Kaynayan kazan
BÖLGEDE kaynayan kazanı, içinden geçtiğimiz ekonomik tabloyu doğru analiz etmeden alınacak yol yok gibi görünmekte. İçeride yaşanan ve yaşanmakta olan her aksiyon aslında BÖLGESEL ve KÜRESEL zorlamanın sonucu... Sinan Ateş cinayetinden Yargıtay seçimlerine, yeni Anayasa çalışmalarından açıklanan tasarruf paketine kadar uzanan yol aynı istasyonları bağrında taşımakta. İçerisi ve dışarısı aynı anda sallanıyordu aslında. Geçtiğimiz hafta yazdığım iki yazıda Sinan Ateş suikastına değindim. Ve "CUMHUR İTTİFAKI HEDEF" diye not düştüm. Gerekçeleri sıralayıp...
Devlet Bey de dün yaptığı konuşmada hedefin "CUMHUR İTTİFAKI" olduğunu ilan etti. Gelin bu noktadan devam edelim. Genişleterek yürüyelim.
Anlayalım...
Savunma Bakanı Yaşar Güler, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın Irak'a defalarca gittiler. Başkan Erdoğan da 13 yıl sonra resmi ziyarette bulundu. Irak Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Irak Türkmen Cephesi, Arap parti liderleri, Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı, Neçirvan Barzani, Mesrur Barzani, Mesud Barzani, görüşülen isimlerdi.
Başkan Erdoğan 22 NİSAN'da giderek hem Kalkınma Yolu Koridoru Projesi'ni hem de güvenlik konularını görüştü. PKK ana gündemdi. Ortak operasyon ise ilk sıradaydı. Tabii tüm kartları yeniden karan da ABD'ydi. Bölge büyük güçlerin adeta bileşkesi konumundaydı.
Başkan Erdoğan, Türkiye'ye döndükten sonra Neçirvan Barzani, 5 Mayıs'ta Tahran'a gitti. Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve İran'ın dini lideri Ali Hamaney ile görüştü. Yeni sayfa açıldığı söylendi. Barzani Tahran'dan dönmeden RAKİBİ ve Washington tarafından parlatılan yeni oyunculardan BAFEL TALABANİ ABD'ye uçtu. Talabani yani Kürdistan Yurtseverler Birliği Genel Başkanı, Kuzey Irak-Irak ve parlamento seçimlerini konuşmak için oradaydı. DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI'NDA önemli isimlerle bir araya geldi. Barzani ailesi de seçimlerin iptalini istiyordu.
Hem Bağdat ile hem Tahran ile bunu konuşuyorlardı. Bu büyük sürtüşmeyi ve kamplaşmayı da beraberinde getiriyordu. Barzaniler konuyu Irak Federal Mahkemesi'ne kadar taşıyordu. Bafel de ERBİL'i alacağından emindi...
Sorun içten içe büyüyordu.
Bafel TALABANİ'nin YPG ve PKK ile yakınlığı ABD'li komutanlarla birlikte Süleymaniye'den Suriye'ye geliş gidişleri doğal olarak ANKARA'yı çok rahatsız ediyordu. Savunma Bakanı Güler de Dışişleri Bakanı Fidan da doğrudan TALABANİ'yi "Lütfen terör örgütleriyle ilişkinizi kesin. Attığınız her adım takip ediliyor. Her şey biliniyor. Her halükârda sizin aleyhinize olacak' şeklinde uyarıyordu. Oradaki ÇATIŞMAYI, AYRILIĞI sanırım 2022'den itibaren ele almak doğru olacaktı. TALABANİ ile BARZANİ ORTAK ÇIKARDA buluşmuştu. Bence ABD her iki aşireti de tasfiye edecekti. O gün gelmemişti. Neyse. 7 Ekim 2022'de Hawkar Abdullah Resul, evinden cipiyle yola çıktıktan kısa süre sonra, arabasına yerleştirilen bombanın patlamasıyla hayatını kaybetti. Dört aile üyesi de yaralandı. Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan bölgesinde etkin olan siyasi hanedanlar arasındaki 'mantık evliliği' böylece sona erdi.
Resul bir istihbarat subayı ve aynı zamanda bir sığınmacıydı. Talabani ailesinin hakim olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği'nde (KYB) yaklaşık yirmi yıl görev yaptıktan sonra Erbil'e taşındı ve taraf değiştirdi. Resul öldürülmeden önce yıllardır takip ettiği Barzani ailesinin partisi Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) destek sağlıyordu. Suikast, güvenlik kameraları tarafından kaydedilmişti ve KDP, cinayete dair yayınladığı 27 dakikalık bir video ile suçun KYB tarafından işlendiğini duyurdu. KYB suçlamayı kesin bir dille reddetti. Bunun siyasi amaçlı olduğunu iddia etti. Yine de cinayet, güç paylaşımıyla ilgili yazılı olmayan anlaşmayı sarsan olaylar silsilesini tetikledi. Böylece bugüne gelindi.
İSTİHBARAT TEŞKİLATLARI işin içindeydi.
Doğal olarak KÜRESEL RİNGDE mücadele edenler de... Haliyle gelişmelerin Türkiye'ye bakan tarafı bizi ilgilendiriyordu. İKİ HANEDAN günün sonunda tasfiye edileceğini bildiği için RAHAT EDECEKLERİ kamp arıyordu.
Sığınacakları liman peşindeydiler.
Barzaniler, AVRUPA'ya şimdiki TALABANİ ise ABD'ye yakındı.
Bölgede içten içe Türkiye-İran rekabeti vardı. Karşılıklı tehditlere kadar ulaşan bu rekabet şiddetle devam etse de gün yüzüne pek çıkmıyordu. ABD'nin arka kapıdan İRAN'ı, bölgenin yeni gücü olarak ANKARA'yı kışkırtmak için öne ittiği de görülmekteydi. Tahran'a geçit vermeyecekleri halde Ankara'nın nabzını ölçerek BÖLGESEL PLANLARA UZAK KALINMASINI ENGELLEMEYE ÇALIŞIYORLARDI. Binlerce kez yazdığım gibi ABD burada sadece TÜRKİYE'ye ihtiyaç duymaktaydı. Türkiye de YPG-PKK ve onlara destek olan TALABANİ'ye ültimatom vermekteydi. Bölge içten içe kaynarken ortak bir zemin ortak bir yol bulunamamıştı. Bu, bilsek de bilmesek de içerideki gelişmeleri, Yargı'daki seçimleri, suikastları, ekonomik şablonları belirlerdi. NET!
Devlet Bey'in dün "Olan biten tüm kanun dışı irtibat ve ilişki ağlarının farkındayız. Birkaç emniyet müdürünün açığa alınmasıyla geçiştirilemeyecek bir komplo devrededir. Nitekim hedef MHP, AK Parti, Cumhur İttifakı ve son tahlilde Türkiye'dir..." çıkışı çok önemliydi. Aynı şekilde Ömer Kerkez'in, Mehmet Akarca'dan boşalan BAŞKANLIK koltuğuna seçilmesi de... Seçim sancılıydı.
36 turda sonuç alınamadı.
Hatta hükümetin işaret ettiği AKARCA'nın seçimi kazanamadığı görüldü. Zaten başından bu yana seçimlere KÜRESEL-BÖLGESEL denklem açısından bakıyordum. Ömer Kerkez'in, 193 oy alarak 4 yıllığına Yargıtay Başkanlığı'na seçildiği gün SİNAN ATEŞ cinayetine ilişkin kamera görüntüleri sızdırılıyordu.
Suikastın nasıl işlendiği açık net görülüyordu. Ve bu görüntüler elden ele yayılıyordu. Bu sızıntıların artacağını geçtiğimiz hafta not düşmüştüm. Artarak devam edecekti. Parmak izleri, görüntüler, ismi geçenler, tutuklananlar, MHP'ye kadar gidiyordu. Net..
Devlet Bey de bunu gördüğü için cinayet üzerinden önce partisine sonra CUMHUR İTTİFAKI'na operasyon yapıldığı noktasına geliyordu. Bence zaten böyleydi!
Asıl hedef Erdoğan'dı. Yalnız bırakılıp istenilen politikalara razı olması isteniyordu. MHP ile yolların ayrılmasından sonra sahne alacak kurgu buydu. Bu çok derin ve KÜRESEL bir meseleydi. Herkes işin içindeydi.
BAKIN! Ekonomik programın sonuç verip vermemesi de içerideki tansiyonun çıkıp çıkmaması da BÖLGESEL sonuçlar doğuracak adımların atılıp atılmaması da buna bağlıydı. Ankara gelen rüzgara karşı bir pozisyon alıyor defansını sağlam kuruyor ancak dışarısı bunu beğenmiyordu. İçeride de DIŞARISI GİBİ DÜŞÜNEN çok odak vardı. Bu çatışmayı körüklemekle kalmıyor, sancılı hale getiriyordu. YENİ ANAYASA çalışmalarına yansıyan kısmı bile tabloyu net olarak gösteriyordu!
Bu arada Gezi Davası'nda yeniden yargılama talebini değerlendirecek İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti değiştiriliyordu... Mesele buydu...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.