BU yazıyı dünkü yazının üzerine koyup okumak çok daha anlamlı ve açıklayıcı olacaktır.
Başlayalım...
Öncelikle Başkan Erdoğan ve MHP lideri Devlet Bahçeli'nin olan biteni çok iyi OKUMASININ hayati önemde olduğunu düşünüyorum. Yapılan açıklamalara bakınca devletin tepesinin sahnedekilerden pek haberi yok gibi. İsimlere girmeyeceğim.
Derneklere, örgütlere temas etmeyeceğim.
Kimseyi karşıma almak vakit kaybetmek istemiyorum.
Amacım birilerinin üzerine gidip tartışmak değil. Büyük mücadele büyük savaşla ilgiliyim. Ve ülkeme gelen yakan topu görüyorum...
7 Ekim HAMAS saldırısı çok önemli bir virajdı. İsrail'in orantısız güç kullanıp imza attığı katliamlar, dünyadan gelen tepkiler, ABD'nin donanmasını uçak gemilerini Doğu Akdeniz'e yollaması, Hizbullah'ın susması, İran'ın soğukkanlı davranması, BATI'nın İngiltere dışında blok olması... Bunlar sahnedeydi.
Herkes gördü. Buraya kadar tamam... Süper Kupa Finali nedeniyle Suudi Arabistan'a gidilmesi o ya da bu nedenlerle maçın oynanmaması Türkiye'de büyük tepkilere yol açtı. İşin içine MİLLİ MARŞ, BAYRAK ve de Atatürk karıştı mı tansiyonun yükselmesi kaçınılmazdı.
İstiklal Marşı okunmuyor, bayrak açılmasına izin verilmiyor fısıltısı burada depreme dönüştü. Öne çıkan TÜRKLÜK duygusuydu, onu yere düşürmezdik düşürülmüyordu da.... Kupa maçının oynanmaması, tartışmaları beraberinde getirdi.
CUMHUR İTTİFAKI'na saldırılar başladı. Bence görülmeyen nokta burasıydı!
Olanlara güncel olarak bakılıyordu! Oysa değildi!
Tayyip Bey ile Devlet Bey ittifaklarında İSLAMİ sorumluluğu ile TÜRK'LÜK duygusunu taşıyordu. Doğru mu? Kesinlikle... Sentez buydu.
Yeni yılın ilk günü GALATA'da düzenlenen gösteri çok iyi düşünülmüş olsa da sonuçları itibariyle iyi etüd edilmesi gerekiyordu. Tarih boyunca dinler siyasetin etki alanında kalmıştır. Batı'da da Doğu'da da Ortadoğu'da da. Değişmez bu. Galata'daki mitingden AK PARTİ'nin aldığı kazandığı bir şey var mı? Kesinlikle yok!
Kayıpları var mı? Net olarak var! Miting alanını çıplak gözle bile taradığınızda SÜPER KUPA ile başlayan İSLAM ve TÜRK'ÇÜLÜK üzerinden eleştirilerin operasyona dönüştürüldüğünü görmek mümkündü... Miting sırasında ya da sonrasında 'ŞERİAT İSTERİZ' sloganları ile 'HALİFELİK' üzerinden aslında korku salan BAZI gruplar odaklar sahne alıyordu.
Ve bunlar yabancı istihbarat örgütleriyle çok yakındılar...
Bu odaklar ile bazı siyasiler mitingin dışında da aynı yere ateş ediyorlardı. Ortak dil kullanıyorlardı. Milliyetçi kimliği taşıyan Devlet Bey de İslami duruşu belli olan Tayyip Bey de KENDİ KULVARLARINDAN YAYLIM ATEŞİ ALTINDA KALIYORDU. YANİ EN GÜÇLÜ OLDUKLARI MEVZİDE BASKIN YİYORLARDI... Gazze konusunda duyarlılık ortaya konacakken 'ŞERİAT SÖYLEMLERİ' yükseliyordu.
Yine Filistin meselesinde net çıkışı olan Devlet Bey SUUDLAR'ın yaptıkları karşısında sessiz kaldığı için baskı görüyordu. Türbülans birkaç noktada gidiyordu.
Birkaç kez yazdığım gibi Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasında yaşanan kriz de ana mevzilerdendi. Aslında uluslararası bir derinliğe sahipti.
Sadece görülmüyordu... Ve Türk Devleti bu krizi garip bir şekilde çözemiyordu.
Galata'da yılın ilk günü miting yapılıyor ancak AK Parti hanesine pozitif bir şey kaydedemiyordu.
Suudlar'dan gelen yel burada fırtınaya dönüyor, MHP'yi vuruyordu. Yani sahada olanlar AK Parti'ye ve MHP'ye benziyordu. Onlar gibi konuşuyor onlar gibi giyiniyor onlar gibi davranıyordu! Ancak onlardan değildi... Asla ve kat'a değildi! Bir akıl bir odak kendi adamlarını GAZZE'ye tepki gösteren duruşun tam merkezine yerleştiriyordu.
Başkan Erdoğan ve Devlet Bey'in bu kadar güçlü olduğu dönemde bunlar oluyordu.
Gözüme çarpıyordu...
Galata'daki mitingten sonra üniversiteli gencin attığı bir yumrukla gündeme gelmesi, Anıtkabir'de birinin çıkıp şeriat istemesi de kompozisyondan ayrı okunmamalıydı. Kurguyu sahneye koyanlar, toplumun sinir uçlarını biliyorlardı.
Devam...
7 Ekim'den bu yana 'savaş aslında GAZZE'de değil' diye yazıyorum... Dün de altını çizdiğim gibi ABD, Çin ile meşgul olmak istiyordu. Bu nedenle Ortadoğu'da uzun soluklu kriz istemiyordu. Peki onlarca defa 'İngilizler ABD'yi burada tutup Pasifik'e gitmesini engellemek isteyecekler' diye yazdım mı? Yazdım... Bunun için de iki ülkede meydana gelecek karışıklıklar iş yapardı...
İRAN ve TÜRKİYE... Önceki gün Kasım Süleymani'nin 4. ölüm yılı nedeniyle anma yapılacaktı. Bombalar patladı.
100'den fazla insan hayatını kaybetti. Peki saldırıdan sonra ne oldu? İran Derin Devleti, kitleleri nereye yönlendirdi? Evet! Fransa ve daha çok Tahran'daki İngiltere Büyükelçiliği'ne...
Binlerce insan kapının önüne yığılıyordu... Yani bizim dün yazdıklarımızı onaylıyordu!
Bugün CUMA'dan sonra daha da ateşli kalabalıklar görecektik... Saldırıdan sonra tıpkı Türkiye'de yıllarca yapıldığı gibi hedef ABD'ydi.
ABD Dışişleri Bakanlığı "Tepkiler komik. Bunu yapmamız için en küçük bir neden yok" açıklaması yaptı.
Haklılardı. Aynı şey İsrail için de geçerliydi... Hangi akıl hangi devlet, İSLAM DÜNYASINI TÜMÜYLE karşısına almak isterdi. Yine saldırıdan sonra akla ilk gelen, getirilen ABD ve İsrail'di. Doğaldı...
Patlamayı gerçekleştirenler bunu biliyordu... Buradan yükleniyorlardı. Ancak İRAN DERİN DEVLETİ, kalabalığı yöneterek adresi AÇIK EDEREK faillileri bildiğini ilan ediyordu... Pasifik'teki son mücadeleden önce Türkiye'nin de operasyona uğrayabileceğini görüyorum, düşünüyorum...
ABD-ÇİN düellosunda bizden fayda sağlamayı düşünüp KAOSU buraya taşımak isteyenler olabilirdi.
Uzak Doğu'daki asıl savaşı, Türkiye ve İran'daki karışıklık geciktirebilirdi... Madalyonun bir de öteki yüzü vardı. Başkan Erdoğan'ın tasfiyesi Çin'e ve Pasifik'e giden yolu kısaltırdı...
Olaylara böyle bakılmazsa sonuç alma ihtimalimiz pek yoktu...
En tepede kavga edenler, bizi ateşe çekip kendi yollarını temizlemek isteyecektir...
Durum bu...
Herkese her şeye dikkat edilmeli. Bu kez telafisi yok.
Demedi demeyin...