Van munite
Gelin bugün 31 Mart seçim sonuçları üzerinden, isimler üzerinden, ittifaklar üzerinden gidelim. Asıl meselenin gözden kaçırıldığını anlatmaya çalışalım.
AK PARTİ'de olan ve olması muhtemel değişimlere bakalım.
CHP'de Kemal Bey'den sonra oluşan tabloya DIŞARIDAN odaklanalım. Ve sonra da nasıl adım atılması gerektiğine gelelim...
Osmanlı yıkılınca içine doğduğumuz topraklarda yeni bir devlet kuruldu.
Her olayı zamanın şartlarında değerlendirmek gerekirdi. Öyle yapmazdık.
Koşulların çok zor olduğu dönemlerden geçilip Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulunca haliyle korkularımız da oluşuyordu. Temel hedef, varlığımızı korumak oluyordu.
Ülkeyi, devleti, milleti korumak için yapılması gerekenler listesi vardı. ESKİ İLE BAĞIMIZI KESTİĞİMİZİ söylemeye gayret ediyorduk. Kılık kıyafetten eğitim sistemimize, yaşam biçimimizden siyaset yapış tarzımıza kadar...
Modernleştiğimiz iddiasının altında yatan asıl gerçek, başımıza "bela almamak" duygusuydu. BATILI formatta İLERLEYEN DÖNÜŞÜM
ADIMLARI ALTINDA, BATI'YA
YANİ hasımlarımıza YANİ Osmanlı'yı YIKANLARA "Değiştik, değişiyoruz, sizden biri gibiyiz" MESAJININ İLETİLMESİ KAYGISI
YATMAKTAYDI...
Elbette bu yetmezdi! Binlerce kez yazdığım gibi TÜRKİYE öyle ya da böyle DÜNYADAKİ KONUMUNU BİLDİRMELİYDİ.
Bu "KORUNMAK" için en önemli adımdı! Bu çerçevede DEVLETİ kuran irade, akıl, zamanın ruhuna uygun adımlar atarak RESMİ İDEOLOJİYİ geliştirdi. Eleştirmek kolaydı. Ancak daha olgun ve geniş bakılmalıydı. Bunu yaparak aslında TÜRKİYE, "ASLA ve KAT'a sınırlarımız dışında bir iddia taşımıyoruz. Kimsenin toprağında, parasında, pulunda gözümüz yok. Küresel dengeleri bozmayacağız. Ortaya eskiden olduğu gibi bir iddia koymayacağız.
Devletin ritmi ve çerçevesi de bunun garantisidir" diyordu. İÇ SİYASET de partilerin mücadelesi de bu şemsiye altında gelişiyordu.
Devlete biçilen elbise buydu!
OSMANLI'yı yıkan AVRUPA'ydı.
Mesajlarımız da onlara yönelikti.
Ancak liderler arasında Menderes gibi Özal gibi Demirel gibi ABD'yi keşfeden isimler çıkıyordu.
Bu prangayı kırmak için adım atıyorlardı. Bu TÜRKİYE'nin KONUM DEĞİŞİKLİĞİNE
GİTMEK İSTEDİĞİ ANLAMINA geliyor ve içerisi karışıyordu. Öyle ya da böyle...
Menderes döneminde ABD ile belli bir ritim tutturulmuştu.
Özellikle ordu içinde ABD etkisi netti. Ancak rahmetli İnönü bu gidişatı izleyecek bir isim değildi.
"Dünya yeniden kurulur Türkiye yerini alır" diyerek ABD'ye meydan okuyordu. Söylemiyordu ancak AVRUPA ile yürümeyi doğru seçenek olarak görüyordu.
Özal da sorunları ABD ile çözmek yola devam etmek niyetindeydi.
Yerine gelen Mesut Bey ise tamamen AVRUPA yanlısı bir siyasetçiydi. Demirel ile Çiller için de farklı yorumlarda bulunmak zordu. Bu yeni bir yol bulma ya da yapma hali AK PARTİ'de vardı. Şimdiki CHP ile Kemal Bey'in CHP'si arasında da...
Kaldı ki Deniz Bey ABD'ye, Kemal Bey AB'ye yakındı.
Bu nedenle biri gidiyor diğeri geliyordu. LAİKLİĞİ savunmak, muhafazakar dünyanın içinde olmak DIŞARIDAN ÖNEMLİ gibi dursa da asıl mesele İZLENECEK POLİTİKAYDI! FARK BURADA
YATIYORDU! Giyim kuşam ya da yaşam şekli değil, öne çıkan "kiminle nasıl yol yürüneceğinin" tespiti ve ilanı oluyordu. Türkiye kendini kontrol edenlere karşı hem İDDİASIZ KALACAĞINA DAİR garanti vermek durumda hissediyor hem de diğer yandan yeni yolları zorluyordu! Kabaca yakın siyasi hayatımızın özeti buydu.
Kürt sorununa da genel şablon üzerinden bakanlar, tehditleri sıralayanlar KORUNMA motivasyonuyla hareket etmektedir. Son derece anlaşılır bir durum bu. Gizli gündemleri olanlar hariç tabii... Bir de "resmi ideolojinin değişmesi, başkalaşması otomatik olarak Ankara'yı, bölgenin çıkarlarını, huzurunu, barışını koruyan bir 'ABİ' konumuna getirir" diyenler vardı. Bu çatışma hali, karşı karşıya gelme durumu KURULUŞ KODLARI'na kadar uzanmaktadır. İŞTE TÜRKİYE'de şimdi bu yaşanmaktadır.
Önceden sıkça şahitlik ettiğimiz YOL AYIRIMI yine kapının önündedir.
İSTİKAMET BELİRLERKEN ya ABD ya AB ya da İNGİLTERE ile bir orta yol bulunması kaçınılmazdı. Önümüzdeki dönemde siyasete damga vuracak olan bu çekişme, bu mücadele, bu rekabet olacaktı.
Biraz geriye dönüp bakın ve hatırlayın...
Tarihler 2010'u gösterirken önemli bir ziyaret gerçekleşiyordu.
Bu Türkiye'nin DÜNYA ÜZERİNDEKİ konumu İLE YAKINDAN İLGİLİYDİ. Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Ven Ciabao, ANKARA'YA GELDİ.
Başbakan Erdoğan ile görüştü.
Çeşitli anlaşmalar yapıldı. Çin ile yeni bir yol bulundu. ABD, ilkokul çocuklarının da bildiği gibi İRAN'a net karşıydı. Bunun nedeni İSLAMİ REJİM değildi. Öyle olsa SUUDLARLA kapışılardı. Çin ile ilişkilerin ritmi Washington'ı rahatsız ediyordu. Doğal olarak hem İran'a hem Çin'e hem de arkada duran görünmeyen İngiliz aklına karşıydılar. İşte bu ziyaret ve Türkiye'nin seçimi içeride 17-25 Aralık olarak, GEZİ olarak karşımıza çıkıyordu. ABD gerçekte ÇİN'i rakip görmüyordu.
Ancak kontrol etmek için hassas davranıyordu. Pekin-ANKARA yakınlığının ORTADOĞU ve AFRİKA'da, açılımları beraberinde getirme ihtimali vardı. Bu ABD'yi düşündürüyordu. Tabii biz olaylara böyle bakmıyorduk. Daha önce de yazdığım gibi Abdullah Gül, Çin'e gidiyor kardeşlik mesajı veriyordu. Anında olaylar patlıyor UYGURLAR katlediliyordu. CIA devreye giriyor ve "KARDEŞ DEĞİLSİNİZ, OLAMAZSINIZ" diyordu.
Türkiye ne zaman KONUM DEĞİŞİKLİĞİ TALEBİNİ
DÜNYANIN ZİRVESİNE yollasa içerisi karışırdı. Bu değişmeyen kuraldı. 17-25 ARALIK operasyonlarının arkasında yatan asıl gerçek buydu. İran'ın manşetlere çıkmasının asıl nedeni de ÇİN faktörüydü! Başkan Erdoğan mayısta Washington'a gidiyor. Bu da çok önemli bir ziyaret. Sonuçlarını kestirmek kolay değil. Ancak zirveden sonra Türkiye'nin duracağı, kaplayacağı alan büyük ölçüde belli olacaktı.
Oradaki frekans içeride siyasetin nasıl gelişeceğini de gösterecekti.
İsimlere partilere pek girmek istemiyorum fakat şu an için siyasetteki aktörlerin tamamına yakını AVRUPA ve İNGİLTERE'ye yakın durumda. Ankara'da ABD ile sınırlı kontrollü bir sıcaklık da var. Kabul. YOL ARKADAŞLIĞI ANLAMINDA bir kararlılık yok. Tüm siyasi partilere sirayet eden bu durumu VAN'daki gelişmeler üzerinden okumak, AK PARTİ içinde de farklı adımları, sesleri takip etmek mümkündü.
Bölgesel şartlar, ekonomik gelişmeler, etrafımızdaki savaşlar ve masadaki muhtemel gerilimler Türkiye'yi bir koordinata itecekti.
Gariptir MAYIS'ta ABD ile yapılan her zirve büyük sonuçlar vermiştir.
Öyle ya da böyle bu da farklı olmayacaktır... Başkan Erdoğan'ın hangi adımları atacağı da CHP'nin geleceği de bölünmeler de birleşmeler de sonra konuşulacaktı.
VAN iç mesele gibi görünse de KÜRESEL REKABETİN ruhunu taşıyan el enseleri barındırmaktaydı... Hareketli bir dönem başlıyordu. Bildiğim bu!
Herkese hayırlı bayramlar...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.