Ortak
TÜRKİYE yerel seçimlere giderken çok kritik gelişmeler olmakta. Kuzey Irak, Suriye'nin kuzeyi, DEM, CHP, Başak Demirtaş'ın "Aday olabilirim" açıklaması, eşi Selahattin Demirtaş'ın içeriden gidişata müdahale etmesi, İstanbul'u elinde tutan İmamoğlu'nun yeni arayışları, Kılıçdaroğlu'nun partisine sırtını dönmesi, aynı zamanda DESTEKÇİLERİ tarafından eleştirilerin merkezi olması, Meral Hanım'ın eski ortaklarına kapıyı kapatması... Pek çok adım atılmakta. Dağınık gibi duran birbirinden bağımsız ve YEREL gibi görünen olaylara nasıl bakacaktık...
Gelin tüm olan biteni ortak noktada toplamaya çalışalım... Önemli ayak izlerini takip ederek...
ABD, IRAK'a iki kez müdahale etti. Kendi KÜRESEL PLANINI uygulamak için. KÜRESEL İMPARATORLUĞUN ana kumanda merkezlerinden BİRİSİ BURALARIYDI ÇÜNKÜ. Ancak asıl savaş, BATI ittifakı içindeydi.
Iskalıyorduk. NATO devreye girdi.
Girmek zorunda kaldı. ABD'nin kontrolü için. Washington kendisine karşı olan, ABD KARŞITLIĞINI temsil eden BAAS'ı bitirmek için bölgeye geliyor, AVRUPA da bunu görüyor "Yalnız değilsin!" diyerek konvoya katılıyordu. Geçen hafta yazdığım gibi Leyla Zana'nın sözleri üzerinden bile AVRUPA'nın enerji güvenliğini, bağımsızlığını, bölgeden elde etmek istediğini anlayabiliyorduk!
Peki buna karşı çıkan kimdi? ABD ile RUSYA...
Büyük TABLO'da yer alan aktörler böyle olunca PKK da YPG de SDG de DEM de ayrı bir mercekle takip edilmeliydi!
Açalım...
Son günlerde yaptığı hamle ile öne çıkan isim Selahattin Demirtaş ve eşi Başak Demirtaş'tı. 14 Mayıs öncesine bakıldığında Demirtaş tutuklu olsa da CHP'ye desteği en üst seviyeye çıkartan isim oluyordu.
Seçimlerden sonra güncel, aktüel siyasete müdahil olmayacağını ve aktif politikayı bıraktığını belirten Demirtaş "Cumhurbaşkanı adaylığına hazır oluğumu belirttim gerekçesiz reddedildi" diyerek PARTİSİ ile çatıştığını, karşı karşıya geldiğini anlatıyordu. Haziran'da verdiği röportajda "Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmaları başlamadan önce ben Genel Merkez'imize, cumhurbaşkanı adayı olmaya hazır olduğumu ve seçimi ikinci tura bırakıp o aşamada demokratik hamlelerle daha fazla katkı sunabileceğimizi belirttim. Ayrıca, 'benim adaylığım partimizin de oy oranını artırabilir' dedim. Yüksek Seçim Kurulu adaylığımı reddetse bile sonrasında çıkaracağımız adayın tabanımızca sahiplenilmesinin daha kolay olacağını belirttim. Fakat bu önerim, herhangi bir gerekçe sunulmadan reddedildi..." Ve yine o günlerde bugünü anlamaya ışık tutacak başka bir çıkışa imza atıyordu. Demirtaş, "Bundan sonra da siyasi ittifak yerine, mücadele ortaklığı esas alınmalı..." diyordu. Yani CHP'nin kapalı kapılar ardında başka, gazeteciler önünde başka olmasından şikayet ediyordu. Bu cümle ile HDP'nin şimdiki DEM'in siyasi ritmini belirliyor ve LİDER olarak kalacağını kalmak istediğini ilan ediyordu. Bu CHP'yi ilgilendirdiği kadar DEM'i de ilgilendirmekteydi. "Kürt kartı" masaya gelince tüm büyük güçler orada olurdu. Demirtaş'ın adaylığını frenleyen mekanizma, çok zorlanacak olsa da Başak Demirtaş'ın önünü kesebilirdi. Cumhurbaşkanlığı adaylığında yaşanan tekrar edebilir miydi? Demirtaş ailece veto yiyebilir miydi? Göreceğiz. Belli iki parti içten içe kaynıyordu! Bir ya da birden fazla odak Başak Hanım üzerinden DEMİRTAŞ'ın doğal liderliğine karşı. Bu nedenle bir türlü Başak Demirtaş'a "TAMAM" diyemediler!
Diyemeyeceklerini de yazmıştım.
Şimdi 9 ŞUBAT'a kadar konuyu uzattılar!
Olan biteni isimler üzerinden takip ettiğimiz için tartışmayı bu kulvara ittiğimiz için kadrajı küçültüyoruz.
Yıllardır "ABD iki kez Irak'a girdi.
BAAS ile Saddam ile savaştı. İdam etti. Kürtler'i ayırdı. Peki finalde bölgeyi ne bekliyor?" sorusuna cevap aradım. ABD, İngiltere ve NATO karşı çıksa da kendi oyununu bölgeye oturtmak istiyordu. Mesele buydu zaten. Karşısındaki güçler de ya ittifakla ya kendi akıllarıyla buna karşı direniyordu.
Çok önemli olduğunu düşündüğüm Victoria Nuland'ı birkaç kez bu köşeye taşıdım...
ABD DERİN DEVLETİNİ temsil ediyordu. Partilerle sınırlı değildi. Çok kritik virajlarda ayak izi olan isimdi. F-16 krizinin aşılması, F-35'e giden yolun aralanması, İsveç meselesinin hallolması gibi parantezlerin içindeydi. Ve aynı NULAND biz bilmesek de takip etmesek de KUZEY IRAK ile yoğun bir mesai içindeydi. Ayn el-Esad ve Harir Askeri ÜSLERİ ile ilişkiyi hiç kesmiyordu. Ve bu ÜSLER garip bir şekilde SALDIRIYA uğruyor ve arkadaki güç olarak İRAN işaret ediliyordu! İran olma ihtimali hiç yokken! Bir odak vekaleten vuruyordu!
Nuland yıl biterken 2023'ün sonlarında Erbil'de Neçirvan Barzani ile görüştü... Yeni yılın ikinci haftası ise ABD Dışişleri Bakanlığı'nda Irak'ın Washington Büyükelçisi ile bir araya geldi... Türkiye'ye geldiğini hatırlatmama gerek yok. Ancak Kuzey Irak'taki temaslarından sonra bizim yetkili isimlerimizin de aynı noktalara seyahat ettiğinin altını çizelim...
Bu arada AK Parti Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu, İstanbul'da Başak Demirtaş'ın adaylık başvurusuna ilişkin konuştu: "Başak Demirtaş'ın çıktığı gün İmamoğlu meselesi kapanmıştır" Çözüm sürecine de değinen ve sürpriz bir çıkışa imza atan Ensarioğlu "HDP'nin başında o zaman Selahattin Demirtaş vardı. Selahattin Bey'in kulağına birileri bir şey fısıldadı.
Selahattin Bey, Öcalan'ın söyledikleri ve yahut da çözüm sürecinin ruhuna uygun davranmak yerine Kandil'in telkinleri, İran'ın telkinleri ve başka uluslararası güçlerin olduğunu da biz o dönemlerde hep duyuyor ve biliyorduk. Selahattin Bey'in kulağına da birileri bir şey fısıldadı;
'Ya siz bu süreci bozun. Sizin için de biz bir şeyleri düşünüyoruz. Biz bu Erdoğan'ı devireceğiz' ki o dönemden darbeye kadar giden açık bir süreci hepimiz izledik. O darbeyi planlayan güç bunların kulağına da fısıldayan güçtü..." ifadelerini kullandı.
Yani seçimlerde de DEM'de adayların belirlenme sürecinde de bölgenin alacağı şekilde de Kürtler adına konuşanların bir kısmında da KÜRESEL KAPIŞMAYI ve tarafları görüyorduk. Asıl mesele buydu zaten.
Türkiye'yi yıllardır yoranlar, enerjisini tüketenler, vakit kaybettirenler de bunlardı. Canımızı yakanlar da...
Yazının girişinde altını çizdiğim bütün adımlar, bölgede taşların yerinden oynadığını işaret etmekteydi.
İsrail-HAMAS savaşı artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını işaret ediyordu. Türkiye bölgenin sorunlarını ÇÖZMEK için öne çıkmak için adım attıkça birilerini karşısında bulacaktı.
Bu doğal. Yaşadık gördük zaten...
Ancak bölgeyi Türkiye'den başka kimsenin de ritmine kavuşturması mümkün değildi. İSTANBUL seçimleri üzerinden bakılsa da DEM üzerinden okunsa da Demirtaşlar üzerinden takip edilse de olaylar bölgenin alacağı son şekille ilgiliydi...
ABD'nin hem BATI ile hem Çin ile hem de Türkiye ile bölgede kavga etme şansı yoktu. ORTA BİR YOL BULUNACAKTI. Adımlar da atılıyor gibi geliyor...
Bölgedeki trafiği takip edince, yerel siyasetteki makas değişikliklerine bakınca, aralarındaki ÇEKİŞMEYE odaklanınca DIŞARISININ gölgesini görmek zor olmuyordu. Nuland'ın Türkiye'ye gelmesi de bölgeye ilgi göstermesi de Washington'la sorunların çözülüyor olması da Demirtaşlar'ın hamlesi de DEM'in kararsızlığı da Kılıçdaroğlu'nun hedef olması da İmamoğlu'nun İTTİFAKI kaybedip zora düşmesi de KÜRESEL KAVGANIN bize yansıyan kısımlarıydı... Başkan Erdoğan'ın son sözü söyleyeceği iç ve dış dengelerin değişeceği bir seyahat başlamış gibi.. Yine de izleyelim... Türkiye'nin adımlarını ıskalamayalım...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.