TÜRKİYE, bize anlatıldığından çok daha kritik bir ülkedir. Önemini gariptir yabancılar bizden daha iyi bilir. Bu nedenle çeşitli operasyonların yeşerdiği ülkedir.
Kendi aralarındaki rekabeti çekişmeyi finali nedense hep burada yapmak istemektedirler.
Durum böyle olunca İSTİHBARAT örgütleri hep ön planda olmuştur.
Kendi aralarındaki mücadeleyi de Türkiye'ye yapılan operasyonları da gördük. Etkili ve akıllı istihbarat örgütleri, öncelikle zor iş olan DÜŞÜNCE SİSTEMİNİ etkilemek isterler. Yönlendirmek hatta yönetmek isterler. Bu bütün silahlardan çok daha etkilidir çünkü... Karşı taraf AKILLA gelirken, bizler İDEOLOJİLERE savaş AÇTIK. ONLARIN ARKA PLANINDAKİ AKLA HİÇ BAKMADIK. O AKLI GÖRMEYİNCE HEDEFLERİNİ DE
ISKALADIK...
Takip edenler bilecektir.
Uzun zamandır dünyada ve Türkiye'de yaşanan kırılmaları İKİ EKOL üzerinden anlatmaya çabalıyorum. Bu EKOLLERİ AK PARTİ'de de MHP'de de CHP'de de görmek mümkündü.
Böylesine büyük küresel bir savaş varken, kimse bunun dışında kalam azdı. Mümkün değildi.
Ülkeler arası gerilimin nedeni de buydu. Söylenmiyordu, yazılmıyordu bilmiyorduk. Mesela ABD, ALMANYA'yı günde 24 saat dinler! Merkel'in bütün telefon kayıtları ABD'den çıkmadı mı? NATO ÜYESİ, İTTİFAK, BATI KULÜBÜ vs. pek çok tabelada yan yana geliyorlardı.
Ancak gücü yeten diğerini her an kontrol ediyordu. Böyledir bu işler...
14 Mayıs'ı da devamlı olarak DIŞ DENGE üzerinden anlatmaya çabalıyorum. İçeriden yazan çizen çok. Küresel olarak İKİ EKOL altında toplanan güç bizde de İKİ İTTİFAK halinde kendini gösterir oldu. Türkiye kilit bir ülkedir. Bu nedenle siyasetin ana ekseni, ÜLKENİN DÜNYA ÜZERİNDEKİ konumu için yapılır. Güncel popüler konu başlıkları medyada çokça yer alsa da asıl mesele başkadır!
Başkan Erdoğan, AK PARTİ kurulduğunda yalnızdı. Hizmet ederek ülkeyi zenginleştirerek İKTİDARDA kalacağına inanıyordu. Oysa o kadar basit değildi. Kendi partisi içinde kendisine ciddi karşı çıkanlar vardı. Başına gelen operasyonların büyük çoğunluğu, siyasete başladığı arkadaşlarının yer aldığı eksenden geliyordu. Tezkere tartışmalarını düşünün! Abdullah Bey'in Cumhurbaşkanlığı adaylığını düşünün. GERİLİM, GERİLİM, GERİLİM... EKOL'ler çatışıyordu çünkü. Rahmetli Deniz Baykal, Abdullah Bey'i sevmiyor değildi. Ancak o EKOL'e karşıydı.
İtiraz etti. 367 krizi yaşandı.
Asker de o ritimdeydi. e-muhtıra geldi. Tezkere'de ise Erdoğan ile partisi ayrı düşüyordu... AK PARTİ'de Erdoğan'ın yolunu ayırması da Kemal Bey'in, Deniz Bey'i tasfiye etmesi de tamamen EKOL'lerle ilgili adımlardı. İki EKOL, Türkiye'de de dünyada da başka kurgu peşinde koşuyordu.
Bu çatışmayı mücadeleyi getirmekteydi. Konu kabaca buydu... Bizler bunları operasyon olarak görüyorduk yaşıyorduk...
Daha önce çok yazdım.
Kemal Bey ABD'ye yakınlığı ile bilinen Deniz Bey'i tasfiyesi sonucu gelmiştir. Kemal Bey ALMANYA'nın içinden doğan önemli bir akıma, KÜRESEL BAKIŞ AÇISINA SAHİP olan EKOL'e yakındı. Bu nedenle Kemal Bey gelince CHP tamamen değişmekteydi.
Tesadüf yoktu yani. Deniz Bey'in arkadaşları CHP'li değil miydi?
Cevabı siz verin...
Devam...
Kemal Bey, ALMANYA'ya yakındı. O kolun ABD'ye kadar uzanan bir hattı vardı. Mesela Jeremy Rifkin'i orada bulmak mümkün olurdu. Rifkin, Merkel'e de Çin'e AB'ye de danışmanlık yapan yol gösteren bir ufuk açan isimdi. EKOL'ü de belliydi.
Trump'ın arkasındaki öne çıkan güç BİG OİL'di. Bilinen aile ise KOCH'lardı. Koch ailesi MİT kökenli mühendislerden oluşuyor ve PETROL işinde çok ileri teknoloji sahibiydiler.
Dolayısıyla kendileri gibi o eksende olan ailelerle birlikte PARİS AGREEMENT'a karşı tavır alıyorlardı. Küresel iklim değişikliği onlara göre faso fiso geliyordu. Bu nedenle Trump BAŞKAN oldu. ABD, İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ'nden imzasını çekti. Biden geldi. Tekrar taşlar yerine oturdu. Bir imza bile KÜRESEL bütün dengeleri sarsıyordu. Trump fosil yakıta "evet" dese de, Biden ve AB buna karşı çıkıyordu.
Kılıçdaroğlu, MASAYI toplayınca ve yaşanan olaylara verdiği tepkilere bakınca kendisinin ait olduğu AVRUPA EKSENİNİ görmek zor olmuyordu. Kemal Bey bir süre önce 'vizesiz AB' vaadiyle gündeme geldi. CHP lideri "Biz üzerimize düşeni yapacağız.
Kimseye sormadan görevimizi tamamlayacağız. ÜÇ ay içinde de serbest dolaşımı alacağız" dedi.
Bir süre önce söylenen bu sözlere cevap ALMANYA'dan geldi. Ben bekliyordum zaten...
Alman Hükümeti Göç ve Uyum Müsteşarlığı'ndan yapılan açıklamada, "Türkiye ile AB arasındaki ortaklık sözleşmesi gereği, Türk vatandaşları, AB üyesi ülkelerde işe girme hakkına sahiptir" denildi. Yani 14 Mayıs'taki seçimlere geri sayım devam ederken, Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'AB'ye vizesiz seyahat' sözü, Almanya tarafından adeta onaylandı.
Türkler, AB üyesi ülkelerde iş bulup yerleşebilecekti. Turist olarak vizesiz seyahat için de sadece 'pasaportların biyometrik hale gelmesi, belge güvenliği, göç yönetimi, kamu düzeni ve güvenliği, temel haklar ile düzensiz göçmenlerin geri kabulü'nün onayı gerekiyordu. Bu da hiç zor değildi. Türkiye seçime giderken ALMANYA sahne alıyor ve tercihini Kemal Bey'den yana kullanıyordu. Olması gereken de buydu. KÜRESEL İTTİFAKTA aynı EKOL'de olanlar desteklerini esirgemiyordu. Son derece doğaldı bu. Denge böyle işliyordu çünkü. Türkiye ise 15 Temmuz'la birlikte ALMANYA ve AB ile yollarını ayırmıştı. Ankara için AVRUPA "GİDİLMESİ, ULAŞILMASI GEREKEN BİR YER" değildi artık! Bu da siyaseti belirliyor, ittifakları canlandırıyor, rotaları değiştiriyordu.
Kemal Bey, AVRUPA'dan "kopma tamamlanmasın" diye MASAYI kurdu. Meral Hanım da buna fazla direnemedi. Rusya'nın UKRAYNA işgali AB'ye tehditti. Öyle de oldu. Türkiye doğru yerde pozisyon aldı.
Savaşın kazananı oldu. Kemal Bey buna itiraz ediyordu. Bu nedenle ADAY'dı! Masanın tüm bileşenleri bu rotaya gönül vermiş isimlerdi. Başkan Erdoğan ile Devlet Bey ise karşı taraftaydılar.
Yaşananlar zorunlu olarak eksen değişikliğini getirmişti.
Dünyadaki mücadelenin, ABD'deki mücadelenin, AB'deki mücadelenin bir benzeri şimdi burada yaşanmaktaydı. Bizde bu daha sancılı olacaktı. Çünkü Türkiye'nin dengeleri değiştirme gücü vardı. Kemal Bey ve arkadaşları, Türkiye'deki seçimleri kazanıp ülkeyi AB'nin yanına demirlemek istiyordu. Başkan Erdoğan ise yıllardır bu EKOL'ü her yerde her şartta mağlup ediyordu...
14 Mayıs'a giderken asıl mesele buydu... Herkesin içinde olduğu koca bir mücadeleden başka bir şey değildi. Böyle bakın olan bitene...