ERGÜN DİLER

Apolet

OLAYLARA bakış açımız değişik. Yanlış olmasa bile eksik... EN uzun fikrimizin boyu, günü geçmiyor. Anlık, günlük, haftalık değerlendirmelerle olan biteni anlama şansımız yok.
Kimsenin yok! Deprem bize büyük bir BİRLİK'i gösterdiği gibi en küçük konularda bile kavga edebileceğimizi çıkarıp ortaya koydu. Erdoğan'ı seven kadar sevmeyen de vardı. Çok başarılı olmasına rağmen bunları görmeyenler vardı. Demokrasilerde bunlar oluyor. Peki kitleler belli duygularla hareket ederken, ettirilirken arkada asıl mücadele neydi? Mesele bir liderin başarılı olup olmamasından çok daha ötede bir yerlerdeydi.
Seçimlere gidilirken, tansiyon yükselirken olan bitene bir de buradan bakalım...
Biraz geriden başlayalım... AK PARTİ iktidara geldiğinde partide TABANI olmayan, uluslararası bağlantıları bulunmayan en zayıf isim OY'ları topladığı halde Erdoğan'dı. Erdoğan hizmet ederek yürürse bunun yeteceğini düşünüyordu. Oysa partisi kendisi gibi düşünmüyordu. Ayrı fikirde olanlar REJİMİN TEMELİNDEN değişmesi gerektiğini düşünüyordu.
Zaten herkesin bildiği o büyük davalar böyle başladı. Hapishaneler dolup taştı, insanlar öldü, canlar yandı... Çok şey yaşandı. Sistemi ele geçirip değiştirmek isteyenler KAPATMA DAVASI ile Erdoğan'ı da hedef aldı. Öncesinde CUMHURBAŞKANLIĞI
ADAYLIĞI meselesi vardı. AK PARTİ ADAY çıkarma konusunda rahat değildi. Hızla karar verilemiyordu. Cumhurbaşkanlığı seçimleri hep böyle olurdu. Sancı büyüktü. Abdullah Bey öne çıktı "Ben adayım" dedi. Asker, ABD ve NATO ile ilişkilerinden dolayı buna itiraz etti. KÜRESEL SERMAYENİN bildiği isim olan Abdullah Bey'e tavır aldı. Muhtıra geldi. Ancak su yolunu buldu.
Abdullah Bey, ÇANKAYA'ya çıkınca ertesi yıl KAPATMA davası açıldı. Ülkede tansiyon düşmüyordu. Erdoğan için düşünülen TASFİYE PLANININ ilk hamlesiydi bu. Sonra pek çok hadise yaşandı. Erdoğan hepsinde başroldeydi. EN son 15 Temmuz Kalkışması'ndan da çıkmayı bildi.
O fırtınadan da yara almamıştı...
Yaşananlar aslında Erdoğan'a da kendisi ve partisi arasındaki farkı gösteriyordu.
Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca partisini korumak istedi. EKOLLER SAVAŞI SAHNEDEYDİ ÇÜNKÜ.
Orada da Ahmet Davutoğlu Bey ile ayrı düştüler. Ahmet Bey tasfiye edildi. Bir anlamda Erdoğan yaşadıklarından sonra DEVLETE yanaştı, döndü. Zaten büyük davalarla tutuklananlar da görevlerine iade ediliyordu.
AK PARTİ de Erdoğan da DEVLET de dönüşüyordu. Ancak AK PARTİ'yi iktidara taşıyan KÜRESEL yapı, dünya üzerinde EGEMENLİK mücadelesini tüm hızıyla sürdürüyordu. Bu kavganın merkez üslerinden biri de İSTANBUL-ANKARA ekseniydi.
Sakın mahalle gibi sokak gibi şehir gibi düşünmeyin. Keskin, gözle görünen bir SAF ayırımı da yok! İKİ EKOL'e sahip çok adam karşılıklı sızmalarla rakiplerinin içinde yerini almıştı. Bu çoktandır da böyleydi. Zaten Türkiye'de görülmeyen de buydu. Patinajların ve bazı skandalların açıklanmayan nedeni de buydu!
Gazeteciler bilmez, üniversiteler de okutulmaz ancak bizdeki CUMHURBAŞKANLIĞI seçimlerinin SAVAŞ MODUNDA geçmesinin nedeni buydu. Her iki taraf da o koltuğu karşısındaki EKOL'e kaptırmak istemiyordu.
Cumhurbaşkanlığı demek ülkenin dünya üzerindeki konumunun belirlenmesi demekti. Az şey mi bu.
Bir anlamda ülkeyi sürükleyeceği taşıyacağı koordinattı. Rusya ile yakın olmak Çin ile bir araya gelmek ya da NATO ile durmak bambaşka sonuçlar DOĞURAN tercihlerdi. Bu bütün ülkenin kaderini tesis edilmesi anlamına gelmekteydi...
Son 20 yıldır yaşanan kavganın İKİ TARAFI vardı anlayacağınız.
Hepsi bu dairede gerçekleşti.
Özellikle 15 Temmuz'dan sonra TÜRK DEVLETİ KÜRESEL bir DAYANAK noktası ararken içeride de MİLLİLEŞME HAREKETİNİ başlattı. Bu kolay sonuç alınacak bir hadise değildi. Milli olmak demek AKILLI davranıp YABANCILAR TARAFINDAN bilmeden de olsa kullanılmamak demekti. Sloganla geçiştirilecek KADAR BASİT bir hadise değildi yani.
Neyse...
15 Temmuz yaşandıktan sonra yardıma ilk gelen İNGİLTERE ile yeni bir sayfa açıldı. Onlar AVRUPA'dan kopuyor Türkiye de AB'nin açmadığı kapıdan dönüyor Londra'ya uzanıyordu.
Putin de sırada dostluk elini uzatmış bekliyordu. Sonra Rusya, Ukrayna'ya giriyor AVRUPA savaşın sancısının en çok hissedildiği yer oluyordu. AB kan kaybediyordu. Ancak her şeye rağmen Fransa ile özellikle ALMANYA burada var olmak istiyordu. Depremden sonra Alman Başbakanı Scholz iki bakanını buraya yollayıp, "Dost kötü günde belli olur" derken aslında "İNGİLTERE'ye yanaşmayın, boş verin onları" diyordu... Geçmişte bütün büyük güçler burada kendilerini hissettirmişlerdi. Öyle ya da böyle... Ancak AVRUPA şimdi zordaydı. Rusya'nın Ukrayna üzerinden yaptığı hamle faturayı onlara kesiyordu. Doğal olarak AB de Erdoğan'sız Türkiye için çaba gösteriyordu. Hem çıkış bulmak hem Putin'i yalnız bırakmak için.
6'lı Masa bu teklife başından bu yana sıcak bakıyordu. Yakın oldukları odak zaten AVRUPA'ydı.
BATILI DEĞERLERDİ...
Kabaca bütün tercihlerimizde AVRUPA ile İNGİLTERE arasında sıkışan TÜRKİYE'ye diğer etki yapan güç de ABD'ydi.
ABD genel itibariyle İngiltere ile açıktan kapışmasa da konu Türkiye olunca onlar da burada rol çalmak isterlerdi... Bu nedenle AVRUPA'ya ya da İngiltere'ye yakın adaylar her daim ABD'den destek almak isterlerdi. Genel tavır buydu. Dün de yazdığım gibi 15 Temmuz'dan sonra ABD'nin NATO'nun buradaki gücü azalırken İngiltere'nin ki artıyordu... İçerideki MİLLİ REFLEKS ataklarını yaparken yanında güvenilir bir dost da istiyordu. Bu da çok makuldü... 6'lı MASA da DOST olarak AVRUPA'yı ve KÜRESEL SERMAYEYİ tercih ediyordu.
İşte burada KEMAL BEY ve CHP için başka bir sorun beliriyordu. MASA Kemal Bey'in adaylığını onaylarsa bir problem yoktu. EKOL kendi bünyesine uygun bir isimle yürüyecekti.
Ancak MANSUR YAVAŞ ismi öne çıkarsa MASA'nın formatında kayma meydana gelecekti. Yavaş, BATI ve DOĞU İLE TEMASI OLMAYAN Ankaralı BİR GÜÇTÜ. Dün de yazdığım gibi Erdoğan sonrası Türkiye için birileri tarafından uzun zamandır düşünülen bir isimdi. Mansur Yavaş isminin çıkması 6'lı MASA'nın bir anlamda ERDOĞAN çizgisine evrilmesi demekti. Jeremy Rifkin'den ANADOLU'ya geçilmesi demekti. Washington- Londra-Berlin üçgeninde güç arama seyahatinden Maraş-Antep- Hatay üçlemesine terfi etmek demekti... Ankara'nın ritmine sahip çıkılması demekti... Meral Hanım dün "... Bunu herkes üzerine alsın ve çok iyi düşünsün.
Ve kimse unutmasın; bazen gerçek komutan olmak için apoletlerden vazgeçmek gerekir.
Sahici bir mücadele için önce kendinle barışmak gerekir. Küçük hesapları bırakıp büyük resmi, gerçek tehlikeyi görmek gerekir..." sözleriyle sanırım Kemal Bey'e mesaj yolluyordu. Başkan Erdoğan büyük marka. Öyle ya da böyle her zaman favori. Ancak MASA belli ki seçimin sıkıntısını kendi içinde fazlasıyla yaşıyor ve birbirlerine tatlı tatlı MUHTIRA veriyorlardı...
Bakalım Erdoğan'ın karşısına nasıl bir karışımla çıkacaklardı...
MASA'nın ait olduğu EKOL mü yoksa ANKARA'nın sisli bulvarlarında görünmeyen güç mü kazanacaktı...
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.