ÜLKEMİZDE ve bölgemizde olanları anlamakta zorlandığımız bir gerçek. Ya "BÜTÜNÜ" düşünmüyoruz ya da öne çıkan "İSİMLERİ" çok önemsiyoruz.
Rahmetli Mahir Kaynak Hoca sanırım 1995'te Kanal 7'de katıldığı bir programda "DERİN DEVLET" tanımını yapmıştı.
Mahir Hoca ile sık sık bir araya gelir OSMANLI'daki DERİN DEVLET'i tartışırdık. Son SADRAZAMIN OĞLU
Prof. Haydar Furgaç da hocasıydı. Ve hocası kendisine OSMANLI'yı kitapların dışında anlatıyor ve aktarıyordu.
1960'larda her ikisi DERİN DEVLETİ tartışıyorlar ve nasıl olması gerektiğini masaya yatırıyorlardı.
Mahir Hoca, Derin Devlet'i "Ülkenin varlığını sürdüren, dünya üzerindeki misyonunu yerine getiren, bunun için gerekli uzun vadeli siyaseti üreten, yapılması gerekenleri düşünen, sıralayan, gerçekleştiren akıldır. Bir eliyle geçmişi bir eliyle de geleceği yakalayan beceridir. Öngörüdür.
Teşkilatlanma biçimidir... Derin devlet, devlete karşı ve onun dışındaki bir oluşum değildir.
Onunla bağlantılı ancak üzerindedir. Günlük siyasi kaygıların dışındadır..." diye tarif ederdi.
Türkiye kritik bir dönemden geçiyor. Dünya da...
Mafya, suikastlar, kara para, siyasi kumpaslar, uyuşturucu ticareti, darbeler, finansal operasyonlar, kalkışmalar hiç eksik olmadı. SUSURLUK'tan 15 Temmuz'a kadar uzatın pergeli, kendini DEVLETİN yerine koyan pek çok kişi, unsur, oluşum görürüsünüz.
Günlerdir yazdığım gibi Sinan Ateş suikastı, yargıdaki bilek güreşi, bazı hakimlerin, savcıların ısrarla siyasi refleksle öne çıkması, Ayhan Bora Kaplan ve suç örgütünün oluşturduğu türbülans, Macaristan'da yakalanan Serdar Sertçelik isimli itirafçı, bunların polislerle ilginç diyalogları ve arkasından gelen YENİ 17-25 TEZGAHI yakıştırmaları, uyuşturucu trafiğindeki sapma, Barış Boyun'un İtalya'da yakalanması ve SUSMA HAKKINI kullanması...
Birbirinden ayrı gibi dursa da bağlantı ilk bakışta görülmese de arkadaki KARANLIK bölgede yollar kesişirdi. Bunlar KÜRESEL mücadelenin küçük ritimleriydi.
İsimlere girmek istemem. Ancak ANKARA'da iki büyük güç, fena halde çatışma halinde.
Öyle böyle değil. Çetelerden suikastlara kadar uzanan BAKANLARA kadar gelen dalganın arkasında KÜRESEL SONUÇLAR doğuracak olan bölgesel gelişmeler yatmaktaydı.
Ve SİZLERİN GÖRMEDİĞİ ASIL SAVAŞ
TÜRKİYE'NİN NEREDE
DURACAĞI KİMİNLE
OLACAĞIYDI!
İşte bu sorunun cevabı olarak yüzlerce isim ve ilişkili olay aktarabilirim. Gerek yok.
İki güç, birbirine her alanda pres yapmakta. Her partide her devlet kurumunda bu var. Bakmasını bilen görür.
Siyasi ittifakların oluşması ya da dağılması, Kemal Bey'in tasfiyesi, yeni CHP, CUMHUR İTTİFAKI'na inanan, inanmayan AK PARTİ ve MHP'liler, Mehmet Şimşek'in ekonomik programı ve bu çerçevede atılan adımlar... Büyük savaşın içerideki mevzilerini görmek için bir iki adrese bakmak yeterliydi...
Uluslararası suç izleme kuruluşu Mali Eylem Görev Gücü (FATF), 2021 Ekim'de Türkiye'yi gri listeye almıştı.
Hatırlayın! Daha çıkamadık!
FATF, bu kararı Türkiye'yi kara para aklamaya ve Birleşmiş Milletler'in yaptırım listesinde yer alan grupların finansmanına açık olan bankacılık, emlak ve diğer sektörlerini denetlemediği gerekçesiyle aldığını açıklamıştı. Mehmet Şimşek geldi önce bunu hedef yaptı. Doğru mu?
Net! Hazırlıklar tamamlandı.
Düğmeye basıldı.
Bazı bakanlıklar burada öne çıkıyordu. Haliyle...
Atılan adımları gören FATF, EYLEM PLANI harika gidiyor notu verdi. Haziran'ın sonu gibi de Türkiye GRİ LİSTEDEN çıkacaktı. Bu Türkiye'nin KÜRESEL ARENADA izleyeceği para politikasını belirleyecekti. Bu nedenle DARBELER yapıldı bu ülkede!
Şimşek'in izlediği politikalara destek veren kadar karşı çıkan da vardı. Şimşek GRİ LİSTE'de gelinen noktayı Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) koordinasyonunda, başta Adalet, İçişleri, Dışişleri Bakanlıkları olmak üzere tüm ilgili kurum ve kuruluşların yürüttüğü yoğun çalışmalara bağlıyordu.
Durum böyle olunca GRİ LİSTE'den çıkmaya az bir süre kalınca, ANKARA'da kıyamet koptu. İÇİŞLERİ BAKANI ve emniyet müdürleri hedef oldu. Mafya sahne aldı. Hedef BAKAN ya da ilgili emniyet birimleri gibi dursa da asıl amaç GRİ LİSTE'de kalmaktı. Yani LİSTE dışındaki ekonominin çarklarını döndürmeye devam etmekti. Bu da bir kulvardı. Büyük bir para vardı.
Birileri de doğal olarak olan bitene itiraz ediyordu. Bu iki mevziyi kazıyınca arkalarda İKİ BÜYÜK GÜCÜ
GÖRÜYORDUNUZ. Olan biteni dikkatle takip ettiğinizde yollar sizi ya Londra'ya ya Washington'a çıkarıyordu...
PARAYI kontrol ettiğinizde ülkenin konumunu da belirliyordunuz. ANKARA bunun mücadelesi içindeydi.
Uzaktan baktığımda İKİ ODAK, İKİ GÜÇ, İKİ GRUP,
İKİ EKOL, İKİ OLUŞUM boğaz boğazaydı.
Bu mücadelenin içinde her partiden her kurum ve kuruluştan isim vardı...
Sinan Ateş suikastından çetelere, emniyetin içinden mafyaya, siyasetten sermayeye kadar uzanan eksende bu İKİ GÜÇ ciddi yer sahibiydi! Ve her gün birbirlerine hamle yapmaktaydılar. Iskalıyorduk görmüyorduk. Bazen bir savcı, bazen bir manşet, bazen bir röportaj, bazen bir itirafçı bazen bir devlet adamı olarak sahne alıyorlardı. Hamleler peş peşe gelmiyordu. HUZUR yoktu mücadele her yeri kaplamıştı. Perdeleri aralayınca en arka sıralardaki yabancıları görüyordum!
Olan biten, MAHİR HOCA ile yaptığımız saatler süren sohbetleri aklıma getirdi...
Hoca "Osmanlı büyük bir devletti büyük bir projeydi bitti.
Yenisini daha iyisini yapmalıyız" derdi... DERİN DEVLET OLMALIYDI. Türkiye'nin konumunu belirlemeli, siyaset altta kalmalıydı. Rotayı belirleyen bu AKIL olmalıydı. Bu kadar fırsat varken ŞAHLANIŞ yakınken zaman çarçur edilmemeliydi. Buna izin verilmemeliydi. ÇATIŞMA halini görünce üzülüyordu insan...