DEPREMİN yaralarını sarmak için herkes canla başla çalışıyor.
Devlet de millet de alanda... Kavgamız gürültümüz eksik olmasa da muazzam bir birliktelik var. Bütün bunlarla birlikte ülke seçime gidiyor... Şu an için 14 Mayıs'ta sandıklar kurulacak gibi duruyor. "Peki içeride ve dışarıda durum ne?", "Kim ne bekliyor?", "Kim kimi destekliyor?" soru çok... Muhalefetten başlayıp ilerleyelim.
Daha önce de yazdım.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Ekmeleddin İhsanoğlu'nu MHP ile birlikte destekledi.
Partisinin haberi bile olmadı. Kimseyle paylaşmadı. Dayattı.
Seçime gidildi. Aradan zaman geçti.
Yine seçim sandıkları kuruldu. Kemal Bey bu kez "Gel bakalım Muharrem" dedi. Yine kaybetti. Sonrasında Muharrem İnce ile yollar ayrıldı. İnce "Partim bana destek olmadı" dedi ve gitti. Ancak bu kez Meral Hanım'ın tepkisinden de anlaşılacağı gibi Kemal Bey "Nuh diyor peygamber" demiyor noktasında. Etrafındaki pek çok isme kendi ADAYLIĞINI ilan ettirdi. CHP liderine en yakın isim "6'lı masa genel başkanımızın adaylığı için toplandı" dedi. CHP bunu tashih etmedi. Meral Hanım ise unutmadı. Her fırsatta dile getirdi. "Biz noter değiliz" açıklaması yaptı. Bu ve buna yakın şeyler zaten bilinmekte. "KEMAL BEY NEDEN BU KEZ ÇOK ISRAR EDİYOR?" sorusunun cevabı tüm olan biteni anlatmaya yeterdi. Ancak soran yoktu!
Neden daha önce aday olmayıp kimsenin tanımadığı bir ismi Erdoğan'a rakip gösteriyordu da şimdi kendisini öne atıyordu? Bu işin KÜRESEL DENGE tarafında ne vardı?
Sanırım biraz bu taraflara bakmak gerekiyordu...
Kemal Bey'in Abdullah Gül Bey'le teması var mı? İletişimi var mı?
Olduğunu gördük. Doğal mı? Son derece doğal. Peki Davutoğlu ile arası nasıldı? Hep iyi oldu. Birlikte hükümet kuracak kadar birbirlerine sıcak bakıyorlardı. Olumlu mu? Kesinlikle.
Ali Babacan peki? Masa'nın ritminden anlıyoruz ki aslında birlikte düşünüp birlikte yol alabiliyorlarmış. Temel Bey'e gelince belki de Kemal Bey ile arası en iyi olanlardan. Bir de masanın en küçük ortağı olmasına rağmen CHP liderinin her dediğine kayıtsız şartsız "EVET" diyen DP lideri var. Sanırım Kemal Bey AK PARTİ geçmişi olan herkesle oturup anlaşabiliyordu.
Erdoğan hariç... CHP lideri Kanal İstanbul gibi Osman Kavala için yazılan mektup gibi gelişmelerde BATI ile yan yana geliyordu.
ABD, Fransa, Almanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka, Kanada ve Yeni Zelanda'nın imzaladığı mektuba o da imza atabiliyordu. Ayrı düşmüyordu yani. Defalarca yazdığım gibi 6'lı MASA, BATILI değerleri AVRUPALI değerleri benimseyen bir oluşumdu. Peki o zaman Kemal Bey ile Meral Hanım neden çatışıyordu?
Soru bu! Üzerinde durulması ve çözülmesi gereken düğüm de bu.
Unutmadan not etmekte fayda var!
Kanal İstanbul ve Kavala mektubu gibi olaylarda İNGİLTERE hiç yer almıyordu. Her zaman ANKARA ile yürümeye özen gösteriyordu. Özellikle 15 Temmuz Kalkışması'ndan sonra bu ittifak çok canlandı. İki başkent pek çok konuda birlikte adım attı. Güzel mi? Harika...
Devam...
Konu Türkiye olunca KÜRESEL çapta birlikte düşünenler bile ayrılabiliyordu. Türkiye meselesinde ABD ile İngiltere farklı düşüyordu...
İşte bu ayrışma 6'lı masaya da yansıyordu... Mesela Ekrem İmamoğlu "ADAYLIĞI" isteyen bir siyasi figürdü. Yüzden fazla ülkenin konsolosunu toplayıp BOĞAZ'da çay partisi verecek kadar işe asılıyordu.
İngiltere Büyükelçisi ile karda kışta yediği BALIK siyasi hayatının temel taşı haline geldi. ADAY olmak istiyor ancak partisine arkasını dönüp gidemiyordu.
YASAKLI olma ihtimali bulunmasına rağmen vitesi artırmakta sıkıntı yaşıyordu. En büyük desteği de içeride Meral Hanım'dan görüyordu.
Saraçhane zaten bunun kanıtıydı.
Peki ne oldu da EKREM Bey geri çekildi? Geri durmak zorunda kaldı?
Bunun içeriden okunacak tarafları vardır. Orası ile ilgilenmiyorum.
Ancak Washington İmamoğlu için "KARARLI, AZİMLİ, BİRLİKTE ÇALIŞILABİLİR İYİ BİR PARTNER" değerlendirmesi yapmıyordu. Tam tersi adaylık için her kalıbın şeklini alabilecek biri gibi görüyordu. Yani Washington, İmamoğlu'nun arkasında bulunmak ve destek olmak istemiyordu. Garip bir şekilde BALIKÇI'daki görüşmede işe yaramıyordu. Belki de ABD'nin İngiltere'deki etkisinin sonucuydu bu... Meral Hanım ise İngiltere ile her zaman iyi olan Abdullah Bey'e destek olmayıp o frekanstan gerektiğinde uzağa düşen bir liderdi.
Ancak İmamoğlu'nu destekliyordu? Garip değil mi? Hayır değil... Meral Hanım, İmamoğlu'nu doğru kişi olarak görüyor Washington'la da sorun yaşamayacağını düşünüyordu. Ancak İmamoğlu'nu İngiltere ile ayrı ABD ile ayrı Fransa ile ayrı fotoğraf vermesi suyu bulanık hale getiriyordu. Almanya ile yakın teması da işi çıkılmaz hale getirmekteydi. Çin'e kadar uzanan bir hatta da görüldüğü oluyordu. ABD, İmamoğlu'nun arkasında olmayınca temposu düştü.
En azından şimdilik. Meral Hanım da elini çekmiş gibi görünmekte...
"Kazanacak aday" diye devamlı çıkışlar yapan Akşener'e göre kazanacak olan kimdi? Bunu açıklamıyorlardı.
Devam edelim o halde...
Bana gelen bilgilere göre Abdullah Bey de Kemal Bey'i destekliyor.
Davutoğlu ve Babacan gibi... CHP lideri sık sık iktidarı Londra üzerinden eleştirirken kendisinin aynı frekansa talip olduğu ortadaydı. Başarılı olduğu nokta AVRUPA'yı da yanında tutuyor oluşuydu.. Bu az buz bir şey değildi... DENGEYİ kuruyordu yani. ABD tarafında işler istediği gibi değildi. Sanırım Meral Hanım'la bu noktada ayrılıyorlardı... Kemal Bey'in kullandığı frekans AKŞENER'e uzaktı. Bir de Washington'nun tutumu işi zorlaştırıyordu. Meral Hanım kendisini çekiyordu. Peki arayı nasıl bulacaklardı? İşte burası mühendislik gerektiriyordu. Emin olun çooook güç, oyuna burada dahil oluyordu.
Olacaktı da... İki liderin dün sabah yaptığı kahvaltı işi çözmüş olabilir mi?
Pek sanmam! Meral Hanım, Abdullah Bey'in adaylığına "HAYIR" derken Kemal Bey'e "evet" demez...
Aklınız karışmasın uzun bir denklemin kısa özeti bu yazdıklarım.
Peki finalde bizi ne bekliyordu?
Her ne kadar istemese de, Kemal Bey'e rağmen adım atmasa da, KÜRESEL denklemde ve içeride önemli bir noktada bulunan Mansur Yavaş isminin önümüzdeki günlerde parlatılacağını düşünüyorum. Hatta kenarda tartışmalardan uzak tutularak korunduğunu da söyleyebilirim.
Hemen bir hatırlatma... Abdullah Bey bir ara Mansur Yavaş için "Beypazarı Belediye Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı için referans olmaz" demişti! Yavaş ismi ile birlikte bir isim daha var kenarda tutulan. O ŞOK planı...
Mansur Yavaş için ABD'nin de karşı duruş sergilemeyeceğini biliyorum.
Tablo bu! Bakalım Kemal Bey. Meral Hanım'ı ikna edebilecek mi? Yoksa ŞOK bir hamle ile MASANIN "HAYIR" diyemeyeceği bir isimle mi karşılaşacak... Az kaldı bekleyelim...
Peki Başkan Erdoğan tarafında durum ne?
Geri çekilip bakalım... 1999 depremi oldu. 7.4'le GÖLCÜK yıkıldı. İstanbul sarsıldı. Devlet ortada yoktu. Çaresizlik vardı. Bu koca yürekli millet sahne aldı enkaza koştu.
Enkaz altında kalan DEVLETİ tutup çıkardı. İKTİDARI ise orada bıraktı.
Aradan yıllar geçti. Nereden bilsin görevin kendisine geleceğini. 15 Temmuz Kalkışması yaşandı. Hemen yardıma koştu. Boğaz KÖPRÜSÜ'nde hem devleti hem iktidarı çekip aldı.
Kurtardı. Şimdi çok daha vahim bir tablo vardı.. 10 şehrimiz resmen yerle bir oldu. DEVLET ne yapacak nasıl yapacak diye beklemedi. Yollara düştü.
Milyonlarca insan birbirlerini tanımasa da BİR oldu. Her yerden deprem bölgesine aktı. Enkazın başına durdu.
Duramayan da kalbini yolladı. Elinden geleni yaptı. Ne kadar büyük bir millet olduğunu dosta düşmana gösterdi. Bir daha, bir daha, bir daha... Yaptıklarıyla herkesi her kurumu kurtardı.
ÜLKENİN GELECEĞİNİ de...
En çok alkışı ve takdiri hak eden bu büyük milletti... Her şeye rağmen aksaklık da olsa, kusur da olsa, bu milletle aynı yerde duran yıllarca durmayı başaran Erdoğan'dı...
NOT: Önemli makamlarda bulunmuş bir siyasi isim, oğlunun milletvekili olması için Meral Hanım'la temasta... Ben öyle duydum...