Son uyarı
DÜN kaldığımız yerden devam edelim... ABD'li makamlar, Fransa'yı IŞİD-H örgütüne karşı dikkatli olmaya çağırdı. ABD-AB kağıt üzerinde RUSYA ile mücadele ediyordu.
"Bilek Güreşi" Ukrayna üzerinde yaşanmaktaydı.
Moskova'da kanlı bir eyleme imza atan örgüt, şimdi FRANSA'yı tehdit ediyor bu nedenle güvenlik önlemleri en üst noktaya taşınıyordu.
Çelişkiye bakın!
Bu durumda akla gelmesi gereken ilk soru "kim kiminle savaşıyordu?" olacaktı...
UKRAYNA'da savaşan her iki tarafı da hedefe koyan kim olabilirdi?
Ya da bir güç, her iki tarafı da UYARARAK BİZE BİR ŞEY Mİ SÖYLÜYORDU!
Oraya geleceğiz...
Önceki saldırılarda olduğu gibi Moskova'daki eylemde, operasyonda kullanılan teröristlerin kimliği, inancı, ait olduğu kampın bir önemi yoktu! Sahne önüne itilen, ellerine silah verilen insanların KİMLİKLERİ bizlerin düşüncesini yönlendirmek için atılmış temel adımdan başka bir şey değildi. Saldırıyı planlayan, hayata geçiren akıl düşüncemizi de belirlediği kanala itmek isterdi! Saldırının arkasındaki güç, öne sürdüğü figürlerle fikirlerimize pranga vurur, NEYİ NASIL DÜŞÜNMEMİZ GEREKTİĞİNE KARAR VERİRDİ. Anlamazdık!
RADİKAL İSLAMCI görünümlü bir saldırının arkasındaki güç, pekala bir OLİGARK olabilirdi! Komünist bir eylemciyi yönlendiren ünlü bir KAPİTALİST olabileceği gibi!
Bilmezdik! Yapılması gereken yapmamız gereken TEPKİYİ ÖLÇMEK VE İZLEMEKTİ!
Moskova'ya döneceğiz.
Şimdi Avrupa'ya geçelim. Bizi ilgilendiren tarafa bakalım...
Crocus City Hall adlı konser salonuna düzenlenen saldırıdan hemen sonra AVRUPA'da garip bir şekilde Türk-Kürt kavgaları görülmeye başlandı.
Belçika'da terör örgütü PKK yandaşları Türk vatandaşlarına ait olan yerlere saldırı düzenledi.
Bir genç yaralandı. Solingen'de 4 katlı binada yangın çıkardılar, 4 Bulgar Türkü hayatını kaybetti.
Almanya'da terör örgütü PKK yandaşları, önce yürüyüş düzenledi, ardından Türkiye'nin Hannover Başkonsolosluğu'na taş ve sopalarla saldırdı.
Fransa'nın güneyindeki Marignane kentinde Diyanet İşleri Türk İslam Birliği'ne (DİTİB) bağlı derneğe, el yapımı yanıcı ve patlayıcı maddeler fırlatılarak saldırıda bulunuldu.
Sokaklar meydanlar bu kavgalara eylemlere sahne oldu. Peki ne oluyordu da Avrupa içinde TÜRK-KÜRT kavgası körükleniyordu? Kim ne istiyordu? Kim ne bekliyordu?
Bilmemiz gereken istihbarat örgütlerinin çok aktif olarak sahada oldukları gerçeğiydi.
Başkan Erdoğan dün DİYARBAKIR'da konuştu.
Kürt sorununa değindi. Terörle bir 40 yıl daha yaşamayacağımızı ilan etti. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş da YENİ ANAYASA için herkesle görüşeceğini zaten açıklamıştı.
Türkiye SİVİL ANAYASA'ya ihtiyaç duymaktaydı. Olağanüstü şartların değil de sivillerin yaptığı özgürlükçü, demokratik, eşitlikçi bir ANAYASA... Bu adımların içinde en hassas konu KÜRT KARTI meselesiydi. ANAYASA tamam da KÜRTLER nasıl anlatılacaktı nasıl tarif edilecekti...
Terörden en çok çeken ülke Türkiye'ydi. 40 yıldır bu bela ile uğraşıyordu. AK PARTİ iktidara geldiğinde bu sorunu çözebilecek tek oluşumdu. Çünkü KÜRTLER'den oy alabilen tek partiydi. Bu da KÜRT KARTI üzerinden estirilen fırtınanın sadece AK PARTİ tarafından durdurabileceğini ortaya koymaktaydı. Bu biliniyordu! Bu nedenle AK PARTİ ilk olarak KAPATMA DAVASI ile karşılaştı. KÜRT MESELESİNİN çözümüne karşı olan odaklar düğmeye basmıştı.
AK PARTİ engellenirse ÇÖZÜM de gelmez felsefesi hakimdi. Öteden beri Kürtler'i sürekli AYRILMAK İSTEYEN ZİHNİYET olarak okuyan güçlü bir odak vardı.
Durum böyle olunca temel sorunlar bile konuşulamadı.
Suçlamalar havalarda uçuşurken kimse "Bu insanlar ne istiyor?" diye sormadı.
Erdoğan bunu yıkan liderdi. Kürt kartının Ankara tarafından ele alınması, geçirilmesi KÜRESEL ÇAPTA bir dalgalanma meydana getirirdi. NET!
Meselenin çözümü KÜRESEL ARENADA Türkiye'yi ODAK ÜLKE haline dönüştürür, etrafımızdaki küresel mücadeleyi bitirirdi. Başkan Erdoğan'a yapılan operasyonların tamamına yakını bu nedenledir!
Neyse... Devam...
Mayıs ayında Başkan Erdoğan, ABD Başkanı Biden'ın konuğu olarak Washington'a gidiyor. İlk kez Beyaz Saray'da bir araya gelecekler. Öncesinde zaten hem Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın hem de MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın temasları olmuştu. Sanırım ziyaret için gerekli alt yapı hazırlanmıştı. Benim de uzun zamandır yazdığım gibi BÖLGENİN KODLARI değişecekti. Türkiye kendi yazılımıyla DEVLET refleksini mutasyona uğratmadan bu sorunu çözebilecek tek güçtü.
ABD bölgeden çekildiğinde kim alanı kontrol edecekti? SORU BU! İRAN'ın çok yol aldığı ortadaydı! Bu hem Ankara'yı hem Washington'u rahatsız etmeye yeterdi. Ancak bu gidişat AVRUPA'nın işine gelirdi!
Türkiye, bölgeyi konuşmak için ABD ile masaya oturmadan ve temaslara başlamadan önce hiç olmayan oluyor ve AVRUPA'da bir GÜÇ, TÜRK-KÜRT kavgası çıkarıyordu. Bölgedeki ağırlığı artan Ankara'ya sokaklardan meydanlardan mesaj verilmekteydi: ÜLKENİZİ DE KARIŞTIRIRIZ! Yani bir anlamda TÜRK-KÜRT kavgasının provasını yapıyorlar yaptırıyorlardı! DEM de Barzaniler de Leyla Zana da genel itibariyle AVRUPA'ya yakın duran isimler oluşumlardı.
Çözüm olacaksa AVRUPA ODAKLI olmasını tercih ederlerdi. Doğal...
İşte içerideki, dışarıdaki bu metot farklılığı, yol ayırımı siyaseti de sahayı da gerecekti.
Oluşan tepkilere bakınca AVRUPA'nın rahatsızlığı kendi sokaklarında görülmekteydi.
Bölgesel çözümü isteyen diğer güç ABD ise Kremlin'i IŞİD-H saldırısıyla uyardıktan sonra Fransa'yı da ikaz etmeyi ihmal etmiyordu! Macron yönetimi bunun üzerine "KIRMIZI ALARM" durumuna geçiyordu.
UKRAYNA üzerinde savaşan taraflar olan AB ile RUSYA nasıl oluyordu da aynı TERÖR ÖRGÜTÜNÜN HEDEFİ olabiliyordu! Yukarıda da yazdığım gibi RUSYA'nın TEPKİSİ MOSKOVA'daki katliamın arkasındaki AKLI ORTAYA ÇIKARACAKTI!
TEPKİNİN yaşandığı yeri gördüğümüzde PUTİN'in kimi suçlandığını anlayacaktık! Acaba ABD burada ön alıp Fransa'yı uyararak ne demek istiyordu!
Birbirinden uzak gibi duran konular aslında aynı zincirin halkalarıydı... Bence olaylara istenildiği gibi değil de istediğimiz gibi bakalım...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.