O ziyaret
YAZMAYA gayret ettiğim SATRANÇ tüm hızıyla sürmekte. Ankara saldırısından sonra TÜRK DEVLETİ verdiği fotoğraflarla kararlılığını gösterdi.
Bu net. Hedef belliydi. Vurulacak yerler de...
Konuyu açarak ilerleyelim...
Olan bitene haklı olarak "TERÖR" diye bakıyoruz.
Gelişmeleri, hesaplaşmaları, beklentileri, planları ıskalayıp bir TERÖR ÖRGÜTÜ üzerinden sonuca gitmeyi düşünüyoruz. Bu son derece eksik ve hatalı bir yaklaşım. "TERÖR" denilen oluşumun arkasında BÜYÜK GÜÇLER yer almaktadır. Eğer TERÖR örgütü KÜRESEL çapta faaliyet gösteriyorsa EN BÜYÜK GÜÇLER arkasında demektir.
EL KAİDE gibi... 52 ülkede eylem yapan başka bir örgüt yoktu sanırım. Bizim meselemiz hem içeride hem bölgede YPG/PKK...
Bu TERÖRÜN de birkaç yüzü vardı! ABD'nin, AB'nin, İngiltere'nin, Rusya'nın, İran'ın Türkiye ile olan hesapları BÜYÜK PAYDAYI oluşturuyordu. Herkes kendi gücü oranında ÖRGÜTTE PAY SAHİBİYDİ. Büyük pay ise ABD ile AB'deydi. Mesela Fransa ve Almanya ile İngiltere'nin ya da ABD'nin bölge için kurdukları hayaller bambaşkaydı. Farklı hesap yapıyorlardı. Asıl mesele bunların kendi arasındaki düelloydu.
Ancak bu sınırlarımızda olduğu ve Türkiye'siz yürüyemeyecekleri için PKK'yı başımıza bela ediyorlardı.
Daha önce çok sık yazdım.
ABD genel olarak KÜRT KARTI üzerinden KÜRESEL RAKİP gördükleri AVRUPA'nın bölgede olmasını istemiyordu. Paris- Berlin-Londra eksenini buralarda sıfırlamak için çaba harcıyordu.
Silahlı güçleri, üsleri bu nedenle hala canlıydı. Bölgede VAR OLARAK AVRUPA ile ÇİN'in ENERJİDE ele geçirecekleri güvenli kontratla yol almasına izin vermek istemiyorlardı.
Rakiplerinin en zayıf yönü enerjiydi ve bu kartı onlara bırakma niyetleri yoktu.
Sadece ben yazsam da RUSYA'nın aynı şekilde gizli görevi vardı.
Moskova'nın kasasına AB'den enerji parası yağarken bir anda kesildi!
Oyun değişmişti çünkü...
ABD asıl rakipleriyle savaşırken önceki gün olduğu gibi Türkiye ile karşı karşıya geldi. Daha önce de olmuştu.
ABD kesinlikle AVRUPA'nın ve İNGİLTERE'nin bölgede kontrolü ele geçirmesine katlanamazdı.
Bunu çok iyi bildiğim için de bazen "Yaşayan bütün ABD Başkanları Beyaz Saray'da yan yana odalarda otursalar ve 'ASKERLERİ ÇEKİN' emri verseler de tek bir asker bölgeden gitmez" diye not düşüyordum. Hatırlayın en son TRUMP bu yönde karar verdi. Aynı gün ben bunun mümkün olmadığını aktardım.
Tüm televizyonlar CANLI yayındayken. Trump gitti askerler kaldı. Washington'un küresel planlarının dışında bir adımdı bu.
İzin verilmezdi. Verilmedi de. Kime ABD BAŞKANINA!
Belki şimdi hafızalarımızda taze değil ancak Trump, Başkan Erdoğan'a bir mektup yolluyor ve çok tartışılıyordu... ABD eski Başkanı Trump, arasının çok iyi olduğu Başkan Erdoğan'a mektubunda Suriye'nin kuzeydoğusuna yönelik askeri bir operasyona kalkışmadan, müzakere yoluyla bir anlaşma yapma çağrısında bulunuyor ve "Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar..." şeklinde not düşüyordu.
Mektupta bir de ABD için saygın isim olan MAZLUM KOBANİ'nin Türkiye ile müzakere etmek istediğini bazı tavizlere hazır olduğunu da belirtiyordu. DURUM BUYDU...
Aslında ÖCALAN'ı KENYA'da alıp bize teslim eden ABD, çizgisinden sapmıyordu. Trump'ın mektupta üzerinden hızla geçtiği gibi SİYASİ ÇÖZÜMÜ dayatıyorlardı. Konu buydu! Mesele buydu! Tıkanan yer de burasıydı!
Devam...
Sanırım MART'tı.. Ajanslara hiç beklenmeyen bir haber düşüyordu...
Amerika Birleşik Devletleri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mark Milley, Suriye'de bulunan askeri üsse sürpriz bir ziyaret yaptı...
Ankara'yı da şaşırtan bu gelişme haliyle derinlerde sarsıntı meydana getiriyordu.
Jeff Flake bu nedenle DIŞİŞLERİNE çağrılıyordu. Hesap soruluyordu. Milley sorular üzerine "Askeri birlikler ile Kürtlerin (YPG/PKK) liderlik ettiği Suriye güçleri IŞİD'in kalıcı yenilgisinin sağlanmasında ilerleme kaydetti..." değerlendirmesi yaptı. DEAŞ'ı ÖTEKİ yaparak kendilerine ve PKK/YPG'ye meşruiyet kazandırıyordu. "Bunca riske değer mi?" şeklindeki soruya da "EVET DEĞER" diye cevap veriyordu.
Aynı Milley bir kaç ay sonra bu kez ORTADOĞU değerlendirmesi yapıyordu...
ABD Genelkurmay Başkanı Ürdün merkezli Al-Mamlaka TV'ye verdiği röportajda "Bu bölgeyle yakın bir dostluğumuz ve ortaklığımız var. Buranın istikrarlı olduğundan emin olmak istiyoruz.
Bölge, tüm dünya için petrol ve enerji kaynakları açısından ana kaynak... ABD'nin Ortadoğu'dan çıktığını düşünemiyorum. Buraya taahhüdümüz uzun yıllar sürecek..." şeklinde konuşuyordu. ABD'nin hem Suriye hem Irak'ta askeri varlığını sürdüreceğine işaret eden Milley, "Biz bir şekilde buradan çekilirsek buradaki DEAŞ'lılar yeniden örgütlenebilir. Şu anda durum eskisine göre iyi ama hala belirli bir çaba gerektiriyor" diye konuşuyordu! "Peki DEAŞ tamamen biterse çekilir misiniz?" sorusuna da net cevap veremiyor ve "O zaman gelince BAŞKAN bakar" diyordu.
ÖNEMLİ OLAN ENERJİ, ENERJİ YOLLARI VE PETROLDÜ... Milley bunu söylüyordu.
Bütün sancıların anası buydu.
ABD özellikle rakiplerinin bu kaynaklarla buluşmasını istemiyordu. Türkiye'yi de kendi açılarından köşeye itip SİYASİ ÇÖZÜME zorluyordu. Bu da İKİ MÜTTEFİK arasında BÜYÜK GERİLİM doğuruyordu. Bölgenin merkezinde olduğumuz için KÜRESEL KAPIŞMA sınırlarımız içine giriyordu. Öyle ya da böyle.
ABD Türkiye ile yapamadığını SURİYE'nin kuzeyinde deniyordu şimdi. Ve oradaki yapının görünür açık destekçisiydi. Milley, SURİYE'ye geliyor ANKARA'ya uğramıyordu. Düşünün... PKK/ YPG'nin temsil edilmediği AVRUPA ŞEHRİ var mıydı!
Sanırım yoktu. Her yerde destek ve güvence buluyorlardı. AVRUPA da rahat ettikleri alandı. Kağıt üzerinde NATO'da müttefiktik ancak Türkiye ve etrafıyla ilgili herkesin bir planı vardı. Türkiye'nin bölgeye ve KÜRTLER'e bakışı ile onlarınki uyumlu değildi. SİYASİ DOĞUMLARLA bölgenin ve KÜRESEL DENKLEMİN değişmesi istenmekteydi. Ankara da bunu VAROLUŞSAL SORUN gördüğü için tehdidi yok etme kararlılığı içindeydi.
Ortak bir algoritma geliştirilemediği için Türkiye'nin huzuru, güveni sağlanamadığı için de GERGİNLİK bitmeyecekti. Ankara'da teröristler kendini patlatsa da SORUN KÜRESELDİ. Hem kendi aralarında hem de bizimle mücadele ediyorlardı. Canı yanan sorunla bire bir uğraşan Türkiye'den başkası değildi.
Karşıda sadece YPG/PKK yoktu... ARAP BAHARI ile başlayan dalga SURİYE'de kabul edilemeyecek bir oluşumla Türkiye'yi baş başa bırakıyordu.
Kıbrıs'ta, Balkanlar'da, Zengezur'da, Kafkaslar'da, Orta Asya'da yapılacak çok iş vardı.
Enerjimizi buraya ayırmamız isteniyordu... Türkiye gerekeni gerektiği gibi yapardı... Bundan şüphesi olan da yoktu... İzleyip görelim...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.