ERGÜN DİLER

Yalancı bahar

DÜN kaldığımız yerden devam edelim... 14 Mayıs'a giderken Türkiye'nin nereye park edeceğine bakalım isterseniz.
Sık sık not düştüğüm gibi BİZİ BEKLEYEN GELECEĞE önce dışarıdan bakarım.
Bunu da paylaşırım.
Dışarısını çözemeden sadece YEREL DİNAMİKLERLE gidilecek bir yol yoktur. Yıllardır yazdıklarıma, bir onay da ABD'den geldi. Nitekim ABD Başkanı Joe Biden'ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, "Dış politikanın iç politika, iç politikanın da dış politika olduğu bir noktaya ulaştık" dedi. Hoşgeldiniz...
Değişimi görüp Türkiye'ye dönelim...
Özellikle Sovyetler'in yıkılmasından ve tarih sahnesine veda etmesinden sonra pek çok RENKLİ DEVRİME şahitlik ettik. Turuncu Devrim'den GÜL Devrimi'ne kadar... Hatta ARAP BAHARI'na kadar... Bütün bunların kabaca ortak noktası HALKLAR ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ İSTİYOR. OTORİTER LİDERLERLE ÇATIŞIYORDU şeklinde açıklanıyordu. Yani liberal bakış açısının işaret ettiği gibi BİREYLER TALEPLERİNİ oluşturuyor, üst üste gelen yığınlar TOPLUMSAL talebi meydana getiriyordu. Ve bu da ülkelerin geleceğini şekillendiriyordu..
Bu benim hiç inanmadığım bir önermeydi. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan sonra ABD'nin Sovyetler ile dünyayı paylaşıp AVRUPA'da kimin liberal kimin komünist olacağına karar verdiklerini görünce bir başka veriye ihtiyaç kalmıyordu...
Bazıları kabul etmek istemese de, hem EKONOMİK hem SİYASİ PROJELERLE dünya dönüyordu. Aksi mümkün değildi.
Hiç olmamıştı.
Amerikalı siyaset bilimci John Mearsheimer, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana, ABD'nin bu liberal yönlü girişimlerinin, büyük bir Amerikan başarısızlığına yol açtığını düşünmektedir.
Mearsheimer, liberalizme iki noktadan yaklaşır! Bilindiği gibi kabaca liberalizmin bireyin topluma göre öncelikli olmasıdır.
Ne hikmetse KÜRESEL olarak bakıldığında bir KAOS karşımıza dikilmektedir. Liberal düşünce BİREYE HAK ve ÖZGÜRLÜK verirken, yanına hoşgörüyü eklemektedir.
Herhangi bir SINIRLAMAYA karşı da DEVLETİ göreve davet etmektedir. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan sonra gelen paylaşıma rağmen ABD zamanla yoluna rektifiye olarak devam etti. Liberal demokrasiyi dünyaya yayması, açık bir uluslararası ekonomiyi desteklemesi ve ritmi tutturmak için uluslararası kurumlar meydana getirmesi gerektiğine inanan ABD, AYAR VEREN DEVLET oldu. Bir de silah zoruyla binlerce km uzaktaki ülkelere DEMOKRASİ götürmeye kalkınca astarı yüzünden pahalı bir işe dönüştü...
İnsan haklarını korumak, barışı desteklemek ve demokrasi getirmek ABD'nin görevi oluyordu. Bunlar dünyayı çok daha güvenli ve huzurlu bir yere dönüştürecekti. Ancak olmadı.
Tam tersi gerçekleşti. Savaş da silah da ABD ile anılır oluverdi.
Liberal düşünceye sığmayan ülkelerin, kendi algoritmalarından kaynaklanan çok özel sorunları vardı. Ve bunlar müdahale ederek çözülemiyordu. ABD yaşadıklarıyla bunu test ediyor ve notunu alıyordu.
Devam...
West Pointli J. Mearsheimer ve aynı akımda yer alan Harvardlı Stephan M. Walt ilk olarak 2005'te London Review Books'ta yayınlanan, daha sonra kitaba dönüştürülen "İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası" adlı esere imza attılar. Burada Amerika'nın İsrail'e vermiş olduğu diplomatik ve maddi desteğin savunulamaz olduğu ilan edilmekteydi. Verilen bu desteğin herhangi bir ahlaki ve stratejik zemine oturmadığı için tam manasıyla yanlış olduğu ortaya konuluyordu. Yani bu çalışmada Amerika'nın ulusal çıkarlarına hizmet etmeyen politikaların yanlışlığını ifade ediyor ve bunların düzeltilmesi için dış politika önerileri sunuluyordu. Burada pek kimse konuşmasa da, yazmasa da BU AKIM, ABD DERİN DEVLETİ İÇİNDE BÜYÜK YANKI BULUYORDU!
Mearsheimer'e göre devletler GÜÇ İÇİN REKABET ederdi.
Bunu da "büyük güçler, sistemin temel aktörleridir", "her devlet saldırgan bir askeri kapasiteye sahiptir", "devletlerin diğer devletlerin niyetlerinden hiçbir zaman emin olma imkânı yoktur", "devletlerin nihai amacı hayatta kalmaktır" gibi parantezlerle açıklamaktadır... GÜÇLÜ OLAN HAYATTA KALIR diyorlardı yani...
Mearsheimer'ın yüklendiği akım ABD devletini etkilemiş Bush'tan sonra gelen OBAMA bunu açıkça ortaya koymuştur.
Obama İsrail'e parmak sallayıp "1967 öncesi sınırlara dönülsün" diyerek bu akımdan ne kadar etkilendiğini göstermekteydi.
ABD'nin Ortadoğu'da stratejik ortak olarak görüp desteklediği İsrail, aslında zaman içerisinde ortak olmaktan çok stratejik bir külfet haline geliyordu.
Mearsheimer bunu söylüyordu.
Washington, İsrail'i, 'Teröre karşı savaşta ortak ve değerlerimizi paylaşan yegâne ülke' olarak görmekteydi.
Fakat bu işbirliğine rağmen bölgede savaş da, kaos da, huzursuzluk da büyütmüştür.
İsrail'e verilen destek, Arap ve İslam dünyasında Amerikan karşıtlığını güçlendirmiştir.
İSLAM ve radikalizm adı altında yeşeren örgütlerin sayısı artmıştır.
Demokrasi ve insan hakları için sahne alan ABD'nin desteklediği İSRAİL'in sert tutumu, İKİ YÜZLÜ BİR WASHINGTON tablosu ortaya çıkarmıştır. Türkiye olan ilişkiler İran-Irak-Suriye üçgeninde yapılanlar açıklanamaz hale gelmiştir. Dış politikanın ana hedefi halkının refahı ve güvenini tesis etmektir.
J. Mearsheimer ve Harvardlı Stephan M. Walt'a göre, ABD'nin KÜRESEL GÜCÜ KORUMASI ve sürdürmesi için Avrupa, Kuzeydoğu Asya ve Basra Körfezi büyük önem taşımaktadır. Yani buralara hükmeden DÜNYAYA HÜKMEDER demektedirler... Bu ŞİKAGO'dan doğan akım, ABD DERİN DEVLETİNİ etkilemiş ve yön göstermiştir. Bu akıma göre, ABD'nin temel stratejisi kilit bölgelerdeki güç dengesini korumak olmalıdır. Amerika'nın her yerde demokrasiyi teşvik etmesi yanlıştır. Bunun için rejim değişiklikleri düşünmesi ise kesinlikle yanlıştır. Bu stratejinin yerini dışarıdan dengeleme (offshore balancing) almalıdır.
ABD Batı'daki hegemonyasını korumalı, Kuzeydoğu Asya ve Basra Körfezi'ndeki potansiyel karışıklıkların önüne geçmelidir.
Böylece, dünyaya polislik etmenin maliyetinden kurtularak yalnızca gerektiğinde GÜÇ GÖSTEREREK sonuca gitmelidir...
İşte bu akım, Obama da olduğu gibi Biden da da kendini göstermektedir. Trump da ise zaten mevcuttur. Dün de yazdığım gibi dünyaya yeni bir format atılmaktaydı. DEMOKRASİ ÖZGÜRLÜK gibi kavramlar yeniden tarif edilecekti. En azından ABD artık kimseye DEMOKRASİ götürmeyecek ve maliyetli işlere soyunmayacaktı.
JANDARMALIK'ın kendilerine kurulan KÜRESEL BİR TEZGAH olduğunu anladılar çünkü. Rusya-Ukrayna savaşında olduğu gibi çok az maliyetle büyük kazançlar elde edeceklerdi.
14 Mayıs'a giderken 7'Lİ MASA'NIN kalbi, Biden'ın "Muhalefetteki dostlarımızla iktidarı değiştireceğiz" sözlerinde atıyordu. Ancak İSRAİL'e bile artık yan bakan bir ABD olduğu gerçeğini görmelerinde fayda vardı. Perde gerisinde değişen çok şey gizliydi. Bunu ıskalayan da ayakta kalamazdı...
Küresel sonuçlara gebe olan 14 Mayıs'a da buradan bakılmalıydı.
Bence...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.