Satır arası
AYLARDIR, yıllardır yazdıklarımı bugün çarpıcı örnekler üzerinden tekrar aktarmaya çalışayım... Takip edenler bilecektir; UKRAYNA karışmadan önce oraya ekibimizi yolladık. Sonrasında savaş çıktı.
Kırım gitti. Ruslar gücünü sergiledi.
Doğru mu? NET olarak... 2013'te UKRAYNA'daki karışıklığın yeni denge için zorunlu olduğu ortadaydı. Kimse görmese de kimse dönüp bakmasa da orada olanlarla ilgileniyordum. İşin ucu bize dokunacaktı neticede. Biliyordum. Ve o tarihlerde yani tam 10 yıl önce buralarda pek ilgi çekmeyen önemli bir yazıyı buraya taşımıştım... Konu Çin ve Ukrayna ile ilgili olsa da arka planda takipte olan ABD ile Rusya vardı.
Çin dünya nüfusunun yaklaşık beşte birine sahip. Ekilebilir toprak alanı açısından dünyadaki tarım alanlarının yüzde 9'una hükmediyor. Çin ekonomisi büyüdükçe zenginleşen, nüfusun gıda talebinin giderek artması beklenen bir gelişmeydi. Öyle de oldu. Pekin yönetimini de enflasyon yaratmadan artan talebi karşılayabilmek için yurt dışında tarım arazileri satın almaya başladı.
Çin bu şekilde tarım ürünlerindeki arzı artıracaktı. Çin'in en önemli adımlarından biri UKRAYNA'daydı.
BELÇİKA BÜYÜKLÜĞÜNDE yani UKRAYNA'nın topraklarının YÜZDE 5'i kadar alanı alacaktı.
Ekip biçip tüketecekti. Aynı zamanda kendine ait bir ALAN meydana getirecekti... Bunu yazdım. 10 yıl önce...
Pekin yönetimi bu hamleyle TARIM KLİŞESİ adı altında RUSYA ile AVRUPA arasına yerleşmek istiyordu. STRATEJİK olarak da doğru bir bakış açısıydı.
Rusya ve ABD itiraz etmezse...
Ettiler... Kiev karıştı savaş başladı siyasi figürler kaçtı, savruldu. Son tahlilde KIRIM, Rusya'ya geçti.
Aradan bir süre daha geçti. Bu kez SAVAŞ kaldığı yerden çok daha yüksek ritimle sahne aldı.
Kremlin, KİEV'e kadar dayandı.
Ülkenin en önemli limanlarını kara parçalarını denizlerini madenlerini ele geçirdi. AVRUPA candan tepki verse de ABD GİZLİ İTTİFAK gereği yapması gereken kadar yapıyor, RUSYA'nın ilerlemesini ve güçlenmesini engellemiyordu.
Dün Almanlar'ın ünlü gazetesi BİLD'de RUSYA ve ÇİN'i ilgilendiren önemli bir haber yer alıyordu. Onlar da Financial Times'ı kaynak olarak gösteriyorlardı...
Haber genel itibariyle RUSYA'NIN NÜKLEER PLANLARINDAN SÖZ EDİYORDU. "Bu planlar dünyayı ayağa kaldırıyor" diyordu...
Financial Times, Kremlin lideri Vladimir Putin'in nükleer bombasını hangi koşullar altında kullanacağını ayrıntılı olarak aktarıyordu. Gazete, 2008'den 2014'e kadar çok gizli olan 29 Kremlin belgesinden alıntı yapıyordu. İçlerinden biri yıllardır yazdıklarımın altına imzasını atar cinstendi. Putin'in Ukrayna'da toprak satın alıp, Orta Krallık stratejisiyle ülkedeki nüfuzunu artıran Çin'in hedeflerinde olduğunu gerekirse NÜKLEERLE cevap vereceklerini açıklıyordu. Gazete bunu kendi diliyle aktarıyor okurlarıyla buluşturuyordu.
Yani 10 yıl önce yazdığım ÇİN'in UKRAYNA'dan toprak alması ÇİN'in stratejik hamlesi olarak görülüyor gerekirse "NÜKLEER KULLANILIR"a kadar gidiyordu!
Çin'in bölgeye gelmesi AVRUPA ile sınır olması anlamına geldiği gibi RUSYA'nın Pekin-Berlin- Paris-Brüksel arasında engelleyici olmasını ortadan kaldırıyordu.
Buna Washington asla ve kat'a izin veremezdi. Büyük planlarının tamamen dışında bir adımdı bu.
Rusya da kendi çıkarlarını düşünerek doğal olarak ABD ile aynı safa düşüyordu. Oysa hala herkes Moskova ile Pekin'in can ciğer kuzu sarması olduğunu düşünmekte. Yerel ve uluslararası medya ısrarla bunu yazıyordu ancak gerçekte böyle bir şey yoktu! Olamazdı. ASLA ve KAT'a dost değiller, yakın değiller.
Stratejik olarak ayrı durmuyorlar.
Beklenen o an gelinceye kadar.
Binlerce kez yazdığım gibi son denge arayışlarında ABD ile RUSYA aynı karedeydi. Türkiye de oraya düşüyordu. Kalanlar da ya karşıda ya yandaydı!
Tam da bu denklemi anlatan bir başka çıkış Putin'den geliyordu.
Ulusa sesleniş konuşması yapan Putin'in satır aralarının çok iyi okunması gerekiyordu. Çok ilginç noktalar bulunmaktaydı... Rus lider şöyle diyordu: Zircon hipersonik füzeleri de dahil olmak üzere gelişmiş silah sistemlerini Ukrayna'da kullandık. Ukrayna'da askeri avantaja sahip olduk. Eğer NATO ülkeleri Ukrayna'ya asker gönderirlerse, nükleer çatışmanın önü açılır.
Rusya artık düşman topraklarındaki hedefleri vurabilecek her türlü silahlara sahip. Rusya'yı işgal etmeye çalışan herkesin İkinci Dünya Savaşı'ndakinden çok daha sert sonuçlarla karşılaşacağını bilmeleri gerekir.
Stratejik istikrar konusunda ABD ile diyaloğa hazırız. Rusya'yı müzakereye zorlama yönündeki her türlü girişimi reddediyorum. Arap devletleri ve Güney Amerika devletleriyle ilişkilerimizi güçlendireceğiz.
Güzel..
Putin "İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan daha sert sonuçları olacaktır" çıkışı ile sizce kimi tehdit ediyordu? Elbette AVRUPA'yı...
Savaşın sonuçları ABD'yi imparatorluk haline getirmişti çünkü! Kazanan ABD, kaybeden tüm AVRUPA'ydı. ABD de birlikte savaştığı SOVYETLER'i savaştan hemen sonra "KÖTÜ ADAM" ilan ederek karşı tarafta konumladı.
O zaman başlayan oyun şimdi de devam ediyordu. Rus lider rengini belli etmese de satır aralarında "Stratejik istikrar konusunda ABD ile diyaloğa hazırız" demeyi de ihmal etmiyordu.
İşte büyük planda bu iki güç TÜRKİYE'yi de yanına alarak öncelikle AVRUPA'yı kontrol edecekti. Orta Doğu'da Türkiye çok öne çıkacaktı. Çin de uzakta olmanın verdiği çaresizlikle rolüne razı olacaktı.
Oyun bizim medyamızda yer almadığı kadar, alamayacağı kadar büyük.
İsimlerin olayların grupların bir önemi yok. AKILLI olanın kazanacağı bir sayfa açılmakta... Maalesef silah olmasa, asker olmasa, ordular olmasa sınırlar değişmez dengeler kurulmazdı.
Bu dönemdeyiz. DEĞİŞİM başladı.
Sadece AY TUTULMASI gibi TÜRKİYE geç saatlerde bunu fark edecek.
Bakın; 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, ABD askerlerinin Irak'ı işgali için Türkiye topraklarını kullanmasını öngören 1 Mart Tezkeresi'nin 21'inci yıl dönümünde değerlendirmelerde bulunması önemli. Gül röportajda kabaca şunları söylüyordu: Türkiye'deki Kürt meselesi zaten hallolmamış büyük bir mesele. Girilen bölge Kürt bölgesi olacak ve Amerikalıları o coğrafyaya biz sokacağız. Bu şartlar altında ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'la da buluştuk. Görüşmede onun da aslında bu savaşa çok gönüllü olmadığını hissetim... Ben bunu şüphesiz Meclis'e götüreceğim, Meclis karar verecektir' dediğimde 'O zaman karar Türkiye'nindir' diyecek kadar dürüst bir yaklaşımı vardı.
Türk kamuoyu ciddi bir şekilde bu savaşa karşıydı. Hatta Türkiye'ye gelip halkla röportajlar yapan televizyonlar -BBC gibi- benimle mülakatlar yapıyorlardı. Bana 'Halkınız karşı, siz nasıl geçireceksiniz?' sorularını yöneltiyorlardı. Ben de onlara şunu söylüyordum: 'Ne emirim ne kralım seçilmiş bir Başbakanım. Meclis ne derse o olacak.' Bizim içimizdeki siyasetçiler ve milletvekilleri arasında eğitimlerini Batı'da almış, hatta 'Batıcı' olarak bilinen birçok arkadaş da tezkereye karşı çıktı. Çünkü ahlaki sorumluluğu hissetti. Ancak bunun yanında kendisini daha 'geleneksel' ve 'yerli' sayan birçok arkadaş ise daha 'pratik' hareket etmek istedi; tezkerenin geçmesi için çaba sarf etti...
İşte İKİ EKOL diyerek yılardır anlattıklarımı özetliyordu bu sözler.
AK PARTİ de İKİ KANAT vardı.
Ve GÜL'ün tarafı zamanla tasfiye ediliyordu. Bir grup ABD ile bölgenin geleceğinde etkin rol almak isterken İngiltere ile ilişkilere önem veren bir başka grup ise Orta Doğu'daki dengelerin bozulmasına karşıydı.
Son gelişmelere baktığımda Abdullah Bey ve arkadaşlarının temsil ettiği akımın istediklerine ulaşmakta zorluk çekeceğini görmekteyim.
Benden başka kimse yazmasa da görmese de ABD-RUSYA ittifakı bölgedeki İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI TARAFLARINI bertaraf edecek gibi görünmekteydi... Türkiye de bu eksende olacaktı. Ayak izleri bunu söylüyordu. Bekleyip görelim.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.