GARİP bir şekilde kimse doğruları, olması gerekenleri ve öyle ya da böyle olacak olanları yazmıyor söylemiyor.
Kafaları kuma gömenler oradan atıp tutuyor. Bazen şaşkınlıkla izliyorum. "Bu kadar bariz hatalar olamaz yapılamaz" diye düşünüyorum. Oluyor.
Bal gibi de yapılıyor...
İsimlere girecek değilim. Önemli olan Türkiye'nin gideceği yer. Mutlu, huzurlu, refah içinde yaşayan ve geleceğe güvenle bakan insanların yaşadığı büyük bir ülke var ufukta.
Kimi görüyor kimi de bunu elinin tersiyle itiyor.
Joe Biden seçimleri kazanır kazanmaz, Beyaz Saray yolu açılır açılmaz Türkiye'de bir sarsıntı yaşanmaktaydı. Berat Albayrak istifa ediyor, görevini bırakıyordu.
Söylenmez yazılmaz ancak Ankara, her zaman ABD'deki seçimlere kilitlenmiştir. Pozisyon almak için gözünü kulağını oraya çevirmiştir. Şimdi Ankara'da yine yüksek sesle dillendirilmese de bir SIKIŞIKLIK var. Bir gizli gerilim var. Bir el ense durumu var. Iskalıyoruz bilerek. Kimse ilk taşı atan olmak istemiyor. Normal.
Bugün biraz daha açık yazarak gidelim...
Türkiye ekonomik sıkıntıya düştü. Kadrolarda sık sık değişim yaşandı.
Günün sonunda Mehmet Şimşek ve arkadaşları görevi devraldı. YABANCI GİRİŞİ için çaba harcandı.
Yani faizler yükseltiliyor YABANCININ parasıyla buralara gelmesi özendiriliyordu.
Fakat EKONOMİNİN yanında daha doğrusu tepesine SİYASETİ koymazsanız pek bir şey anlamazsınız. Türkiye'nin dünya üzerindeki konumu ve zaman zaman oynamak istediği rol Washington'un kabul ettiği bir frekans değildi. Bu nedenle onlarca yurtdışı gezisi yapıldı. ABD'den İngiltere'ye, Körfez'den Çin'e kadar... GİZLİ MANŞETLERDE bilirdik ki ABD İZİN VERMEZSE SICAK PARA gelmezdi. Bu da başlı başına bir ODAK olma haliydi. Güç kullanma, etkileme, yön verme, kulvar değiştirme yeteneğiydi. Doğru mu? Kesinlikle... KÜRESEL GÜÇLER ile siyasetiniz aynı kulvarda değilse EKONOMİK olarak zorluk yaşanması ihtimaller arasında yukarıda olan seçenekti.
Ya başka kaynaklar bulunacak ya da avantajlar kullanılıp yeni bir yol inşa edilecekti. Olay buydu...
Adamlar DOLAR'la dünyayı yönetirken bizim buna sırtımızı dönmemiz hiç yoklarmış gibi davranmamız gerçekle yan yana gelmemekti. Son seçimlerin EKONOMİK gerekçelerle kaybedildiği de ortadaydı...
Gelin tam da bu noktada konuları genleştirelim...
CUMHUR İTTİFAKI kendi içinde sürtüşme yaşar gibi görünse de yola devam ediyordu.
Doğru! Bu KASIM'a kadar ABD seçimlerine kadar sürecekti.
MHP'nin ve DEVLET Bey'in hem Türkiye'ye hem bölgeye bakışı KÜRESEL ritim ile uyumlu değildi. Yani ABD ile karşı karşıya geliyorlardı. Sinan Ateş suikastı, ÜLKÜCÜLERİN hedef olması, TERÖRLE YAN YANA getirilmeleri için adımlar atılması ve mafyadan çıkan seslerin MHP'ye kadar uzanıyor olması tesadüfen yaşanan gelişmeler değildi. MHP, ABD'nin bölgedeki oyununa karşı çıkan en net güç'tü.
MHP'nin sınırlarımızın dışında bir politikası yoktu. Kapsayıcı ve kucaklayıcı değildi. Kürtlerle ilişkisi de tartışmaya açıktı. Durum böyle olunca AK PARTİ'nin ortağı da olsa hedef haline geliyordu. Bu ve benzeri sıkıntılar büyütülürken EKONOMİK olarak devamlı ANKARA'yı sıkıştıran görünmez bir el devrede olacaktı. NET!
Bu el, bu akıl Türkiye'nin bölgede kontrolü sağlayan bir GÜÇ olmasını istiyordu. Ancak oturmuş rejimin KOD'ları, korkular, endişeler haklı olarak bazı odakları bunu kabul etmekte zorluyordu.
Doğal... İtirazım yok. Sadece durumu anlatıyorum. MHP dışında aynı frekansta sesini çıkaracak ikinci bir parti yoktu.
Bu da MHP'yi tasfiyeye götürmek için kapıların aralanmasına neden oluyordu.
NET! Bence MHP ve Devlet Bey doğrudan hedefti.
Önümüzdeki günlerde bunu daha net görecektik.
Bunlar olurken Başkan Erdoğan CHP lideri Özelle görüşüyor, Meral Hanım'ı kabul ediyordu.
Sinan Ateş'in eşini de ağırlayıp dinledi. Ne kadar iyimser olunsa da tüm bu adımlar Devlet Bey'i rahatsız etmekteydi.
Sadece DEM üzerinden sadece Kürtler üzerinden sadece bölge üzerinden bakıldığında CHP ile MHP iki farklı dünyayı temsil ediyordu. Devlet Bey, Başkan Erdoğan'ın CHP'ye gidişinden dakikalar önce yüzüğüyle mesajı veriyordu! Ayrıca zirvenin yapılacağı gün esip gürlüyor Özgür Özel'i topa tutuyordu...
"...PKK'ya gıkını çıkaramayan, bölücü belediye başkanlarına en küçük tepki gösteremeyen, Suriye'nin kuzeydoğusundaki hain teşebbüsleri kuzuların sessizliğiyle izleyen bir şahsın, CHP'nin genel başkanı olması başlı başına bir trajedidir. CHP, DEM'lenmiş, gemlenmiş, yemlenmiş, ele geçirilmiş ve sonuçta şarampole devrilmiş, ATATÜRK'le yollarını çoktan ayırmıştır..." diyordu.
Zaman ayarlı tepki gösteriyor çıtayı yukarı çekiyordu. Başkan Erdoğan OYUN KURMAK İÇİN arayışlara devam ederken, Bahçeli de mevziiyi koruyordu.
Geri adım atmıyordu.
PARANIN SAHİPLERİ de Türkiye'nin hem içeride hem dışarıda değişmesini talep ediyordu. CUMHUR İTTİFAKI üzerindeki basıncın nedeni buydu.
Bu bize MHP-CHP kavgası olarak, MHP-DEM tartışması olarak, bu bize AK PARTİ-DEM gerilimi olarak KAYYIMLARIN SAHNE ALMASI olarak dönüyordu. Dönecekti.
Binlerce kez yazmama rağmen ANKARA'da KÜRT KARTI hakkında yerli milli orijinal adaletli anlayışlı TÜRK İMZASI taşıyan bir YAZILIM görünmüyordu!
Suriye'deki itirazlarımızın daha tansiyonlusunu yıllarca KUZEY IRAK için yaptık! Değişen bir şey olduğunu söyleyebilen var mı? İşe yaradığını? YOK! Aynı verilerle devam ederek farklı sonuç almak imkan dahilinde değildi. MHP'yi de aynı kulvarda düşünenleri de anlıyorum. Korkuyu endişeyi belirsizliği görüyorum. Ancak silahla güvenlik anlayışını ileri çıkartarak çözülecek mesele değil bu. Koca bir dünya karşımızda duruyor. Sınırın hemen aşağısında AVRUPA ile Çin ile uğraşan ABD-RUSYA ikilisi var. Muhatap ESAD değil ki! Dünyanın bize vermek istediği rol, modifiye ederek yürünmeli. Kimseye gücümüzü göstermeye ihtiyacımız yok. Biz büyük devletiz. Büyük devletler cama konan sineğe balyozla müdahale etmezlerdi.
Türkiye'nin bölgede BÜYÜK olması uçan kuşu bile kontrol ediyor olması KÜRESEL HUZUR için de şarttı. Başkan Erdoğan'ın ÖZEL'i ziyaretine bu çerçeveden bakıyorum.
KASIM'a kadar Türkiye dünyaya KONUMUNU ilan edecekti.
EN geç! Bu nedenle Erdoğan'ın CHP'ye ziyareti sanıldığından çok daha önemliydi. Ankara bölgeye karşı tutumunu korursa farklı değiştirirse farklı seçeneklerle karşılaşacaktı...
Küresel sonuçlar doğuracak BÖLGESEL adımlar, içeriden başlayıp atılacak mı? Atılmayacak mı? Ben buna bakıyorum. Siyaset bu merkezde dönüyor. Trafiği "YUMUŞAMA" ya da Özel'in açılımı olarak değerlendirmeyin.
Deniz Baykal'ın CHP'si Erdoğan'ı ağırlamış, BAŞBAKANLIK yolunu açıp Abdullah Bey'in ekolünden korumuştu! Özel ne yapıyordu?
Temaslara ANKARA'nın dışından da bakmak gerekiyordu!
Önemli olan da buydu.
Gerisi hikaye... Gerisi detay...