ERGÜN DİLER

Görev tamam

BAŞKAN Erdoğan'ı farklı kılan, başarılı kılan EKSEN'ler arasındaki geçişleri ustalıkla kullanmasıdır. CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun ise bu konuda atılmış tek bir adımı yoktur. Hamlesi bulunmamaktadır. Daha da ötesi kendi dışında böyle bir DENGENİN varlığından haberdar olup olmadığı belli de değildir.
Açalım isterseniz...
Erdoğan 2002'de iktidara geldikten sonra yasaklıydı.
O kaldırıldı. Geldi. Abdullah Bey'den BAŞBAKANLIĞI teslim aldı. Yürüyüş başladı.
Sık sık yazdığım gibi AK PARTİ'nin o hali ile ERDOĞAN arasındaki bağ zayıftı. O zaman "BREXIT" gerçekleşmemiş, İNGİLTERE, AB içinde önemli bir üye olarak yer alıyordu. Türkiye'nin de o yolda ilerlemesi istenmekteydi.
Bunun mimarı da partinin politikasını belirleyen Abdullah Bey'di. Ancak Erdoğan bir süre sonra bu yolda hız yapmanın bir şey getirmeyeceğini gördü.
Dönmek için fırsat kollamaya başladı. Türkiye, AB'ye girmek için gece gündüz çalışıyor, ancak ALMANYA ile FRANSA "Kesinlikle olmaz" diyordu. Neden Londra'ydı!
Çünkü AVRUPA BİRLİĞİ biz anlamasak da İngiltere ile mücadele halindeydi. Eğer Türkiye BİRLİĞE girerse nüfusun getirdiği OY gücü ile Londra AB'yi ele geçirecekti.
Çünkü Ankara-Londra ilişkileri tarihsel olarak hep üst düzeydeydi.
Ne kadar Fransız ve Alman lider varsa bunu biliyor ve ANKARA'yı bu gerekçe ile durduruyordu. Bir türlü AB'ye giremiyorduk. Sebepleri değişik noktalarda arıyorduk! Paris- Berlin de PKK üzerinden bizi bölüp BATI kesimini AB'ye almak, üye yapmak, kalan kısmın ise IRAK'la bütünleşmesini sağlamak istiyordu. Kontrol edilir küçük Türkiye içeride, kalan parçası ise KÜRT DEVLETİ dışarıda tutulacaktı. Böylece hem Londra hem ANKARA büyük gol yemiş olacaktı. Oyun içinde oyun vardı yani. Bir de bu MÜCADELEYE uzak da olsa ya NATO üzerinden ya da doğrudan müdahalelerle katılan ABD vardı. Onlar da KÜRESEL ÖLÇEKTE EKONOMİK OLARAK kendilerine AB'yi rakip görüyordu. AVRUPA'nın ÇİN ile yakınlığı, Afrika ile olan teması, Ortadoğu ile kurmaya çalıştıkları köprüden ürküyorlardı. Bir de RUSYA gibi bir devi ENERJİ KORİDORUYLA kendilerine bağlamaları gizli tansiyonu tavan yaptırıyordu. İŞTE BİZDEKİ BÜTÜN SİYASİ MÜCADELELER BU AKTÖRLERİN GÖLGESİ ALTINDA OLURDU.
Bu denge içinde yol ve yer bulunurdu.
Kemal Bey'in gelmesi de böyleydi. Deniz Baykal, Türkiye'nin AB'ye girmesi için aralıksız KÜREK çekerken, ABD'nin yanında yer almayı doğru bulurdu. Kabul edilmesi gerekir ki CHP'deki gelişmeler oy veren, vermeyen herkesi ilgilendirirdi. Geçmişte devletin tek siyasi partisi olması ve bugün bu geçmişi temsil etmesi onun ayrıcalığıydı. Ve bunu hep kullanıyorlardı. Tayyip Bey, AVRUPA'yla köprüleri atmadan önce düğmeye basıldı.
2010'da... CHP'nin hem ideolojisinin hem de hitap ettiği kitlelerin değişmesi gerekiyordu.
İsteniyordu. Bu gerçekleşti.
Kemal Bey geldi. Resmi ideoloji gitti. CHP fikir barındırmayan bir siyasi harekete dönüştü. Hiçbir derinliği olmayan sıradanlığı her hallerinden belli isimler bile "Genel Başkanlık için aday olurum" demekte... Şaka gibi ancak bu bir sonuçtu. Gelinen yeri tarif ediyordu.
CHP Kılıçdaroğlu ile birlikte Başkan Erdoğan'a laf yetiştirmekten başka bir özelliği olmayan bir partiye dönüştü. Bence daha vahimi Kemal Bey'in KÜRESEL DENGELER açısından son derece yetersiz bir grafik ortaya koymasıydı. Beni ilgilendiren de burasıydı. "ÜÇ AY İÇİNDE AB'YE ÜYE
OLACAĞIZ" diyen de Kemal Bey'di; seçimden 4 gün önce "En geç iki yıl içinde Suriyelileri kendi ülkelerine uğurlayacağım.
Türkiye göçmen deposu olmayacak.
Avrupalı rahat etsin diye burada tutuyoruz. Derdi biz çekiyoruz, keyfi onlar yaşıyor..." diyen de...
Kemal Bey'den ABD de payını alıyordu. Seçimlerden bir süre önce AFGAN MÜLTECİLER üzerinden Başkan Erdoğan'a çatıyordu.
"ABD'ye sesleniyorum: Erdoğan ile yaptığınız bu anlaşmaları, geleceğin iktidar üyesi ve ülkeyi yönetecek ittifak olarak asla kabul etmiyoruz. Kendisine ne dediyseniz, neler söylediyseniz, bunlar Erdoğan'ı bağlar, Türkiye Cumhuriyeti'ni bağlamaz..." Kılıçdaroğlu AK PARTİ'ye yüklenirken İngiltere'yi de unutmuyordu. "Londra'daki bankerlerle iş tutuyorlar" diyordu. Seçim öncesi kendisi de gidip oralarda ziyaretlerde bulunuyordu. Erdoğan da bunu mitinglerde "Sana 300 milyar dolar değil 300 kuruş vermezler" sözleriyle eleştiriyordu. Kemal Bey finali ise Rusya ile yapıyordu.
Seçimlerden kısa bir süre önce internete düşen rahatsız edici içerikler nedeniyle çıtayı çok ama çok yükseğe koyuyordu.
Doğrudan KREMLİN'e seslenen Kılıçdaroğlu, "Sevgili Rus Dostlarımız, Dün bu ülkede ortaya saçılan montajlar, kumpaslar, Deep Fake içerikler, kasetlerin arkasında siz varsınız. Eğer 15 Mayıs sonrası dostluğumuzun devamını istiyorsanız, elinizi Türk'ün devletinden çekin. Biz hala iş birlikten ve dostluktan yanayız..." sözleriyle siyasi tarihte pek görülmeyen bir tavır sergiliyordu.
CHP lideri ABD'nin saygın yayınlarından WSJ'a verdiği röportajda ise "NATO'nun kararlarına uyarız. Rusya'ya yaptırım uygularız" diyecekti.
Genel olarak Kemal Bey'in bir ekonomi politikası olmadığı gibi bir siyasi rotası da yoktu.
Gelmiş CHP'yi içeriğinden ayırmış ZİHİNSEL DEVRİM YAPILMASI GEREKİRKEN POPÜLİST bir partiye dönüştürmüştü. Bu istenen hedef olamazdı. Kemal Bey'in görevi bitmişti. 28 Mayıs son gündü.
CHP, Başkan Erdoğan sonrası için dizayn edilecekti. Kemal Bey araziyi düzleme işini başarıyla tamamlamıştı. Muhtemelen kendi bunu bilmiyordu. Büyük ihtimalle danışmanları da... CHP için, AVRUPA BİRLİĞİ için önem verilen bir İSMİN sahne alacağını düşünüyorum. Gidişat bu.
CHP çok uzun zamandır AVRUPA demekti. Kemal Bey bu nedenle getirildi zaten...
Kendisi bilmese de durum buydu. Başkan Erdoğan hem kendi partisi ile hem bürokrasi ile hem finans çevreleri ile hem KÜRESEL DEVLER ile mücadele ediyor ve sapa sağlam ayakta kalıyordu. Kemal Bey ise partideki görevini anlayamadan gidiyordu. GİTMEK ZORUNDA kalacaktı... Ya da siyasi intiharı seçerek kendisini de partiyi de eritecekti...
Başkan Erdoğan, kurduğu KABİNE ile ABDİNGİLTERE dengesine önem verdiğini gösteriyor, AB ile olan mesafeli tutumunu da sürdürüyordu. Bunu gören Alman Başbakan SCHOLZ 28 Mayıs akşamı tebrik telefonu açıyor, "BERLİN'E GEL" derken Macron da "Ben geleyim müsaitseniz" diye arıyordu...
Yeni Zelanda'da yaşasak belki bu dengelere pek bakmayacaktık.
Ancak burası KÜRESEL DÜĞÜMÜN çözüleceği yer...
ANADOLU... Akıllı ve güçlü olanlar ayakta kalır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.