Gizemli gölge
TÜRKİYE çok önemli bir seçimi geride bıraktı.
28 Mayıs sonrasında yaşanan sarsıntılar devam edecekti.
HDP'de Selahattin Demirtaş'ın başlattığı rüzgar şiddetle esmeye devam ederken Ekrem İmamoğlu da CHP'yi içeriden kaşımaya başladı ve açıkça meydan okudu!
"DEĞİŞİM ŞART" diyerek taşları yerinden oynattı. İYİ Parti'de de sular durulmuyordu.
Bu arada Macron, Çin ile yakınlaşmayı sürdürüp NATO'nun JAPONYA'ya kadar uzanmasına karşı çıkıyor, başta ALMANYA olmak üzere AB ülkeleri TÜRKLER'e vize vermemek için elinden geleni yapıyordu. Ukrayna'da barajlar hedef alınıp SAVAŞIN etkilerinin artması isteniyordu.
Peki içeride dışarıda ne oluyordu? Bizi ne bekliyordu?
Bakalım isterseniz...
Türkiye'nin bölgesinde BÜYÜK VE ETKİLİ güç olarak öne çıkmasından rahatsız olan ana yapı AVRUPA BİRLİĞİ'ydi. Ekonomik olarak bakıldığında, finansal röntgen çekildiğinde ilişki ortadaydı! AB, PKK üzerinden SDG üzerinden fren sistemi kurmuştu. ABD de vardı ancak onların hedefi başkaydı.
Türkiye büyür ve söz sahibi bir DEVLET olursa AVRUPA'nın enerji kaynaklarına ulaşması, orada oyun kurması, ABD ile rekabet etmesi daha önemlisi KÜRESEL ANLAMDA İMPARATORLUK kurması zorlaşırdı. Bunun için EN başından bu yana PKK'nın içine sızdılar ve BÖLÜCÜ hareketi desteklediler. ANKARA'nın DOĞU'sunu alıp IRAK'taki KÜRT YAPISIYLA birleştirip bizi etkisiz küçük ülke kıvamına getireceklerdi. Kalan parçayı da AB'ye alarak kontrolü tamamen sağlayacaklardı. Kabaca planları buydu. ABD ile RUSYA da en başından beri AVRUPA'nın enerji yollarını kontrol etmek istedi. EN son KUZEY AKIM 1-2 Boru Hatları patlatıldı. AB'nin en zayıf yönü enerjiydi. Oradan geliyorlardı.
ARAP BAHARI'ndan bu yana hem AFRİKA'da hem ORTADOĞU'da hem AVRASYA'da kısıtlanan hareket alanı daraltılan AVRUPA BİRLİĞİ görüyorduk. EN son AZERİ-ERMENİ SAVAŞI'nda Türkiye sahne aldı. AB'nin gücünü budadı.
Enerji koridoruna ve havzasına uzak kalmayan, kalamayan AB, seçimlerde haliyle 6'lı MASA'nın yanında yer aldı. Kemal Bey ve arkadaşları üzerinden HDP'ye ulaşan KOL bölgede tektonik hareketler talep ediyordu. Tonu rengi tartışılıyordu. Öteden beri... Seçimlerin bir tarafında yatan mesele buydu. Ancak İngiltere-ABD-Rusya ise MASA ve yaklaşık 7 yıldır tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş gibi düşünmüyordu. Seçimlerin sonucunun ne anlama geldiğini en doğru okuyan Demirtaş'tı.
Açık ve net olarak söylenmese de Demirtaş ile partisi HDP, KÜRESEL DÜZLEMDE ayrı yerlere düşüyordu. Bunu anlayan Demirtaş da "Ben kendi adıma, halkımıza layık bir politika ortaya koyamadığımız için içtenlikle özür diliyorum.
Pratikteki çabalarımla bu eksiklikleri giderme sözü veriyorum. Ayrıca, bana yönelik yapıcı eleştirilere teşekkür ediyorum. Mücadeleyi cezaevinden sürdürürken, aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum" dedi.
Cumhurbaşkanlığı için ADAY olmak istiyor, ancak partisi buna geçit vermiyordu.
Demirtaş da içini döküyor ve tabloyu özetliyordu: Partimiz, oylama gününe bir ay kala seçim çalışmasına yüklendi, o da yarım yamalak ve dağınık bir çalışma şeklinde olabildi ancak... Son 5 yıldır HDP Genel Merkezi'ne yazdığım mektuplarla, gönderdiğim mesajlarla ve makalelerimle bu gerçeği anlatmaya çalışıyorum fakat her seferinde, sesim yankılanıp bana geri dönüyor.
Yaşanan birçok şey var ve bunları halka yansıtmayı doğru bulmadığım için kurumları işletmeye gayret ediyorum.
Ne yazık ki çoğu zaman da kurumlar işlemiyor..." Yani Demirtaş AVRUPA ile yan yana durmaya özen gösterirken, partisi elinin altından kayıyor başka eksene yuvarlanıyordu. Bunu da açıklamazdı açıklamıyordu...
Doğal olarak satırların arasına gizliyordu.
Buna rağmen tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'a Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi destek vermeye devam ediyordu. AİHM 2018'den beri özgürlük, güvenlik hakkı ve ifade özgürlüğü hakkı kapsamında iki ismin SERBEST kalmasını talep ediyordu. Başkan Erdoğan da bu kararlara karşı duruyordu.
"Bizi bağlamaz" diyordu.
Demirtaş partisinden de gol yediğini düşünerek SİYASETE NOKTAYI koyuyordu. Kabaca olay buydu...
Seçim havasına iyice girildiğinde ise PKK sahne alıyordu... Mesela Kandil'den "AK Parti -MHP iktidarına son verme imkânı ele geçmiş durumda. Bu fırsat iyi değerlendirilmelidir.
Kılıçdaroğlu desteklenmeli..." çağrısı yapılıyordu. "Erdoğan'ın gitmesi için ne gerekirse yapın.
Bu dönemde herkes birleşmeli ve birliğini göstermeli..." çıkışı medyada yer buluyordu. "Tabii ki Kılıçdaroğlu'nu destekliyoruz" diye konuşanları, "Kılıçdaroğlu halkta umut yarattı.
Desteklenmesi Kürt halkının geleceği için önemli" sözleri takip ediyordu.
Kemal Bey ve arkadaşları KANDİL'den esen, estirilen rüzgara yakalanıyor ve adım atamıyordu. Olan bitene bakılınca, öne çıkanlar analiz edilince daha çok PARİSBERLİN hattının CHP üzerinden sarsıldığını görmek zor olmuyordu. AB'nin CHP ve HDP ile almak istediği mesafe Türkiye dışından da tepki alıyor, BÜYÜK OYUNCULAR itiraz ediyordu. "NATO'yu dışlayalım.
ABD'nin gölgesinden çıkmanın vakti geldi de geçiyor" diye konuşan ve Washington'a sert çıkan Macron, Çin'e kadar uzanıyordu. Oyunu DOĞU'ya taşıyordu. Almanya da aynı frekanstaydı. Sessiz kalarak onay veriyordu.
Başkan Erdoğan'ın yemin törenine gelen NATO GENEL SEKRETERİ Stoltenberg ise "Asya'da olan biten Avrupa için, Avrupa'da olan biten Asya için önemli ve bu nedenle NATO müttefiklerinin Hint Pasifik partnerleriyle ortaklığımızı güçlendirmesi daha da önemli" diye konuşuyordu. Fransa'yı tashih ediyordu yani...
Kemal Bey ise "EN BÜYÜK HAYALİM" diyerek İPEK YOLU'nu ne kadar önemsediğini açıklıyor ve harita üzerinden GÜZERGAH paylaşıyordu. Ancak ne hikmetse AZERBAYCAN'ı PAS geçiyordu! Bu nedenle bulunduğu KOORDİNATIN dışında olan birinin gelip CHP'yi almasına da şiddetle itiraz ediyordu. Devamlı yenilse bile... İmamoğlu da Kemal Bey'in CHP'sinin bulunduğu yerle ters düşüyordu. Bunu bilmiyor olacak ki usulca partiyi teslim etmesini bekliyordu...
Önümüzdeki günlerde KÜRESEL KAVGANIN gölgeleri CHP ve HDP üzerinde olacaktı... Gelişmelere buradan bakmakta fayda vardı. Kavga iç mesele gibi görünse de gerçekte KÜRESEL bir içeriğe sahipti...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.