Tesadüf
TÜRKİYE önemli bir virajı kapsar. Bu nedenle alacağı tavır da duracağı yer de herkesi ilgilendirir. Haritayı önünüze alıp baktığınızda bile ilkokul bilgisiyle bunu görmek zor değildir. Osmanlı ardından Cumhuriyet her şekilde AVRUPA ile sonrasında ABD ile temasta oldu. Bu iki eksen, istedikleri Türkiye'yi elde edip kontrol etmek için sayısız operasyona imza attı.
PARA ve GÜÇ olarak bakıldığında dünya üzerinde ABD-AVRUPA-ÇİN üçgeni kurulmaktadır. Satranç da bu üç KOORDİNAT arasındadır. 14 Mayıs seçimleri de bu nedenle inanılmaz önemdedir.
Hem bizler için hem yabancılar için... İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra YÜKSELEN ve TEK GÜÇ olan ABD'nin karşısına önce AVRUPA birlik olarak çıkmak istedi. Yol da alındı.
Ardından ÇİN, Japonya'dan sonra DOĞU'da atak yapan ve liderliğe oynayan bir oyuncu olarak sahne aldı. ÜÇ BÜYÜK EKONOMİNİN kendi aralarındaki ilişki dünyanın geri kalanının geleceğini de belirleyecekti.
Şu an içinden geçtiğimiz zaman diliminde yaşanan da aslında bu.
Açalım. 14 Mayıs'a uzanalım...
AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, "Avrupa, Çin'in küresel güç statüsüne yükselmesini engellemeye alet olmamalı" değerlendirmesini yaptı. AB'yi bahçeye, çevresini cangıla benzettiği ve Avrupalılar'ın cangıla çeki düzen vermesi gerektiğini savunduğu konuşmasıyla tepki çeken Borrell, birliğin ABD ile yakın ilişkisine bakmaksızın, sürekli olarak güçlenen Çin'e yönelik kendi yaklaşımına sahip olmasını savundu.
ABD yönetiminin, en büyük rakibi Çin'in yükselen küresel etkisini sınırlamak için Avrupa'yı Pekin'e karşı sert tavır almaya zorladığını belirten Borrell, "27 üyeli AB'nin Çin'in küresel güç statüsüne yükselmesinin önünde durmamalı..." diyerek Washington'dan uzaklaşmanın şart olduğunu savundu. Geçitğimiz ay AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen ile Çin'e giden Fransa lideri Macron dönüşte "AB, kesinlikle ABD'ye bağımlılığını azaltmalı.
Dolar'ın küresel etkisini de bitirmek için adım atmalı" diyordu.
Uzun zamandır AVRUPA içten içe ABD'ye karşı adım atmanın yollarını arıyordu. Bunu en net dile getiren ise Macron oluyordu. Washington da bunu gördüğü için AB'nin Rusya üzerinden ÇİN ile bütünleşmesini önlemek için adım atıyor ve KUZEY AKIM BORU HATLARINI patlatıyordu.
Savaş sebebiydi ancak kimse sesini çıkaramıyordu! Borrell, "Çin, Rusya gibi bizim için tehlike değil" dese de Putin'in ülkesi artık onlar için aşılması gereken önemli bir engeldi. AVRASYA da ciddi bir oyuncu olarak sahne alan Moskova gerçeği ortadaydı.
ABD'nin başlattığı rüzgar doğal olarak AVRUPA'yı da ÇİN'i de sarsacak güce etkiye sahipti. Washington, hem KÜRESEL liderliğini devam ettirmek hem de biriken borçlarından kurtulmak istiyordu. Yani "KİMİN CANINI NASIL YAKACACAĞIZ" sorusuna cevap arıyorlardı! AB'de Çin'e uzanma telaşı vardı. Rusya ise arada TOST olmamak için bir yol bulmanın ihtiyacıyla yaşıyordu. İngiltere BREXIT ile AB'den stratejik olarak ayrılıp dolaylı yoldan da olsa ABD'nin yanına park ediyordu. Bu denklemde çok kritik bir ülke vardı. Türkiye...
ÜÇ BÜYÜKLER'in kendi aralarındaki mücadeleye katılacak mıydı?
Katılacaksa hangi cepheden oyuna girecekti?
KATILMAMA İHTİMALİ SIFIR'dı!
İşte bu noktada konu 14 Mayıs'a geliyordu. Başkan Erdoğan'la müdahale edeceği koordinat ile Kemal Bey'in tercihi farklıydı. Burada karşımıza EKSEN farklılığı olarak çıkıyordu. Çatışma bu nedenle sancılı, şiddetli ve yüksek tempolu olmaktaydı.
ÜÇ BÜYÜKLER'in kendi arasındaki ÇATIŞMA burada siyasette yükselen tansiyon olarak görülüyordu!
Uzun zamandır yazdığım gibi Kemal Bey ve arkadaşları, kesinlikle AVRUPALI değerleri savunan ve orada olmak gerektiğini vurgulayan bir ruh halinden ibaretti.
Bu sebeple Kemal Bey "İstikamet Moskova değil BATILI başkentler" diyordu.
14 Mayıs'ın Kemal Bey için önemi Türkiye'nin şu an bulunduğu konumdan AB'ye yakın bir limana demirlenmesinden ibaretti.
Öyle ya da böyle Rusya'yı karşıya alma durumuydu söz konusu olan...
Bunu gerçekleşmesinin önündeki tek engel Erdoğan'dı. Tasfiye edilmesi gereken isimdi. Bu herkesin bildiği SIR olduğu için de 6 MAYIS'la birlikte AVRUPA'dan topyekun bir harekat başladı. Başlatıldı.
The Economist de Der Spiegel de L'Express de Le Point de ERDOĞAN'ı kapak yaptı. Ortak bir ağızdan "Erdoğan gitmeli.
Demokrasi kurtulmalı" çağrısı yaptılar. Sandıktan çıkarak gelen her rakibini yenen bir lideri "DİKTATÖR" olarak karalamak istiyorlardı. Aslında istedikleri şey Türkiye'nin kontrolü ya da AB'ye uyumlu haliydi. KÜRESEL LİG'de yenilmemek ve kümeden düşmemek için Türkiye'ye anlattıklarından daha fazla ihtiyaç duyuyorlardı. Aynı şey ABD ve ÇİN için de geçerliydi. Aslına bakarsanız siyaset de bu nedenle yapılırdı! Ülkeni doğru yere park ederek BÜYÜMEK, ZENGİNLEŞMEK VE GÜÇLENMEK için... Bunun için de OLACAKLARI okuyacak bir akıl şarttı!
Kimin kazanacağını görmek ve ona göre hamle yapmak PASTADAN büyük dilim almanın yoluydu!
Başkan Erdoğan'ın AVRUPA ile yolu 2013'ten itibaren ayrılıyordu. GEZİ, 17-25 operasyonları ve 15 Temmuz kopuşun önemli virajlarıydı. Der Spiegel'in kapaklarını takip ettiğinizde bile bu sonuca varmak zor olmuyordu.
AVRUPA, Erdoğan'sız Türkiye'yi yanında istiyordu. Kemal Bey bu nedenle vardı. Erdoğan ise kaybedecek olana oynamak niyetinde değildi.
Hedefti. Bütün yaşananlar bu iki cümlenin altında toplanabilirdi. KAPAKLAR, MANŞETLER, YORUMLAR, BAŞYAZILAR hepsi bu nedenle sahne alıyordu.
14 MAYIS'TA TÜRKİYE'NİN YOLU OY'LANACAKTI...
Konu budur. Patates soğan değil yani...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.