İs-real!
BAPTİST Hastanesi, yani EL Ehli Arab Hastanesi önceki gece vuruldu. AMERİKAN KİLİSELERİ tarafından desteklendiği için de GAZZE'de bomba altında yaşayan siviller, hastanenin bahçesine ve etrafına yerleşip kendilerini güvende tutmaya gayret ediyorlardı. VURULDU!
FÜZEYLE saldırıldı.
Yüzlerce kadın, çocuk, yaşlı, genç, hasta, yaralı hayatını kaybetti. İnsanlığın bittiği noktadaydık. Hiçbir savaşta, hiçbir asker komutan hastaneyi hedef yapmaz, yapamaz. Biraz insanlık kırıntısı varsa... Dün akşam öfkeyle, üzüntüyle olan biteni izlerken doğal olarak yorumculara bakıyordum.
Uzun zamandır televizyonlara bu kadar odaklanmamıştım. Hemen hemen her ekrana misafir oldum.
Yine şaşırmadım. Olayı anlayan anlatan yoktu. Maalesef yoktu. Bir ara emekli ve akıllı generallerden biri "Aklım almıyor. Zaten bombalıyorsun. Neden hastaneyi vuruyorsun kardeşim. Bu eylem bir türlü bende oturmuyor..." gibi cümleler kuruyordu. Devamı gelmiyordu... Savaş sanatını bilen, savaş tarihini bilen, stratejiyi bilen, küresel denklemi ve mücadeleyi anlayan birinin, KATLİAMIN ÜZERİNE BAŞKA bir mercekle gitmesi gerekirdi.
İlk soru şu! İSRAİL BU SALDIRIYI YAPARAK NE ELDE ETTİ?
Sıfır... Aksine minarelerin göğe yükseldiği, ezan seslerinin susmadığı, tüm dünyadaki MÜSLÜMANLARI kayıtsız şartsız kendisine düşman yaptı. Kiliselerin hatta sinagogların olduğu topraklardaki vicdan sahibi insanları da... Yani İsrail'in bu saldırıdan kazanacağı bir şey yoktu!
Fakat yüzlerce masum insan öldü...
İkinci soru şu! Bu eylemden kazanan kimdi? İğrenç bir soru.
Doğru. Fakat olayı anlamak için sorulması şarttı!
İşte DÜĞÜM de buradaydı...
Bu soruyu sorduğunuz zaman geleceğiniz nokta benim günlerdir anlatmaya çalıştığım DENGE ve MÜCADELENİN taraflarıydı!
Katliamın zaman ayarlı olması da gözlerden kaçırılmaması gereken diğer bir unsurdu! ABD BAŞKANI Joe Biden'ın İSRAİL'e geleceği günün öncesinde HASTANE VURULUYOR, GÖRÜLMEMİŞ BİR KATLİAM yaşanıyordu...
Bir güç HASTANE üzerinden ABD'ye Biden'a Washington-Tel Aviv ortaklığına saldırıyordu. Bunu da masum insanların kanları üzerinden yapıyordu.
Konu kabaca bu. Şimdi açalım...
Olan biteni anlamak için çok geriye gitmeden Madrid'e uzanalım...
2022 NATO ZİRVESİ'ne yani... Bu zirvede Türkiye olarak İsveç ve Finlandiya'nın üyeliği ile ilgilendik. Canlı ve hassas nokta bu konuydu. KÜRESEL değişim ve hedef noktasına gelindiğinde ise 73 yılık NATO ilk kez DÜŞMAN tanımını farklı noktaya taşıyor, ÇİN'i TEHDİT olarak ilan ediyordu.
Çin'in NATO'un çıkarlarına, güvenliğine ve değerlerine meydan okuduğu ilan ediliyordu. SAVAŞ ilanından bir önceki mevziiydi bu! Çin'in hırslarına ve zorlayıcı politikalarına da dikkat çekiliyordu.
Peki bu arada neler oluyordu?
Hatırlayalım...
AUKUS-QUAD kuruluyor, Japonya-Hindistan-Endonezya NATO toplantılarına davet ediliyor, Tokyo, Çin'deki stratejik yatırımlarına son veriyor, TAYVAN'daki ÇİP sanayi ABD'nin içine, güvenli merkezlere kayıyor, ABD'nin Katar'da eğittiği TALİBAN ülkelerine dönüyor, Pekin'in önüne dikiliyor, Kazakistan'da darbe oluyor, Pekin yönetimine yakın iktidar gidiyor, Pasifik'te 24 ülke ABD ile birlikte ortak tatbikat gerçekleştiriyor, Çin, Tayvan'ın burnunun dibinde gövde gösterisi yapıyor, ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Pelosi Tayvan'a iniyor, birkaç gün sonra KONGRE bir heyet yolluyor, Tayvan bir ÇİN SİHA'sını düşürüyor, ABD "TAYVAN'ı sonuna kadar savunacağız" açıklaması yapıyordu.
Buna benzer onlarca gelişme yaşanmaktaydı. Yani PASİFİK tarafında büyük hazırlık vardı...
PENTAGON AVRUPA BİRLİĞİ'ni RUSYA -UKRAYNA SAVAŞI ile yanına alıyordu.
Şimdi önünde KÜRESEL İMPARATORLUKLARINI yaşatmak için tek engel kalıyordu.
O da ÇİN'di.
Doğal olarak arkasında yer alan City of London...
HAMAS'ın saldırısı hakkında neler yazdığım ortada. ABD işin merkezindeydi.
İSRAİL'in Londra üzerinden Pekin'e yakınlığı stratejik olarak Washington'u sarsıyordu. Hem İPEK YOLU'nda yer alması hem de HAYFA gibi çok kritik bir limanı ÇİN'e vermesi Pentagon'un taşıyabileceği bir yük değildi. Zaten el altından aylardır itişip duruyorlardı.
Netanyahu gelince vites artırdı. Çin'e olan eğilim sınır tanımadı. ABD'nin kendi planı için buna "dur" demesi gerekiyordu. DEDİ DE!
HAMAS saldırısından hemen sonra BEYAZ SARAY, GERALD FORD'u HAYFA'nın karşısına yolladı. Eisenhower da "YOLA ÇIK" emri aldı. DONANMA yani ABD'nin KÜRESEL EGEMENLİĞİNİN SİMGESİ OLAN UNSUR AKDENİZ'e yerleşmişti. İSRAİL kımıldayamazdı artık. Pentagon'un direktifleri dışında adım atamazdı. Durum bunu gösteriyordu. Ancak Tel Aviv'de City of London'la yani BRİTANYA'NIN kalbiyle yakın olan önemli odaklar vardı. ABD'nin bu tutumu, bu tavrı, bu gücü oldukça rahatsız etmekteydi.
İtirazları vardı. İSRAİL içindeki bu yapı bölgede de etkiliydi.
Yukarıda yazdığım gibi Pentagon'un tarihte ilk kez 24 ülkeyle PASİFİK'te tatbikat yapması, ittifaklar kurulması gücün Çin'e doğru kaydırıldığının kanıtıydı. Göstergesiydi. Aklı başında insanların çıplak gözle görebileceği adımlardı bunlar...
İşte burada bir akıl yani ABD'ye meydan okuyan güç, durdurabilecek tek güç devreye giriyordu. Bence!
İSRAİL'deki, bölgedeki uzantıları sahne alıyor Biden'ın geleceği gün saldırı gerçekleştiriyor ya da sipariş veriyorlardı. Füzeyi kimin ateşlediğinin KÜRESEL SAVAŞTA bir önemi yoktu. Masum insanlar ölüyor ancak dünyanın çatısında mücadele sürüyordu. Bu eylemle birlikte doğal olarak bütün televizyon ve gazetelerde New York Times ile Washington Post da dahil herkes İSRAİL'e vuruyordu! ABD de ikinci sorumluydu... Geçmişte bu böyleydi.
Çok kez bu sahne yaşandı. Bakış açısı genel itibariyle doğruydu.
Sanırım bu kez olay farklıydı.
SALDIRININ DOĞRUDAN PASİFİK'le ÇİN'le ilişkisi vardı.
Füzeyi İsrailli bir grup asker ya da sipariş verdikleri başkaları ateşlemiş olabilir. Zor da değil bunu yapmak, yaptırmak. Ancak mesele AKDENİZ'e gelen ABD'yle ilgiliydi! DONANMASINI yollayan Pentagon'un ORTADOĞU'da büyüyen gerginlik ve savaş nedeniyle PASİFİK'i unutması isteniyordu.
Bölgeden çıkmaması amaçlanıyordu.
Bölge ile meşgul olursa Çin'e olan ilgisini azaltacağı düşünülüyordu.
Bir akıl Washington'a "Madem Akdeniz'e geldin, çık çıkabilirsen" diyordu...
Kimin yaptığı, yaptırdığı, nasıl yaptıkları elbette önemliydi. Fakat üstteki akıl bunu hedefliyordu.
Saldırıdan kaybeden iki ülke vardı! ABD ile İSRAİL... Tüm dünyanın düşmanlığını kazanmayı başarmışlardı...
Bu noktada BÖLGENİN ateş çemberine dönmesi isteniyor ve NATO'nun ABD'nin ÇİN'le değil bölgeyle uğraşması isteniyorsa bizim de en küçük ihtimalleri dikkate alıp adım atmamız gerekiyordu.
Tarihe bakın görürsünüz! Büyük savaşlar küçük kıvılcımlarla çıkıyordu! Savaşın ORTADOĞU'da kalmasını isteyenler varsa son tahlilde Türkiye'ye de rol vermek isteyebilirler... Yoğurdu bile üfleyerek yiyeceğimiz bir zaman diliminden geçiyoruz!
Ben olan biteni böyle görüyorum... Ya siz?
NOT: Saldırının içindeki eli, sadece bilmesi gerekenler biliyordu.
Asla ve kat'a açıklanmayacaktı.
Bu nedenle Netanyahu bile "Biz yapmadık" diyordu. Tarihe EN BÜYÜK İNSANLIK SUÇLARINDAN BİRİ OLARAK GEÇECEK saldırının faillerini öğrenemeyecektik... Yazımı bitirirken Biden ile Netanyahu ortak açıklama yapıyordu.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.