GAZZE'YE günlerdir bomba yağıyor. Bebekler, çocuklar, kadınlar, hastalar, yaralılar can veriyor. Ve bu katliam durmayacak gibi görünüyor.
Tüm vahşete ve bunca acıya rağmen çatışmaların PERDE ARKASINI yazmaya gayret ediyorum. 7 Ekim'den bu yana "Bu İSRAİLHAMAS savaşı değil" diye ısrar ediyorum. Gerekçeleri sıralayıp... Aslında konu DÜNYA PATRONLUĞU ile ilgiliydi. Savaşın gerçek tarafı Amerika Birleşik Devletleri ile City of London, yani yaklaşık 3 kilometrekarelik DERİN AKLIN yeşerdiği merkezdi. Bu merkez, ABD Başkanı Nixon'la başlayan, ÇİN planını ele geçirmiş ve aileler üzerinden Londra'ya bağlamıştı.
Pekin-Londra arası İPEK YOLU treni de bu savaşın başlama vuruşuydu...
City'nin önemli bir kolu TEL AVİV'e hükmettiği için ABD açısından İsrail'in BİRLEŞİK KRALLIK ile köprüleri atması gerekiyordu. Bu gerçekleşirse Çin ile iletişim zaten kopacaktı!
HAMAS bu işe yaradı. Bunun için kullanıldı. İngiliz istihbaratı MI6'in büyük oranda hükmettiği HAMAS, CIA'nın sızmasıyla İSRAİL'e tarihin en büyük darbesini indirdi. ETKİYE TEPKİ hesaplanmıyor olamazdı.
HAMAS vuruyor, İSRAİL katliam başlatıyordu. Netanyahu da yani City of London'la çalışan İsrail Başbakanı da korkuyu görünce, CITY'yi satmakla kalmadı. Rolünü değiştirdi.
GAZZE'YE bomba yağdırdı.
Katliamların altına imzasını attı.
KABACA DENGE BUYDU.
Ekranlarda hala dengeyi bilmeyip gelişmeleri HAMAS'ın sahip olduğu tünellerle değerlendirmeye çalışanlar vardı.
Şaka gibi... Geçtiğimiz hafta yazdım! Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak'ın TEL AVİV'e gelmesi ve bir tek İSRAİLLİ tarafından karşılanmaması tabloyu ortaya koyuyordu. Bu enstantane, 50 yıl konuşulacaktı.
Bir de yine unutulmayacak olan Biden'ın "Gerek olsa bir İsrail daha kurardık" sözü olacaktı... ABD daha doğrusu PENTAGON İngiltere'nin izlerini, koalisyonunu, yönettiği yapıları örgütleri temizlemek için geliyordu bu kez.
AKDENİZ'e ulaşan uçak gemileri ile onlarca geminin başka amacı da açıklaması da yoktu. HAMAS saldırısı olmasa, yani İSRAİL böylesine kayıp vermese bu kadar KARARLILIK İÇİNDE olamazlardı.
Şimdi DONANMAYI buraya yığıyorlar. Ortadoğu'da akıl, ilişki, oyun, kurgu, yönetim, iktidar çok uzun zamandır İNGİLTERE'den sorulurdu. ABD, İSRAİL üzerinden bunu bitirmek için güç gösteriyordu.
Bu, bölgedeki fırtınayı artıracaktı. Türkiye dışında kalamazdı. Pentagon'un buradaki işleri bir an önce toparlayıp ÇİN'e yoğunlaşması gerekiyordu.
ORTADOĞU'da İNGİLİZLER'i temizleyip DOĞU'dan yükselen güneşi batırmak isteyecekti.
DOĞU'daki güneş ayı zamanda City of London'u ısıtan ve yaşatan güneşti! Bu denklemin bize bakan önemli bir tarafı vardı. ABD ile Rusya'nın silahı göstermesiyle Washington'a sığınan AVRUPA, BÖLGEDEKİ trafikte Türkiye'yi YOK sayıyordu. ABD tamamen görmezden geliyordu. Zaten HAMAS saldırısı öncesi SİHA'mızın düşürülmesi bize verilen doğrudan bir mesajdı.
İsrail-HAMAS savaşı sonra geldi.
ABD derin İngiltere ile savaşırken ve SİLAHA SARILACAĞINI AÇIKÇA GÖSTERİRKEN Türkiye'nin ne yapacağı merak konusuydu. Sık sık vurguladığım gibi Türkiye özellikle 15 Temmuz'dan sonra Londra ile yürüme kararı aldı. Tarihi bağlar, ilişkiler tekrar canlandı.
İPEK YOLU üzerinde üzerimize düşen rolü yerine getirmek için hayati önemde adımlar atıldı.
Türkiye nereden bakarsanız bakın İNGİLTERE-İRAN-ÇİN eksenine yakındı...
Garip olan NATO içindeki ortağımız ABD'nin, bundan son derece rahatsız olmasıydı. Londra- Ankara yakınlığına dayanamıyordu.
Azerbaycan'dan Suriye'nin kuzeyine kadar bu ittifakın izleri mevcuttu.
Pentagon PASİFİK için yolculuğa başlamadan önce buradaki DENGEYİ KURMAK istiyordu. Ancak Londra-Ankara yakınlığı buna engeldi. Böyle görüyorlardı.
Sık sık yazdığım gibi ekoller arasındaki dengeyi en iyi bilen Başkan Erdoğan da bunu ıskalıyor olamazdı.
Berat Albayrak'ın görevini bırakması ile Biden'ın seçilmesi arasında birkaç gün vardı.
Başkan Erdoğan PARA POLİTİKASINDA Biden EKOLÜNE tavır almayacağını böylece ilan ediyordu. 14 ve 28 Mayıs seçimlerinden sonra oluşan BAKANLAR KURULU da ABD'ye asla ters düşen isimler değildi. Mehmet Şimşek ile Gaye Erkan'ın gelmesi ise Washington'a uzatılan zeytin dalıydı aslında. Ancak bu yetmiyordu. Başkan Erdoğan, İÇERİDE WASHINGTON, DIŞARIDA İSE İNGİLTERE denklemine oturmak istiyordu.
İKİ GÜCÜ DOĞAL OLARAK DENGELEMEK İSTİYORDU.
Bu kabul görmüyordu. Olan biten de bunun sonucuydu! Biden da Blinken da ANKARA'ya gelmiyordu. Etrafımızda dolaşıp duruyorlar, bize uğramıyorlardı.
İki ABD'li rehine salıverildiği için KATAR EMİRİ aranıyor, 30 dakika telefonda görüşülüyordu.
HAMAS'ın DOHA'da 5 yıldızlı otellerde yaşadığı unutuluyordu.
Tüm bunlara rağmen adım gibi biliyorum ki ABD Türkiye'ye muhtaçtı. İhtiyacı vardı... İşte bu talep, bu basınç, bu ilişki düzlemi Türkiye'de de siyasetin ritmini değiştirecekti. Önceki gün Devlet Bey "Eğer 24 saat içinde ateşkes sağlanamazsa, saldırılar durmazsa, mazlumların üzerine bombalar bırakılmaya ısrarla devam ederse, Türkiye süratle devreye girmeli, tarihi, insani ve inanç sorumluluğunun gereği her neyse yapmalıdır. Gazze'yi koruma ve kollama misyonunu üstlenmek bize ecdadımızın mirasıdır" dedi. Devlet Bey de ABD yerine binlerce kez İngiltere'yi tercih eden bir liderdi.
İÇ siyaset tıkanınca bunu da göstermekten çekinmezdi. Mesela Abdullah Gül Bey'in 367 kriziyle tıkanan seçimi MHP'nin rol almasıyla Devlet Bey'in sahne almasıyla aşılmıştı.
GAZZE krizi ne kadar sürer bilinmez. Ancak ABD buralarda pek kalmak istiyor gibi değil.
Türkiye onlar için olmazsa olmaz. Bu da ANKARA'nın zor dengesi... İsrail'e söz söylemek maalesef artık doğrudan "Washington'a küfür etmek" anlamına geliyor. ABD bunu ilan da ediyor. İran'a söyledikleri ortada. İSRAİL'e karşı olmak aynı zamanda İNGİLTERE'nin yanında olmak anlamına da gelmekte. Bunu en iyi bilen NETANYAHU, ışık hızıyla yer değiştirdi. SUNAK'a fırça atarak da bunu ilan etti.
Washington olayı bu hale getirdi. Gemileriyle, uçaklarıyla, silahlarıyla...
Bu dengeyi bozacak olan da sadece ve sadece Türkiye'ydi.
Şimdi aklımızı kullanıp kimseyi karşımıza almadan HASARSIZ GÜRÜLTÜSÜZ ilerlemek durumundayız. Ve bölgenin ABİ'si olarak akan kanı durdurmak görevimiz... City of London bölgenin alevlere bürünmesini ve ABD'nin buralarda zaman kaybetmesini isteyebilir. Provokasyonlar gelebilir... Ankara, iki tarafla da konuşabilecek güce sahip.
Onlar dünyada biz burada güçlüyüz çünkü... Dediğimizi yaptırabiliriz... Akılla tecrübeyle tarihi ilişkilerimizle... Aksi durum sıkıntı yaratır...