FİLM şeridinin son karesinden bakarak olayları anlamaya çalışmak gibi bir özelliğimiz var.
Yetmiyor yine de bu metottan vazgeçilmiyor. Biliyorum olaylar benim baktığım pencereden izlenmiyor. Tamamen farklı ve bence yetersiz pek çok kulvar kullanılıyor. Bunun altında yatan neden ise YAŞANMAKTA olanları, YAŞANACAK OLANLARI bir BÜTÜN olarak değerlendirme eksikliğimiz...
Uzun zamandır odak olarak MHP'yi buraya taşıyorum.
Hiç olmadığı kadar fazla... Çünkü KÜRESEL sonuçlar verecek bölgesel değişimlerin Devlet Bey ve partisiyle yakından ilgisi vardı. Gelin isterseniz bugün konuyu biraz daha açalım. Net adımlarla ilerleyelim...
Trump'ın Başkan Erdoğan'a yazdığı mektubu birkaç kez burada konu ettim. Ne diyordu?
"Sorunlarınızın bazılarını çözmek için çok uğraştım. Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Harika bir anlaşma yapabilirsiniz. General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor ve daha önce vermedikleri bazı ödünleri vermeye niyeti olduğunu söylüyor. Size güvenerek, (Mazlum Kobani'nin) bana yazdığı, elime yeni ulaşan mektubu da ekliyorum..." Mektup ANKARA'ya gelir gelmez cevap hazırdı: ÇÖPE ATTIK.
Dikkat ederseniz ABD SURİYE'deki YPG/SDG ile o bölge ile ilgileniyordu. Bir de PUZZLE'ın KUZEY IRAK tarafı vardı. İşte bu noktada kompartımanları ayırıp bakmak ve büyük mücadeleyi görmek gerekiyordu. Trump'ın birkaç kez övgüyle sözünü ettiği Mazlum Kobani ya da Ferhat Abdi Şahin ile KANDİL arasında bir çekişme vardı. TERÖR ÖRGÜTÜ de OLSA mevzileri, kulvarları ve en önemlisi arkadakiler farklıydı!
Seçimler döneminden hatırlayın!
KANDİL her zaman Demirtaş ile ilgili bir koruma sağlıyordu! Aynı KANDİL Ferhat Abdi Şahin'e ABD ile olan temaslarından dolayı mesafeliydi. Washington yaptığı yardımları gizlemiyor her fırsatta ŞAHİN'i legalleştirmek için çaba harcıyordu. Kandil ve HDP'nin ise buna sahip çıkan tek satır sözü yoktu! İlginç değil mi! ABD bir teröristin arkasında duruyor, terör yuvası KANDİL bunu görmezden geliyordu! Garip değil mi?
Değil tabii ki...
Mesela Zeytin Dalı Harekatı sırasında Mazlum Kobani ya da Ferhat Abdi Şahin zorda kalsın, silinsin diye KANDİL güçlerini geri çekiyordu! Şahin bitsin tükensin SURİYE'deki oyun ellerine geçsin diye... Aslında kendi aralarında farklı yollar rotalar oluşturulmuştu. Neden?
Elbette ABD ile İNGİLTERE, ABD ile AVRUPA arasındaki çekişmeden dolayı... Çok nedeni olsa da "ENERJİ BASRA'ya mı aksın, AKDENİZ'le mi buluşsun" savaşı olarak da bakabilirdik buna... ABD net olarak YPG'nin Mazlum Kobani'nin arkasındaydı. Kuzey Irak'ta ise TALABANİ adamlarıydı. Barzani ise AVRUPA'ya yakın bir odaktı.
Enerji savaşı, terör örgütü ile bizleri karşı karşıya getiriyordu. Siyasal çözümlerle kapıya geliniyordu.
AVRUPA başka İngiltere başka ABD ise bambaşka bir çerçeve çiziyordu. Mesele buydu!
Devam...
AK PARTİ iktidara geldikten sonra ABD ile uyumun tam olduğu dönemlerde de MHP hedef oluyordu. Deniz Baykal, kasetle gidiyor CHP'nin resmi ideolojiyi savunan tarafı biçiliyordu. Kemal Bey bilerek ya da bilmeyerek bu görevi yerine getiriyordu. Görevin sonuçlarını görünce onca seçim kaybına rağmen ekranlara çıkıp partiyi geri istiyordu. Olan biteni doğru değerlendiremiyordu.
Göremiyordu. CHP'nin dönüşümü belli noktaya gelse de bir engel daha vardı. Önemliydi. MHP!
Devlet Bey ve partisinin sahip olduğu ideoloji Türkiye'ye verilmek istenen bölgesel rolle asla ve kat'a uyumlu değildi. MHP, Türkiye içinde siyaset yapan dışarı sarkan bir tarafı olmayan bir partiydi.
Ülke içinde de herkesi kapsaması BİRİNCİ PARTİ olması pek mümkün değildi. Sahip çıktıkları MİLLİYETÇİLİK TONU buna engeldi. IRAK'a iki kez asker yollayan bölgeyi değiştirmek ve küresel rakiplerini burada yenmek isteyen bir ABD vardı. Amerika Birleşik Devletleri'nde, MHP'nin anladığı şekilde milletten söz edilemezdi. Ancak tartışmasız dünyanın en büyük gücüydü.
Ve o ABD, bölgede yolunu tıkayan MHP'nin o ideolojisi ile çatışıyordu.
Tasfiye etmek istiyordu. NET!
Bu saptamayı yapınca içeri girip yaşananları anlamak daha kolaydı...
Sinan Ateş suikastını çok yazdım. Türkiye'de yaşanan bunca siyasi cinayet arasında ilk kez bu kadar açık, net, şeffaf işlenen bir suikast ve çuvallar dolusu DELİL bulunmaktaydı. ORTADAYDI!
Polisin aradığı bulduğu bir şey değildi bunlar. KURGUYU hayata geçiren akıl, bunun böyle olmasını istiyordu. Tüm OKLAR'ın MHP'yi, ÜLKÜCÜ CAMİAYI hedef alması isteniyordu. İsimlere, iletişimlere, tetiği çekenlere, çektirenlere, içeri alınanlara, kendini savunanlara girmiyorum. Konumuz onlar değil.
Siyasi suikastlar siyasi sonuçlar için yapılırdı. TAMAM! Ama burada çok daha farklı bir şey vardı. Bunu da ilk kez görüyorduk.
Tetiği çeken muhtemelen neden çektiğini bilmiyordu. Kurgu öyle işler genellikle. Yakalanan kişi tutuklanıp hapse konuldu. İlişkiler ve iddia edilen AĞ konusunda kimse net konuşamıyordu.
İşin ucunun nereye gideceği kestirilemiyordu! TETKİKÇİ Sinan Ateş'e kurşun yağdırırken kurgu içinde yer alan bir başka isim bunu kayda alıyordu.
CANLI YAYIN YAPMAKLA KALMAYIP kayıtları bir başkasına ya da başkalarına yolluyordu.
Tetikçi yakalanıyor içeri atılıyordu.
Avukatıyla yaptığı tüm görüşmeler de günlerce haftalarca ses ve görüntü olarak kaydediliyordu. Yani TETİKÇİ'nin ağzından olayı alıp kaydediyorlardı. Siyasi sonuçları beklemeden sonuçların sarsıcı hale gelmesi için daha önce yapılmayan bir yöntemle sahne alınıyordu. TETİKÇİ muhtemelen bilebildiğini anlatıyor bunlar da SUİKAST HAVUZUNA AKIYORDU. Haliyle YASA GEREĞİ kayıtların imha edildiği söyleniyordu, söylenecekti. Gerçek öyle olamazdı. Mümkün değildi.
MHP'nin sahip olduğu ideolojiden sapması için katlanarak gelen bir fırtına hazırlığı vardı.
Devlet Bey'in "Türkiye Cumhuriyeti, Suriye yönetimiyle el ele vererek, iş birliği köprüsü inşa ederek, askeri operasyonlarla bölücü terör örgütünün kaynağında kökü kurutulmalıdır..." çıkışına imza attığı gün Sinan Ateş'i öldüren TETİKÇİ'nin kayıtlarının bulunduğu gerçeğini öğreniyorduk.
Bir el, Bahçeli'nin açıklamasının karşısında adeta el yükseltiyordu.
Bahçeli de zaten "ESAD" diyerek "İşbirliği" diyerek YPG'yi yani ABD'nin kontrol ettiği bölgeyi işaret ediyordu!
MHP ve ÜLKÜ OCAKLARI bir şekilde büyük bir sızıntıyla iç içeydi, karşı karşıyaydı. MHP'yi değiştirmek isteyenler, MHP'nin içinden geliyordu. MHP'yi, AK PARTİ'nin taşıyamayacağı bir noktaya sürüklüyorlardı. MHP giderse ANLAŞMA olacak CHP gelecekti. O da gerçekleşmezse, Başkan Erdoğan ve partisi büyük basınç altında kalacaktı.
ANKARA'da büyük ve şiddetli bir mücadele vardı. Mesele KÜRESEL SONUÇLAR DOĞURACAK olan bölgesel değişimdi...
BİNLERCE KEZ YAZDIM!
NEREDEN BAKARSANIZ BAKIN TÜM YOLLAR KÜRT KARTINA ÇIKACAKTI...
MHP'nin ABD ile savaşı buydu...