ERGÜN DİLER

Büyük adım

ZİM ülkemizdeki hakim olan düşünce, "Bir PARTİ iktidara gelir ve ardından DIŞ POLİTİKAYI belirler" şeklindedir.
Yani ÖZNE iç politikadır. Ben hiç böyle düşünmedim. Binlerce örnek önümüzde hazır duruyorken, bu şıkkı benimsemem mümkün değildi. Aksine DIŞ POLİTİKADAKİ rüzgarlar İÇ POLİTİKAYI da iktidarı da belirlerdi... Bu iktidara gelen isimlerin, YABANCILARIN sözünden çıkmadığı ve onlarla çalıştığı anlamına gelmezdi! Asla... Güncelden gidelim... YABANCILAR ülke ekonomisini etkiliyorsa finansal kanalları sarsabiliyorsa ülke sermayesine tesir ediyorsa zorunluluk gereği bu tıkanıklığı açacak PARTİ İKTİDARA yürür.
Yürütülür. Partiden bağımsız olur bu işler...
Kaç zamandır BÖLGENİN değişime gebe olduğunu yazıyorum. Son yıllardaki PKK-YPG- IŞİD benzeri örgütlerin sahne aldığı coğrafya, KÜRESEL SAVAŞA ev sahipliği yapıyordu.
Yani ABD gelip burada terör örgütüyle mücadele etmiyordu.
İngiltere ya da AB ismini bile bilmediğimiz terör oluşumlarıyla savaşmıyordu. Savaş kendi aralarında yaşanıyordu. Biz bunu bazen TERÖR olarak bazen ekonomik kriz olarak görüyorduk.
Dün yeterince açık yazdığımı düşünüyorum. Çok dostum arayıp yazı hakkında görüş bildirdi. Eksik olmasınlar.
Girişte de altını çizdiğim gibi benim için DIŞARISININ YAPTIĞI, YAPACAĞI, NE YAPABİLECEĞİ önemlidir.
Türkiye üzerine tesir edecek güçlere bakarım. Kimin sıkıştırıldığını, kimin önünün açıldığını, kimin yedekte bekletildiğini anlamaya gayret ederim. EN tepeye büyük mücadeleyi koyup rolleri dağıtırım ve sonra olacakları hesap etmeye bakarım.
Mesele budur...
CHP'nin yeni lideri Özgür Özel, ABD'ye uzak ve mesafeli bir isim değildi. Kemal Bey tasfiye de olsa uzaktı. Dün sosyal medyadan Başkan Erdoğan'a sert satırlarla yüklenmesi, aslında CHP ile kurduğu yeni ilişkiye itirazdı. Çok sertti. Gitti. İmamoğlu, Londra ile yürüyecekti. Balıkçıda nikah kıyılmıştı. Ancak MHP lideri Devlet Bey, kulvarından hiç ödün vermezdi. MHP, ABD ile yan yana gelmeyi birlikte geleceğe adım atmayı "UŞAKLIK" olarak görüyordu. Rusya konuşmalarında yoktu, Çin de...
Londra çok az yer tutardı. AB elinin tersiyle ittiği yerdi. Aslında Devlet Bey, hiçbir ittifaktan söz etmiyordu! Türkiye'nin tek başına her sorunu çözeceğine, her badireyi atlatacağına inanıyordu. Etrafını kontrol edebilen, etkili bir güç olmak için ekonomik bir modele ihtiyaç duyulmasından ya da teknolojik üstünlükten söz etmiyordu.
MİLLİ DUYGULARLA hedefe yürünebileceğine inanıyordu.
Devlet Bey'in haklı çıkmasını her zaman çok isterdim...
Geçtiğimiz gün de "BÜYÜK ve GÜÇLÜ DEVLET, KURUMLAR ARASINDA UYUMU VE HEDEF BİRLİĞİNİ SAĞLAMIŞ DEVLETTİR" diye yazdım.
Bizde böyle değildi. NET!
Yargıdaki krizden MİT ve Emniyet arasındaki sarsılmalara, partiler arasındaki kavgadan HARİCİYE'deki bölünmelere uzanan bir sicilimiz vardı. Partiler arası ilişkiler gerçekten yeni bir yazılıma ihtiyaç duyuyordu.
ABD'de, yani dünyayı yöneten ülkede iki partili sistem vardı.
Doğru mu? Evet kesinlikle...
ABD'de iki parti birbirinin karşıtı değil alternatifiydi!
Mesela DEMOKRATLAR'ın uyguladığı politikalar istenilen sonucu vermezse DERİN ABD, B PLANINI devreye alır ve CUMHURİYETÇİLER'i iktidara taşırdı. Yani farklı iki parti TEK GÜCÜN planlarını hayatta tutar! Bizde ise KARŞITLIK ve DÜŞMANLIK arasında ince bir çizgi vardır. CUMHURİYET'in kuruluşunu doğru okumayı bilmediğimiz için oradan filizlenen ve yabancılar tarafından kaşınan budaklar, ülkedeki genel gerginliği her daim yaşatmaktaydı. Partiler başı çekmekteydi. Bu operasyonun önüne de geçen yoktu!
Açalım...
TBMM, 24 Ocak'ta İsveç'in NATO üyeliğini onayladı. Bir gün sonra karar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlandı. ABD'nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, Reuters'a, Dışişleri Bakanlığı'nın, Kongre'ye F-16 konusunda resmi bildirim yapmas�� için belgelerin Washington'a teslim edilmesini bekleyeceğinin sinyallerini verdi...
Yani Meclis kabul ediyor, Başkan onaylıyor, adamlar belgeyi elden götürüp göstermemizi istiyordu.
ABD Kongresi F-16 konusunda Başkan Erdoğan'ın imzasının ıslak halini, aslını görmek istiyordu...
Sonrasında kriz atlatılıyordu...
Elbette ben de MHP lideri Bahçeli gibi düşünürüm, hayal ederim. Türkiye'nin her sorunu tek başına çözmesi gerektiğine inanırım. Şartlar oluşuncaya kadar da yapılması gereken KÜRESEL ARENADA KAZANANI BULUP ONUNLA KENDİ ALGORİTMAMIZ ÜZERİNDEN YÜRÜMEK.
Bakın bölge değişecek.
Türkiye'siz de olmaz. Bunu bilerek adım atmak, güvenlikle birlikte zenginliğin de kapıdan içeri girmesine izin vermek demekti.
Bu yol açılırken Başkan Erdoğan, ÖZEL'le görüşmesinden bir gün sonra "Siyasetin ülkemizde çok daha yumuşama dönemine girdiğini görüyoruz. Ben de Özgür Bey'e ilk fırsatta böyle bir ziyaretin karşılığını yapacağımı söyledim.
Türkiye'nin, Türk siyasetinin buna ihtiyacı var" ifadelerini kullanıyordu.
İŞTE BU BÜYÜK ADIMDI! Yabancıların içeride kaşıdığı ayrılıkları, farklılıkları, ZENGİNLİK olarak görürsek Türkiye kimsenin tahmin edemeyeceği kadar kilometre yapar. NET! Partiler savaşmasın yarışsın! DEVLETİN bir A, B ve C planı olsun... ABD'deki gibi...
İKTİDARLARA dışarıda şartları hazırlayanlar değil Türkiye ve TÜRK insanı karar versin... Büyük düşünüp büyük adım atalım.
Etrafımızda bize DÜŞMAN olacak kalibrede kimse yok. Rahat olalım... Büyüklerle mücadele ederek büyüyelim... Akılla, avantajlarımızla, vazgeçilmez oluşumuzla... ABD'nin bölgeye olan ihtiyacını ve ÇİN önceliğini bilerek masaya oturulacak ve bölge teslim alınacak. İkinci şık ise İngiltere-Çin ile bir araya gelip "Adamlar sizi bitirecek.
Şakası yok. Bize ihtiyacınız var.
Şartlarımız bu..." denilecek...
Tüm kurumlarla partilerle bu kararın verilmesi gerekmekte...
Sorun da burada başlıyor işte...
Büyük adımın önce içeride atılması gerekiyordu. KÜRESEL TERCİHTE ABD'nin önde olduğu çıplak gözle görünen bir gerçekti. Hazırlıklar ve pazarlıklar buna göre olmalıydı. 100 yıllık hedef belirlenmeli, gelecek iyi okunmalıydı... CHP buna "EVET" dese MHP "ASLA" diyecekti...
Oysa Türkiye adımını attığı an MODEL olarak ışıl ışıl olmalıydı...
Herkesin savaşı konuştuğu iklimde huzuru, güveni, zenginliği, ekonomiyi, kardeşliği, hukuku, birlikte gelecek kurmayı öne çıkarabilirdi... Barut kokusundan geçilmeyen coğrafya buna ihtiyaç duyuyordu... Bu, ANADOLU'yu eşsiz çekim merkezi yapacaktı...
Puzzle'ın parçaları oturduktan sonra da ikinci aşamaya geçilir ve herkesle eşit mesafeden konuşulurdu... Hatta üst perdeden!
Türkiye bir tercihte bulunacaktı.
İçerideki bütün dalgalanmalar, yeni adımlar bunun içindi. Ankara'daki her hamle, Washington ile Londra'dan da an be an izleniyordu... Bakalım... Görelim...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.