Güç savaşı
PANDEMİ ile başlayan kapanmalarla devam eden tedarik zincirlerindeki kopma ile tavan yapan KÜRESEL sorunlar, Rusya'nın Ukrayna işgali ile bambaşka bir yola girdi.
Bütün bunların kendiliğinden olduğunu düşünebiliriz.
Doğal. Bir de olan biten arasında neden-sonuç ilişkisi kurarak "KİM NE YAPMAK İSTİYOR?" sorusuna cevap arayabiliriz. Buradan yola çıkarak "Türkiye nerede olacak nasıl olacak" analizini yapmak kaçınılmaz olacaktır... Ancak içeride ve etrafımızda yaşanan olayları anlık ya da günlük menzil dışına çıkarmazsak işimiz kolay değil.
Türkiye'ye ilk kez gelen biri olarak yaşananlara bakın.
İDEOLOJİK tartışmalardan öteye geçen bir unsur bulmak zordur. Herkes ait olduğu kamptan vuruyor. Sloganlar uçuşuyor.
ABD'deki dönüşümü başlatan isimlerden biri Harvardlı Prof.
Joseph Nye'di. ULUSLARARASI ilişkilere bambaşka bir boyut kazandıran Prof. Nye, mesela Kissenger gibi de John Joseph Mearsheimer gibi de düşünmüyordu. Nye, dünya nüfusunun yarısından fazlası ASYA'da, DOĞU'da. Üretimin de. Doğal olarak GÜÇ KAYMASI yaşanmakta. Ancak bu ABD'nin güç kaybettiği anlamına gelmez diyordu.
Sonra da "GÜÇ NEDİR?" diye soruyordu...
Prof. Nye, "Güç, istediğiniz sonuçları almak adına, diğerlerini etkileme becerisidir..." diyordu. Bunun da üç yöntemi olduğunu belirtip sıralıyordu: YAPTIRIM TEHDİDİYLE yani SOPA ile bunu yapabilirsiniz... İkinci yol olarak PARA ile ÖDEMELERLE yani HAVUÇ ile bunu gerçekleştirmek mümkündür...
Üçüncü yol daha zordur ancak çok keyiflidir. Diğer güçlerin sizin istediğinizi istemelerini sağlayabilirsiniz... TEHDİT de yok, ÖDEME de yok sonuçlar sizin istediğiniz gibi. İŞTE BÜYÜK BAŞARI ZATEN BUDUR...
Prof. Nye, buna "YUMUŞAK GÜÇ" diyordu... Yumuşak GÜÇ ile hareket ettiğinizde SOPA'dan da HAVUÇ'tan da tasarruf ederdiniz!
Böyle de bir getirisi vardı...
Oxford tarihçisi A.J.P. Taylor, büyük gücü savaşta galip gelebilen ülke olarak tanımlamıştır. Ama 21. Yüzyıl'daki gücü anlamak istiyorsak, yeni bir açıklamaya ihtiyacımız var. Güç sadece savaşta galip gelebilmek değildir.
Savaşlar hala sürse de başka bir açılıma ihtiyaç vardı. Kimin ordusunun kazandığı değil; ayrıca kimin açıklamasının kazandığı da önemliydi. Çin elbette büyüyen bir güçtü. Ancak Çin KOMÜNİST PARTİSİ'nin açıklamaları ya da merkez bankasının aldığı kararlar mı yoksa FED'in açıklamaları mı daha çok ilgi çekiyor. Beyaz Saray'ın çıkışlarının PEKİN'den geri düştüğünü söylemek zordu. Gençler, okumak için dünya genelindeki araştırmaların neredeyse yarısının yapıldığı ABD'yi mi, yoksa Çin üniversitelerini mi tercih ediyordu.
Devam...
YUMUŞAK GÜÇ ile ABD'nin RUSYA-UKRAYNA SAVAŞI'nda pozisyon aldığını kaç zamandır yazıyorum. ABD küçük yardımlarla büyük sonuçlar elde etmekte. SAVAŞIN tarafı değil. Ancak RUSYA'nın sahada olması ile en büyük rakipleri olan AVRUPA BİRLİĞİ ile ÇİN'e zarar vermekteler... Çin, AB ile en büyük ekonomik ortaklığa yükselmişken bu budanmakta. Rusya korkusuyla AB BAŞKENTLERİ sarsılmakta, ABD GÜVEN VERİCİ ORTAK
OLARAK PARLAMAKTA...
Putin üzerinden OTORİTER DEVLETLERE GÜVENİLMEZ TEZİ CANLI TUTULMAKTA.
İnternet ortamında ÖZGÜRLÜK ZİRVESİ YAPILIP 128 ülke kendilerine bağlanmakta... Kabul etmek gerekir ki istemedikleri KUZEY AKIM BORU
HATLARINI patlattılar.
Ve SAVAŞA girmeden savaşın getireceği sonuçları yakaladılar.
GÜÇ TANIMINA bir katkı daha yaptılar... Bence...
Yavaş yavaş iç siyasete girelim...
Harvardlı Prof. Nye, gücün Doğu'ya kaymasından korkulmaması gerektiğini söyleyerek DEVLET DIŞI AKTÖRLERİN de frekansları belirlediğinden söz ediyordu... Çok açmasa da çok detay vermese de bu PARAYA YÖN VEREN AİLELERDİ...
Mücadelenin tonu da rengi de şiddeti de buna göre yapılacaktı.
ABD'de Trump'ın milyonlarca insanı arkasına alıp SOROS gibi simge bir isme saldırması tesadüf değildi. Bir kurgunun yola döşenen taşlarından başka bir şey değildi.
SOROS'un desteklediği Biden da yaptıkları ile CUMHURİYETÇİ gibi davranıyordu. İzlediği yol pek DEMOKRATLARA uygun değildi.
Zaten 1958'de SPUTNİK'ten beri, ABD 10 yılda bir batırılıyordu.
Gariptir onlar da batmıyordu.
Sorunları çok da olsa büyük de olsa bunlara çözüm üreten üniversiteli akılları vardı. Fark buydu.
Buldukları çözümler de KÜRESEL olmaktaydı.
Neyse... Türkiye'nin nereye gideceğini anlamak için ya da TÜRKİYE'de verilen mücadeleyi çözmek için mecburen ABD'ye bakmamız gerekmekte. Trump benim de izlediğim BM kürsüsünden yaptığı konuşmada "KÜRESELLEŞMENİN SONU GELDİ" diyordu... Kabul edelim ki Trump'ın bunu açıklayacak alt yapısı yoktu. Bilgisi eksikti.
Ancak ABD DEVLETİ bunu ilan ediyordu. Başkanının ağzından hem de. Önemli olan da buydu.
Buradan hareketle yeni bir dönem başlıyordu. ABD tek askeri güç olarak yoluna devam ederken, EKONOMİK olarak açık alanlar oluşacaktı. Covid gibi sorunlarla uğraşmak da herkese fatura edilecekti. Washington askeri ve YUMUŞAK GÜÇ ile yol olacaktı.
Askeri güç hiç kullanılmayacaktı.
Asıl mücadele paranın dehlizlerinde yapılacaktı. Bir süre sonra körü körüne demokrasiyi özgürlükleri ve serbest piyasayı savunan bir ABD göremeyecektik. Şu anda olan da çok inandırıcı değildi zaten...
Güvenliği ön planda tutan serbest piyasa kurallarını üretim için savunan ama küresel finans gücünü kontrol eden bir güç karışımıza dikilecekti. DEVLETİ de hep öne alan bir tavır ile...
FİNAS SİTEMİ ile değil DEVLETLER ARASI KURDUKLARI ittifakla yeni oluşumların kapısını aralayacaklardı. ABD Dışişleri Bakanı Blinken gelir gelmez bunun işaretini veriyordu zaten...
Eğer bu tespitlerim doğruysa bundan sonra da ERDOĞAN gibi liderler ile GÜÇLÜ DEVLET anlayışının önde olduğu sistem devam edecekti. Buna taraftar olanlar CUMHUR İTTİFAKI çizgisinde olmayanlar ise MİLLET İTTİFAKI ekseninde toplanacaktı.
Belki kendisi bu konulara kafa yoracak kadar zaman bulamıyordur bilmiyorum. Ancak Muharrem İnce'nin neden Kemal Bey ile olamayacağını dün burada yazdım.
Deniz Baykal üzerinden giderek açıkladım. Siyasette sapmalar olur mu? Olur. Ancak gidenin yerine yenisi gelir. SİSTEM bu. Defalarca yazdığım gibi küçük ölçekte TRUMP ile SOROS kavga ediyor görünse de KÜRESEL ölçekte muazzam aktörler kapışıyordu.
Kavga gazete sütunlarına TV ekranlarına sığmayacak kadar büyüktü.
Olaya böyle bakınca kişileri değil de EKOLLERİ görüyordunuz. Bu daha sağlıklı bir haritayı masaya getiriyordu. 14 Mayıs'a giderken de KÜRESEL TEKTONİK SİYASİ SONUÇLARIN BURADAN YÜKSELECEĞİNİ bilmemiz gerekmekteydi. Seçim sadece Türkiye'nin seçimi değildi... Daha önce de yazdım. HDP ile 7'li MASA olan ittifak dünya üzerinde kaybediyordu.
EN son Macaristan'da kaybettiler. Burada ne olacak göreceğiz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.