SON günlerde Başkan Erdoğan'ın açık ya da sürpriz şekilde yaptığı görüşmeler, doğal olarak merak konusu... CHP'nin yeni lideri, yeni yüzü Özgür Özel'le yaptığı ve adına "YUMUŞAMA" denilen temastan sonra yakında iade-i ziyaret gerçekleşecekti.
Erdoğan, CHP'ye gitmeden önce İstanbul'da Abdullah Bey'le görüşüyordu.
Medyadan gizlenen bu buluşma, haliyle soruları da beraberinde getiriyordu.
Meral Hanım'ın da yeni imajıyla BEŞTEPE'ye gitmesi çok konuşulanlar listesinde yukarılardaydı.
Peki ne oluyordu? Neye hazırlık yapılıyordu? Son durakta bizi ne bekliyordu?
Konu partiler olunca genel itibariyle dünya görüşünün ve yaşam biçimin farklı olduğu vurgusu öne çıkardı.
Oysa gerçeğin bununla bir ilgisi yoktu. Partilerin AJANDALARINDA bakılması gereken iki nokta vardır! TÜRKİYE NASIL BİR DIŞ POLİTİKA
İZLEYECEK? Dünya üzerindeki konumu ve buna bağlı olarak uygulayacağı ekonomik model ne olacak?
Mesele tamamen budur.
Fakat yaşam biçimi, inançlar, ait olduğu kamplar, aile ve yakınlar konuşulurdu!
Başkan Erdoğan ile Abdullah Bey, aynı partide iki farklı politikayı savunan isimlerdi. Erdoğan kazandı, yoluna devam etti. Turgut Özal'ın ANAP'ı ile Mesut Yılmaz'ın ANAP'ı aynı değildi!
Özal, ABD'NİN ASLA ve KAT'A KÜRDİSTAN KURMAYACAĞINI, KURDUĞU YAPIYI DA TÜRKİYE'YE VERECEĞİNİ, DEVREDECEĞİNİ
BİLİYORDU. Bölgesel liderlik için siyaset yapıyordu.
Tasfiye edildi. Yılmaz ise YÖN olarak tamamen AB'yi tercih eden bir siyaset güdüyordu. Bu da ÖZAL'la ayrışmayı beraberinde getirmekteydi. Bugün bu tablo net olarak yine CANLIDIR, yine hayattadır, yine AK PARTİ-MHP-CHP ve DİĞER PARTİLERİN içinde vardır! Bu çekişme yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi Türkiye'nin yönünü ve uygulayacağı ekonomik politikaları da beraberinde getirmektedir! Partiler arasındaki tüm çekişme bu İKİ ANA MADDE İÇİNDİR! NET!
Şimdi buradan güncele yürüyelim. MHP ve Devlet Bey, ekonomik bakış ve dünya üzerindeki konum itibariyle Abdullah Bey'den farklıdır.
GLOBAL düşünmezler.
Siyasetleri de ekonomik programları da buna izin vermez. En son Gül'ü "BAŞBAKAN olmasın, Çankaya'da otursun" diye desteklediler! Zaten Abdullah Bey'e yakın Ali Babacan- Ahmet Davutoğlu gibi iki isimle anlaşamaması da bu nedenleydi. Devlet Bey, her fırsatta yüklenirdi. Geri durmazdı. Temel mesele ÜLKENİN KONUMUNU belirleyecek olan KÜRT KARTI ve PARA POLİTİKASIYDI. Bakın görürsünüz...
AK PARTİ, YENİ ANAYASA için start verdi.
Ancak kimse tek başına son sözü söyleyemiyordu.
AK PARTİ 265, CHP 127, HDP 57, MHP 50, SAADET 20, DEVA da 15 vekil bulunduruyordu.
Başkan Erdoğan'ın ya da AK PARTİ'nin hızlanabilmesi için 360 vekile ihtiyaç vardı.
GÖRÜŞME TRAFİĞİNİN, orta yol bulma çalışmalarının altında yatan gerçek buydu.
Muhtemelen Abdullah Bey ile olan görüşme SAADET ve DEVA'daki hatırı sayılır sayıdaki VEKİL içindi... Aritmetiğe bakıldığında OSMAN
KAVALA-GEZİ-DEMİRTAŞ-KÜRT SORUNU gibi yakıcı konularda AK PARTİ ile MHP ile ters düşen partilere ihtiyaç olduğu net olarak görülmekteydi.
Mesela Abdullah Bey bir süre önce "Kavala ve arkadaşlarıyla ilgili karar kamu vicdanını çok derinden yaraladı. Beni de çok üzdü.
Bu dava ileride utanılacak bir yargılama süreci olarak anılacaktır. Osman Kavala gibi servet sahibi bir insan hoş vakit geçirmek yerine insanlık meseleleriyle uğraşmasının bedelini ödüyor, bu çok acı.
Bu insanların hapiste olması çok çok üzücü, vicdanları yaralayıcı bir durum...
Türkiye için de inanılmaz yük oldu bu karar.
İnsan hakları ve hukuk uygulamalarının zaten çok sorgulandığı dönemde, Türkiye'ye kötülük yapmak isteyenler ancak bu kadar zarar verebilirlerdi. Milyonlarca dolarlık Türkiye aleyhtarı bir kampanya yapmak isteseler, zaten imajı bozuk olan Türkiye'yi dünya kamuoyunda ancak bu kadar olumsuz gündeme getirebilirlerdi.
AİHM içtihatlarının yargı sürecinde dikkate alınmamış olması hem kabul edilemez hem de çok üzücü. Parçası olduğumuz modern dünyadan ne kadar kopuk olduğumuzu göstermesi açısından da ayrıca utanç verici... Ben o gün Gezi olayını AK Parti açısından olumlu bir ilerleme olarak görmüştüm. Faili meçhuller için değil çevre için itiraz eden, Chicago'daki, Londra'daki gibi eylemler. Ortadoğu ülkelerinin problemlerini değil gelişmiş ülkelerin problemlerini yaşıyor olmanın bir göstergesi.
Problemlerimiz bile gelişmiş ülkelerin problemlerine benzemeye başlamıştı..." sözleriyle AK PARTİ'den ne kadar farklı düşündüğünü ortaya koymuştu.
Gül'e yakınlığı SIR olmayan Davutoğlu da Babacan da SAADET de aynı kulvarda aynı fikirdeydi. CHP ise zaten konuya tamamen buradan bakıyordu. Devlet Bey'in, Özel'e getirdiği eleştiriler bile bunu yeterince doğruluyordu.
Kimin, neye, tam olarak itiraz ettiğini bilemesek de YENİ ANAYASA partiler arasında ÇATIŞMAYI ve belki de son tahlilde uzlaşmayı getirecekti. AK PARTİ bir yere kadar ILIMLI davranıp MUHALEFETİ kucaklayabilirdi. MHP bunu nasıl yapacaktı?
YENİ ANAYASA nasıl bir TÜRKİYE'yi dünyaya takdim edecekti? Gül'ün, Osman Kavala için söylediği sözler ortadaydı. GEZİ'ye nasıl baktığı da SIR değildi.
Bahçeli'nin de...
Görüşmelerin, temasların sonunda tutuklu bulunan Osman Kavala'dan Selahattin Demirtaş'a oradan bölgeye uzanan bir HAT şekillenecekti.
EN azından masaya gelecekti.
ANKARA'nın BAKIŞ AÇISININ değişmesi kesinlikle pazarlık konusu olacaktı. Günün sonunda bizi ya İTTİFAKLAR arasında ÇATLAMA ya da büyük bir olgunlukla oluşturulan büyük bir ortak payda bekliyor olacaktı... Sonuç nasıl bir TÜRKİYE'nin geleceğini fazlasıyla gösterecekti.
JESTLERDEN olacakları anlayacaktık... Biraz beklemekte fayda vardı...