Güçlü bağ
COVID-19 salgını, kapanmalar, hastalıklar ölüm ler derken RUSYA ile UKRAYNA savaşı başladı. Beli bükülen ekonomi yeni bir atakla karşı karşıya kaldı. Dünyayı ve özellikle Avrupa'yı hedef alan bu savaşta TÜRKİYE DENGEDE DURARAK TÜRBÜLANSI ÇOK İYİ YÖNETTİ. Hatta "Savaşın tek kazananı? yorumları bile yapıldı.
İşler yolunda giderken Türkiye hiç hesapta olmayan bir acı yaşadı.
10 ilimiz resmen yıkıldı. Canımız yandı. Türkiye gözyaşı döktü.
Herkes elinden gelenin en iyisini yaparak yaraları sarmaya koştu.
Çatlak seslere rağmen 85 milyon TEK YÜREK oldu... Bunu da herkese gösterdi. Ancak deprem o kadar güçlüydü ki binlerce binayı yıkıyor, binlerce can kaybına yol açıyordu. Maddi manevi sonuçları vardı. Ve bugünden yarına hepsini çözmek mümkün değildi. Durum böyle olunca DEPREM öncesi gündeme dönüldü. SİYASET ve SEÇİM konuşulmaya başlandı.
Muhalefet YIKIMIN GETİRDİĞİ zorlukları, Başkan Erdoğan'ı tasfiye etmek için yeterli görüp "SEÇİM" diyordu.
1999 depremi ve arkasından gelen ekonomik krizle siyasi yelpaze değişiyor, tüm partiler siliniyor ve ERDOĞAN dönemi başlıyordu. 6'lı masa şimdi aynı senaryonun Erdoğan'ı götüreceğine inanmaktaydı. Hamleleri de bu yöndeydi. AK PARTİ de buna pek karşı çıkmıyordu. Bülent Arınç, "Mayıs'ta olmaz. İleriki bir tarihe ertelenmeli" çıkışı yapsa da seçimin tarihinin ileri alınmasına yönelik bir açıklama gelmiyordu.
ANAYASA üzerinde de bir tartışma başlatılmıyordu.
Peki muhalefetin dediği gibi Erdoğan gidecek miydi? Kaybedecek ve BEŞTEPE'ye veda mı edecekti?
Aklımda pek çok soru vardı.
Tüm bunları CHP'nin çok önemli bir ismiyle tartıştık. Daha doğrusu şaşırdığım cevaplara tekrar beni şaşırtan cevaplar vererek ilerledik...
Siyaseti çok iyi bilen bu dostum da MATEMATİKLE konuşuyordu.
Ve o kadar objektif davranıyordu ki tanımayan biri CHP'li olduğuna inanmazdı. Çok not aldım. Hepsini yazmam mümkün değil. Ancak akılda kalması için bazılarını paylaşmak istiyorum...
İlk sorduğum soru şuydu: Kemal Bey neden bölgeye gittiği halde insanları yanına toplayamıyor, dokunamıyor gözü yaşlı birini omzunda dinlemiyordu? Neden enkazdan yükselen bir CHP göremiyordu ki?
Dostum çok tecrübeliydi. Güldü...
"Göremezsin" diyerek başladı anlatmaya ...
"Daha önce Menderes de Demirel de Özal da MERKEZ SAĞI kontrol etti. Bu oylar, bu insanlara aktı.
Gerçekte hiçbiri ERDOĞAN gibi ÇEVREDEN gelmiyordu. Hepsi merkezin oyuncularıydı. Resmi ideolojiden kaçanlar bu partilere bu liderlere sığınıyordu. Sistem böyle işliyordu. Ancak Erdoğan bu liderlerden hiçbirine benzemiyordu.
AK PARTİ bir anlamıyla SINIFSAL BİR PARTİYDİ.
Garibanlar buradaydı. Erdoğan bu ezilenlerin dışlananların sesiydi.
Onların lideriydi. Sistemde kendine yer bulamayan yığınların başkanıydı.
CHP'nin anlamadığı bu dildi. Bu insanlar, Erdoğan ile başka bir lisanda konuşuyor ve buluşuyordu.
CHP'nin tüketim kalıplarının tamamen farklı olduğu, bu insanları İstanbul'daki Ankara'daki İzmir'deki il binalarından anlama şansı yoktu.
Hem de hiç yoktu! Konuyu sadece BAŞÖRTÜSÜ olarak okumak da son derece yanlıştı. Mesela Erdoğan bir patrona bir güce bir isme yüklendiği zaman bütün bu insanlar mutlu oluyordu. Onların sözünü dile getiriyordu Erdoğan.
Erdoğan uçağına bindiğinde, büyük liderler ile bacak bacak üstüne atarak konuştuğunda ya da 'Dünya 5'ten büyüktür' diye çıkış yaptığında bu insanlar yani milyonlar anlamadığınız kadar mutlu oluyordu. 'Eyy Amerika' dediğinde 'Kendine gel Avrupa' diye tansiyonu yükselttiğinde Erdoğan yalnız değildi.
Tayyip Bey, kendi kişiliğinde tüm ANADOLU'yu peşine takıyor ve o duygulara tercüman oluyordu.
Emine Hanım'ın şıklığı, damatlarının başarısı onların gurur uydu. Bir eve gidip diz çökerek yer sofrasına oturması hepsini ziyaret etmek anlamına gelmekteydi. Sistemin dışladığı muhafazakarlar Erdoğan ile vücut buluyor, onunla gülüyor onunla ağlıyordu. CHP ise bunu anlamak yerine sadece eleştiriyordu.
Bunu deşifre etmek çözmek adına pek bir şey yapmıyordu.
CHP bir adım atıp gidişatı değiştirmek adına aksiyon almayınca seçmen de gönülden bağlı olduğu ERDOĞAN'la bağını asla kopartmıyordu... CHP Erdoğan'ı da arkasındaki sosyolojiyi de anlamış değil..." Dostum bütün bunları sıralayınca beklediği soruyu sormam kaçınılmazdı...
Peki Kemal Bey aday olursa kazanabilir mi?
Dostum güldü ve devam etti... "Kemal Bey alıştığımız siyasetçilerden değil. Erdoğan ve ekibi flama asarak bugünlere geldiler. Kemal Bey partiyi değiştirsede AK PARTİ'nin arkasındaki sosyolojiyi bilmiyor. Bilmek de işine gelmiyor. Öncelikle Kemal Bey depremzedelerden oy alacağını sanıyor. Yıkıma uğrayan ailelerin CHP'nin yanında yer tutacağını varsayıyor. Evler siteler şehirler yıkılmışken 'Şimdi Erdoğan'ı yeneriz' duygusuyla hareket ediyor.
Ancak gerçek böyle değil. AK PARTİ geldiği günden bu yana ANADOLU'da milyonlarca insanın hayatına dokundu dokunmakta.
Hem maddi hem manevi olarak.
İnanç eksenleri aynı olduğu için liderlerinden farklı düşünmüyorlar.
DEPREM de kader ekseninde değerlendirilmesi gereken bir afet... Ancak sizler bizler CHP ve diğer partiler sosyal medya üzerinden olan biteni okuyoruz.
Değerlendiriyoruz. Yahu Maraş'taki amcanın dedenin Adıyaman'daki teyzenin TWİTTER'la ne işi olur.
İnstagramda ne arar... Trend Topic nedir bilmez ki. Bilse de ayrıca ilgilenmez ki... İster kabul edin ister etmeyin bu insanları en iyi tanıyan ve sağlam bağ kuran insan Erdoğan'dır. Cumhuriyet tarihinde böyle bir örnek yoktur. Kemal Bey bunu biliyor olsa da ADAY GİBİ konuşmakta. Ancak bana kalırsa ERDOĞAN'ı yenme şansı hiç yok.
Mümkün de değil... Ekonomi kötü gitse sadece ÇIKARINA BAKAN YÜZDE 10'u yanına alabilirdi. Bu dengeyi bozacak bir hamle olurdu.
Ancak hem köylü hem iş dünyası 'Yaparsa Erdoğan yapar' diye düşünmekte. CHP'den yükselen bir heyecanın olmama nedeni bu.
Gördüğün de budur. Yani Kemal Bey seçimin kaderini belirleyen kitlelere uzak, onlara benzemiyor." ALGI BU!
Makas değiştirelim şimdi...
ABD Başkanı Biden'ın UKRAYNA'ya yaptığı sürpriz ziyareti yazacaktım. Kod'larını sıralayacaktım. Sonra de George Soros'un anlattıklarına geçip seçimi yorumlayacaktım... Artık bunu YARIN yaparız... Ancak para sihirbazı SOROS'un sözleri çok ama çok ilginçti...
"... Küresel hakimiyet için savaşan iki yönetim sistemi vardır. Açık ve kapalı toplumlardan bahsediyorum.
Aralarındaki farkı elimden geldiğince basit bir şekilde tanımladım. Açık bir toplumda devletin rolü, bireyin özgürlüğünü korumaktır. Kapalı bir toplumda bireyin rolü, devletin çıkarlarına hizmet etmektir. Açık Toplum Vakıfları'nın kurucusu olarak, açık toplumları açıkçası çok önemsiyorum ve ahlaki olarak kapalı toplumlardan üstün görüyorum..." Yıllardır kenarından köşesinden yazmaya çalıştığım noktayı SOROS yine tekrarlıyordu. Dünyada iki sistem vardı. Hiçbir ülke bunun dışında kalamazdı. Türkiye GÜÇLÜ DEVLET frekansında ilerleyen bir ülke. EN azından AK PARTİ ile MHP bunun simgeleri olarak siyaset yapmakta. 6'lı masa ise karşıdaki ekol... Erdoğan'ın kendisi konum da değiştirse, kitleyi beraberinde sürüklüyordu. Bence asıl gücü de buydu. Kemal Bey ise daha CHP'lileri ikna edemiyordu.
Kurduğu MASADAN ortak aday olarak çıkamıyordu.
Ben değil CHP'li dostum söylüyor: CHP sakın depremin götürdüklerine bel bağlamasın.
Oradan CHP'ye uzanacak bir kol yok...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.