların hepsine ayrı gözlükle mi bakılmalıydı?
Yoksa hepsi aynı kulvarda olduğu için tek bir süzgeçten mi geçirilmeliydi?
Açalım...
Trump'ın BAŞKANLIĞA gelmesi DERİN ABD'nin KÜRESELLEŞME KARŞITI pozisyon almasıyla ilgiliydi. Bir anlamda İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI ile kurulan sistemde revizyona gidilmek isteniyordu.
Çünkü ABD'nin cari açıkta rekor üstüne rekor kırması bunu zorunlu hale getiriyordu.
Washington'un en zayıf yeri burasıydı. Finansal ritim ile birlikte siyasi yelpaze de değişmeliydi. ABD KÜRESEL İTTİFAKLAR yerine yerel ortaklarla çalışacaktı. Buralarda RUSYA-TÜRKİYE öne çıkan ülkeler olacaktı. Assange ya da bir başkası ABD izin vermediği sürece GİZLİ BELGE açıklayamazdı. Açıklanıyorsa GİZLİLİĞİ bizim bilmediğimiz bir yerde ortadan kaldırılıyordu demekti. Belgeler şimdi tekrar incelense kimlerin nelerin tasfiye edildiği görülecekti!
Türkiye ile ilgili bölümlerde şimdi unutmuş olsak da çok kritik bilgiler yer alıyordu. ABD o sızıntılarda DAVUTOĞLU'na karşı tavır alırken Erdoğan'a sert çıkmıyordu. Bazı politikalar eleştirilse de BAŞKANLIK SİSTEMİNİN GELECEĞİ ilk orada yazılıyordu.
Gizli belgelerde "Erdoğan BAŞKANLIK'ı getirir ya da getiremez önemli değil.
ABD uzun yıllar Erdoğan ile çalışacağını bilmek zorunda" notu düşülüyordu.
Davutoğlu'nun bölgesel politikaları ise gerçekçi bulunmuyordu. TEHLİKELİ olarak değerlendiriliyordu.
Trump-Biden tartışması ve arkasından gelen "Biden çekilsin işte yerine 10 aday" manşetleri bize yön gösterecekti. Biden seçime girerse Trump'ın işi kolaylaşacaktı. Bu da bize KÜRESELLEŞME KARŞITI politikaların hızlandığını gösterecekti. Biden'ın yerine bir başka adayın belirleme durumunda ise ABD içindeki diğer gücün Trump'a "DUR" diyeceğini anlayacaktık!
KÜRESELLEŞME karşıtı sahne canlanacaksa milliyetçi akımlar artacaktı. Doğal olarak... Bunu en fazla AB'de görecektik. Ki öyle de olmaktaydı. ABD sistemin sahibi olarak DEĞİŞİM talep ederken de karşısına AB'yi, İngiltere'yi ve Çin'i almaktaydı. Trump'ın ABD'sinin de Türkiye'de karşı çıkacağı adres yine MHP olacaktı. ABD, AVRUPA'da MİLLİYETÇİLİK üzerinden ayrışmayı öncelerken Türkiye'de ise KÜRTLER'in içinde bulunduğu BÜTÜNLEŞMEYİ savunmaktaydı. Bölgesel ortaklık açısından baktıkları yer burasıydı. FARKLILIĞA ve BÜTÜNLÜĞE sahip çıkan Ankara istenmekteydi.
Bütünlüğe sahip çıkacak güç yoksa kardeş olmak bile parçalanmayı önleyemezdi. Gücü olan gelir operasyonu yapar. ARAP COĞRAFYASINA bakın!
Hepsi ARAP ancak kaç devlet var! BÜTÜN DEĞİLLER...
Bu nedenle Sinan Ateş suikastı ve DAVASI bir anlamda ABD ile uyumlu MHP'yi hedeflemektedir.
Tahmini zor olmayan gerekçeler nedeniyle Sinan Ateş davası ve suikastı başından bu yana MHP ile yan yana getirildi. MHP, ABD'nin küresel ve bölgesel politikalarıyla çatışmaktaydı. Bu nedenle MHP hedefti. Sinan Ateş davası nereye sürüklenir, sonuçta ne olur göreceğiz. Ancak "KÜRESELLEŞMEYİ REDDEDİYORUZ" diyen Trump'ın MAZLUM KOBANİ'nin mektubunu Başkan Erdoğan'a yolladığını "ANLAŞIN" dediğini unutmamak gerekiyordu.
Trump'ın akıl hocası Steve Bannon, AVRUPA'da sağ partileri körüklerken, BİRLİĞİ içeriden yıkmak için çabalarken, Le Pen gibi isimlerle arasından su sızmazken aynı akıl burada KÜRT kartını ANKARA'ya doğru uzatmaktaydı.
Wikileaks'teki "ABD, Suriye ve Irak'ta IŞİD ile mücadeleye, Erdoğan ise PKK ve Kuzey Suriye ile Kuzey Irak'taki bağımsız Kürt devleti hazırlıklarına karşı mücadeleye önem veriyor" notu da "Türkiye'nin yavaşlayan ekonomik büyümesi ve borç sorunu ile NATO üyeliğininse, ABD'nin eline koz veriyor" saptaması da sanki bugünü dünden anlatmaya yarıyordu. Geçtiğimiz günlerde SINIRLARIMIZIN aşağısındaki sorunun kaynağını, ABD-İNGİLTERE-FRANSA olarak gösteren Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın sözleri canlılığını korurken CHP lideri Özel verdiği röportajda "Yönümüz Avrupa... Erdoğan bu konuda samimi değil" sözleri CHP ile CUMHUR İTTİFAKI'nın ayrı dünyalarda konumlandığını göstermekteydi.
Sık sık not düştüğüm gibi sınırlarımızın aşağısındaki aktörler hem bize karşı hem kendi aralarında bir rekabeti götürüyorlardı. Hakan Fidan'ın aktardığı ABD-İNGİLTERE-FRANSA üçlemesi bunu ifade etmekteydi. KÜRT KARTI üzerinden bu güçlere odaklandığımızda hem bölgedeki beklentilerini hem küresel çatışmayı görmek mümkündü. Kürtler'in yaşadığı bölge ile ABD'nin bir hayali varsa İngiltere burada ne arıyordu? İngiltere varsa Fransa neyi neden kovalıyordu?
Pek söylenmese de siyasi hedefler EKONOMİK menzilleri canlandırırdı. Paranın yönünü aslında DERİN SİYASET tayin ederdi. Bretton Woods'ta kurulan denklemde revizyon talep edilmekte. Bu da siyasi ritmin değişmesi anlamına gelmekteydi. Tektonik siyasi sarsıntıların merkezinde de ORTA DOĞU bulunmaktaydı.
Türkiye doğal olarak en öndeki ülkeydi.
Türkiye'nin gelen rüzgara aldırış edip etmeyeceğini Osman Kavala-Selahattin Demirtaş-Can Atalay kararlarından anlayacaktık. İlk olarak Sinan Ateş davası işaret fişeğini yakacaktı! MHP'nin buradaki duruşu rüzgarı kesip atıyordu. Öte taraftan EKONOMİK olarak sıkıntıların olduğu da gerçekti. Ya orta yol bulunacak, keskin direksiyon hamleleri görülecekti ya da sınırların aşağısıyla temasta farklılık görülmeyecekti...
İşte bu senkronun nasıl belirleneceği Türkiye'nin içeride ve dışarıda izleyeceği yolu işaret edecekti... Erken seçim de buna dahildi...
Sinan Oğan'ın ekrana çıkıp "MİLLİYETÇİLERİ BİRLEŞİTİRECEĞİM" sözünü de Kemal Bey'in hakkındaki iddialara verdiği sert cevabı da buradan okumakta fayda vardı... GİZLİ ÖZNE ABD'ydi...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.