Tasfiye
YEREL seçimlere de KÜRESEL mercekle bakmaya çabalıyorum.
Konu Türkiye olunca aksi mümkün değildi.
Bugün de aynı kulvardan ilerleyelim.
İsveç'in NATO üyeliğine Türkiye'nin "TAMAM" demesi, Devlet Bahçeli, Meral Akşener, Buğra Kavuncu, Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu, Canan Kaftancıoğlu, Turgut Altınok, Başak Demirtaş ve Selahattin Demirtaş'ı aynı paydanın altında toplayıp en tepeden neler olup bittiğine bakalım. Her olayı ayrı ayrı küçük parçalardan değerlendirmeye alışkın olan bizler bakalım yolun sonunda ne görecekti! Kemal Bey asla ve kat'a ABD'ye yakın bir isim değildi. Yakın olan rahmetli Deniz Bey'di. Kılıçdaroğlu'nun ABD'ye genel başkan olarak gitmesi, Washington'un politikalarına destek verdiği anlamına gelmezdi. Gelmemeliydi. Zaten seçimlerden sonra CUMHURİYET'te yazdığı yazıda da İPEK YOLU ve ÇİN vurgusu yapmaktaydı. Doğru mu?
Kesinlikle... Hatırlayın; seçimlerden hemen önce çektiği "İPEK YOLU" videosuna da "EN BÜYÜK HAYALİM" diyordu.
Ekrem Bey de kendisi biliyor mu emin değilim ancak CHP'deki DEĞİŞİM ile partiyi başka bir eksene taşımanın ilk taşını döşedi! İstanbul'u alırsa CHP de kendisi de başka bir yolculuğa çıkacaktı. Alamazsa CHP'de silinme, bitme, tükenme süreci başlayacaktı.
O da TÜRK SİYASİ tarihinde yeni sayfanın açılmasına yarayacaktı. Devam...
Devlet Bey "DEVLET GİBİ" düşünür.
Kendi kişisel hırsları çıkarları hiçbir zaman masaya gelmez gelmemiştir.
MHP'nin de Devlet Bey'in de ABD'ye karşı tutumu ortadadır. Pek çok haklı gerekçesi de vardır. Bu Süleyman Soylu ile Hulusi Akar ile AK PARTİ'nin içine kadar da uzanır gider... 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra Başkan Erdoğan neredeyse KABİNEYİ TAMAMEN değiştirdi. Devlet Bey'e danıştı mı danıştıysa ne cevap aldı bilmiyorum.
Ancak bildiklerim var! Sandıklar açılıp seçimin CUMHUR İTTİFAKI tarafından kazanıldığı anlaşıldıktan sonra DEVLET BEY kameraların karşısına geçiyordu. Belki şimdi çok az kişinin hatırlayacağı ÇOK ÖNEMLİ BİR KONUŞMA gerçekleştiriyordu...
Devlet Bey partisinin genel merkezinde "Türk milleti bugün tarih yazmıştır. Kesin olmayan sonuçlara göre Sayın Erdoğan 13. Cumhurbaşkanımız olarak seçilmiştir.
Tezahür eden milli iradeye herkes asgari ölçülerde saygı duymalıdır. Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir. Öyle gözüküyor.
İnşallah Türkiye değişmez..." sözleriyle durumu özetlemiştir. Devlet Bey'in, HDP-DEM, Kürt meselesi ve YPG/SDG konularındaki tutumu nettir, ortadadır.
HDP'nin kapatılması gerektiğini çok kez dile getirmiştir. GÜVENLİK'çi ANLAYIŞI öne alarak siyaset yapma isteği, ısrarı bilinmektedir. NET! İçeride bunlar olurken İSVEÇ-FİNLANDİYA NATO üyeliği meselesi kapının önüne geliyordu.
Finlandiya uzun sürmeden ONAY alıyor, yoluna devam ediyordu. Rusya'nın UKRAYNA işgali sonrası NATO'NUN GENLEŞMESİNE tepki Ankara'dan GELİYORDU. PAZARLIKLAR SÜRÜYORDU. F-35 ve F-16 gibi konularda ABD ile BİR TÜRLÜ ORTAK YOL BULUNAMIYORDU. Beyaz Saray uçak vermek istemiyor dolayısıyla YPG'yi PKK'yı koruma altında tutuyordu.
Türkiye'nin İSVEÇ'e "DUR" demesi için arka planı kaplayan güç de gün aşırı İSVEÇ'te Kur'an-ı Kerim yaktırıyordu.
İslam'a ağır hakaretler ettiriyordu.
Türkiye'nin aradığı ve istediği "TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ" diye tanımladığı isimler de iade edilmiyordu. Yani ABD ile İSVEÇ üzerinden de karşı karşıya geliniyordu! Getiriliyordu!
YEREL SEÇİMLERE giderken İSVEÇ meselesi TBMM'ye geldi. Genel Kurul'daki oylamada 287 kabul, 55 ret oyunun yanı sıra 4 de çekimser oy kullanıldı. AK PARTİ, MHP, CHP ve DEVA Partisi İsveç'in NATO üyeliğine 'evet' derken, İYİ Parti, DEM Parti, Saadet Partisi ve Hüda- Par ve TİP'ten oylamaya katılan vekiller ret oyu kullandı.
Yanlış var mı? Kesinlikle yok...
Devam... Erdoğan'ın BAŞKAN seçilmesinden sonra oluşturulan KABİNE'ye, Alper Gezeravcı'nın bulunduğu yerden bile baksanız ABD'ye yakın, uyumlu ve olumlu tavır alan isimlerden oluştuğunu görürdünüz.
Normal mi? Son derece... Aslında Kaymakam'ın İmamı dövmesi ya da Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan ile ilgili ortaya atılan iddialar, KÜRESEL KAPIŞMANIN içerideki gölgeleriydi.
Devlet Bey, NEOLİBERAL politikalara karşı duruyordu. AK PARTİ ise zamanın ruhuna uygun hareket ediyordu. Bu iklimde her şeye rağmen ERDOĞAN'ın liderliği altında yolculuk sürüyordu.
Önemli olan da buydu. Daha önce de "DEVLETİN İKİ ÇEKİRDEK'i" olarak tanımladığım Devlet Bey ile MERAL Hanım, bir şekilde BAŞKAN'ın yanında ve çevresindeydi. ASLINDA MAJÖR KONULARDA bunların desteği, talebi, hamlesi öne çıkıyordu! Meral Hanım da MİLLİYETÇİ'ydi.
KÜRESEL EKONOMİYE bakışı, MHP'den farklıydı.
Bu sorun olmuyordu. Hatta KÜRESEL EKONOMİ'ye çok yakın olduğu bilinen Abdullah Gül'ün ÇATI ADAY olmasını da Meral Hanım kendi adaylığı ile önlüyordu.
İSVEÇ OYLAMASINDA da durum ilginçti! ABD'ye yakın duran İYİ PARTİ "HAYIR", karşı duran MHP ise "EVET" oyu kullanıyordu. DEVLET AKLI sahnedeydi anlayacağınız... Aynı Meral Hanım 6'lı masadan kalkarak MASANIN İTİBARINI zedeliyor, Ekrem ve Mansur Beyler'e yakın gibi dursa da önlerini açacak hamle yapmıyordu.
MASA'nın ilerleme imkanı olmadığını ilk elden anlatıyordu. Başka bir ifadeyle DEVLETİN BİRLİĞİ ve DİRLİĞİ için MİLLİYETÇİ ÇEKİRDEK TAYYİP
BEY'in yanında saf tutuyordu. Başka seçenek olmadığı için... Yerel seçimlere giderken de aynı frekans canlı tutuluyor, İstanbul merkeze alınıyordu. Buğra Kavuncu İYİ PARTİ'den aday oluyordu.
Dostu arkadaşı EKREM İmamoğlu'na karşı duvar rolüne soyunuyordu. Başak Demirtaş için henüz nihai bir karar yoktu.
Dün de yazdığım gibi CHP'nin hamlesi ve verecekleri, BAŞAK HANIM'ın yol haritasını belirleyecekti... Bu arada Selahattin Demirtaş da annesinin rahatsızlığı için özel izin ve özel jetle cezaevinden çıkıyordu. Turgut Altınok da ülkücüleri yanına alıp KEÇİÖREN'de hikaye yazan bir önemli isimdi. Rakibi Mansur Yavaş da KEÇİÖREN'den seçim startını veriyor, ancak CHP BAYRAĞI, FLAMASI ROZETİ kullanmıyor kullandırmıyordu. Bedreddin Dalan da aynısını yaptığı için, ANAP'ı sildiği yok saydığı için İSTANBUL'u kaybediyordu!
Binlerce kez yazdım. İş gelip günün sonunda TÜRKİYE'nin dünya üzerindeki konumuna dayanırdı. Türkiye kiminle nasıl yürüyecek sorusunun cevabı, geleceği belirlerdi. Başkan Erdoğan bu dengeleri en iyi yöneten isimdi. İmamoğlu ve Yavaş CHP tarafından da yeterince destek bulamayan ve bulamayacak isimlerdi.
Seçimlerin sonuçları bilinmese de AK PARTİ çok ÖNDEYDİ. "MİLLİYETÇİ İKİ ÇEKİRDEK" BAŞKAN Erdoğan'ın büyükşehirleri geri almasını stratejik olarak istiyordu. Kritik soru, DEM'in ve DEMİRTAŞLAR'ın ne yapacağıydı!
Başak Hanım "Adayım" diye çıkarsa İmamoğlu'nun şansı çok azalacaktı.
İstanbul'u kaybeden CHP'yi alamayacağı için de partinin erimesi hızlanacaktı. Bu nedenle İstanbul seçimi, TÜRKİYE'nin seçimiydi! Devlet Bey'in 28 Mayıs'tan hemen sonra "İnşallah Türkiye değişmez..." sözü ABD ile yakınlaşma ihtimaline bir işaretti. Tedirgin olduğu alan buydu. Hem bölgedeki şartlar hem içerideki ekonomik zorunluluk hem de KÜRESEL DENGENİN son halini almak için sarsılması, bir şekilde Ankara ile Washington'u yan yana getiriyor gibiydi. EN azından iletişim sağlanıyordu.
Mesafe alınıyordu. İsveç üzerinden gördüğüm bu. İSTANBUL'a da DEM'e de İmamoğlu'na da CHP'ye de seçimlere de buradan bakılmalıydı. İmamoğlu yalnız kalırsa kendisi ve CHP için başlatılan tasfiye süreci hızlanacaktı! Erdoğan karşıtlığı üzerine siyaset yapan, kendini konumlayan ve YÜZDE 20'lerde olan CHP'nin oyun dışı kalması, KÜRESEL anlamda da bir ihtiyaç olarak öne çıkmaktaydı. CHP'yi ısrarla "ALEVİ PARTİSİ KİMLİĞİNE" büründürmek isteyen ve bu algıya oynayanlar bunu görmek istemediği için de kan kaybını durdurmakta zorluk yaşamaktaydı.
CHP'nin İSTANBUL ve ANKARA'daki kaybı siyasi rolleri, oyuncuları ve haritayı değiştireceği gibi BAŞKAN ERDOĞAN'ın tek merkez olarak yürümesini sağlayacaktı. MİLLİYETÇİ ÇEKİRDEK ile sorun yaşamadığı sürece yol uzundu. Tersi olur da "SÜRTÜŞME" başlarsa, BÖLGESEL SORUNLARA, KÜRT MESELESİNE BAKIŞTA ve UYGULAMADA farklılık olduğunu anlayacaktık. Bu da çok önemli ve kritikti!
Bütün olacakları, ABD'nin İmamoğlu- DEM-CHP üçgenine vereceği ya da vermeyeceği DESTEKLE anlayacaktık...
Bir de benim beklediğim ziyaret gerçekleşiyordu! Daha önce "Yakında Türkiye'de olacaktır" diye not düştüğüm ve önemini vurguladığım İngiltere Dışişleri Bakanı Cameron, ANKARA'ya geliyordu.
Konu yukarıda yazdığım TÜRKİYE'nin ekseniyle ilgiliydi. İsveç kararından AK PARTİ'ye, CHP'ye, MHP'nin tavrından İYİ PARTİ'ye kadar uzanan bir alanı kaplamaktaydı... Bekleyelim ve izleyelim bakalım... ÖNEMLİ... Hem de çok...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.