OLAN biten gerçek ekseninde tartışılmıyor. Sanırım odak noktasını yakalayan da çok yok gibi.
Adım adım gidelim. Olayları birbirine bağlayıp "bizi ne bekliyor?" sorusuna cevap arayalım... Ukrayna önemliydi.
Kırım'ın işgali Ruslar'ın orantısız güç kullanımı yakın döneme damga vuran hamlelerdi. Şimdi sizi biraz geriye götürmek istiyorum...
Önce bir isme dikkat çekmekte fayda var.
Geçtiğimiz ay Kongre'de "Kuzey Akım-2'nin denizin dibinde bir metal yığını olarak kalmasından çok mutluyum" diyen bir isimdi bu... Victoria Jane Nuland ... Ukraynalı Yahudi göçmen cerrah bir baba ile İngiliz annenin çocuğu olarak dünya geldi.
Siyasi İşlerden Sorumlu müsteşardı.
Avrupa ve Avrasya'dan sorumlu Dışişleri Bakan yardımcılığı yaptı.
NATO'da temsilci olarak bulundu.
Yale'de görev aldı. Bill Clinton döneminde SOVYETLER BİRLİĞİ konusu kendisine emanetti. Irak Savaşı'nda ise Dick Cheney'in akıl hocasıydı. Baş danışmanı olarak görev alıyordu. George Bush döneminde de NATO'daki demir yumruktu. Avrupa ve Avrasya'ya yöneldiği ve buralara geldiği zaman ise UKRAYNA karışmaya başlıyordu.
Kiev sarsılıyor, Cumhurbaşkanı Yanukoviç ayaklanma sonucunda görevini bırakıyor ülkesini terk ediyordu. Rusya'ya sığınıyordu.
Aslında o günden bu yana olan biteni yörüngesinde tutan isimlerin başında NULAND geliyordu!
Ukrayna büyük bir sarsıntıya giriyor, Rusya tepkisini gizlemiyor, ancak kimse olayların nereye gideceğini öngöremiyordu. 2013'teki MEYDAN AYAKLANMASI böyle geldi. O tarihlerde Yanukoviç baskı ile kaçınca sahne Nuland'a kalıyordu.
Ve KİM CUMHURBAŞKANI OLMALI SORUSU gündemdeydi!
Bu sorunun cevabı NULAND'daydı.
ABD'nin Ukrayna Büyükelçisi Geoffrey Pyattt ile konuşuyor ve isimlerin üzerinden tek tek gidiliyordu.
Büyükelçi Nuland'ın istediği isme "AVRUPA'NIN TEPKİSİ BÜYÜK OLMAZ MI" diye fren koymak isteyince Nuland, "Başlatma Avrupa'ndan..." diye cevap veriyordu...
EN başından beri AVRUPA ile ABD'nin UKRAYNA meselesine bakışı farklıydı. Hiç ortak noktaları yoktu.
Neyse... Kırım kaybedilince tansiyon düşmedi. O tarihten sonra DERİN AVRUPA kendini sorguladı. Çünkü güçleri olmadığı ortadaydı. Bir de ENERJİ anlamında RUSLAR'a bağımlılardı. Seslerini çıkaramıyorlardı. Değişmesi gereken çok şey vardı. Macron seçildi geldi.
Çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı bir anda PESCO teorisini ortaya attı.
"AVRUPA KENDİ ORDUSUNU KURMAZSA, YIKILMASI KAÇINILMAZDIR" dedi. Hatta gidişatı etkili anlatmak için de "NATO'NU BEYİN ÖLÜMÜ
GERÇEKLEŞMİŞTİR" açıklaması yaptı. Trump bile buna çıldırdı.
ABD artık AVRUPA'nın kendi yörüngesinden kurtulmak istediğini biliyordu. İlk fırsatta en uygun stratejik hamle yapılmalıydı. Bu da zaten önceden ısıtılıp beklemeye konulan UKRAYNA'dan başka bir nokta değildi! Öyle de oldu.
AVRUPA ordusunu kuramadan daha doğru düzgün tartışamadan RUS ASKERLERİNİN postal seslerini duyar oldu. Bir anda "BEYİN ÖLÜMÜ GERÇEKLEŞTİ" denilen NATO kurtarıcı oluverdi. Kabul etmek gerekir ki bu büyük bir akıldı!
RUSYA'yı idare edip ABD'den kurtulma planları yapan AB, şimdi RUS ATEŞİNİN kıskacındaydı. Ve ne yazık ki ABD'den başka gidecekleri kapı yoktu. KURGU sağlamdı...
Ruslar UKRAYNA'ya daldı. Onlar yürüdükçe AB BAŞKENTLERİ sarsıldı. Ekonomik kriz de enflasyon da enerji darboğazı da bir anda MANŞETLERİ oldu. NATO da, ABD de kurtarıcı olarak sahne aldı.
Haliyle AB ile RUSYA arasındaki evliliğin bitmesi gerekiyordu.
YÜZÜKLERİN atılması şarttı.
KUZEY AKIM-1 ve 2 bu nedenle suların dibini boyladı. ABD'den kurtulmak isteyen AB, şimdi tamamıyla ABD'nin yörüngesindeydi.
Putin kötü adamdı ve korunması gereken kişiydi!
Ruslar yürüyor, AB'nin kimyası bozuluyordu. Yapacakları bir şey de yoktu. Hem enerjide hem finansta hem de stratejide sorun yaşıyorlardı.
Merkel bile çaresizliğini görünce bırakıyordu. Olaf Scholz'un yapacağı pek bir şey bulunmuyordu. Çaresizlik içinde zaman kazanmaktan başka...
2.5 trilyon EURO'luk ekonomi makas değiştirecekti. AB'deki değişim ÇİN'i vuracaktı. Rusya arada tampon olarak güçlü kalacaktı. ABD ise kazanan olacaktı. ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI'nın sonuçları tesis ediliyordu yani. Herkesin rolü de gücü de değişiyordu. Sadece milyonlarca insan ölmüyor sınırlı bir SAVAŞLA bu sağlanıyordu.
İleride TARİH KİTAPLARINDA bu dönem medyada yazıldığından çok farklı okutulacaktı..
Bu senaryonun işleyişinde, sahne almasında hem CUMHURİYETÇİLERLE hem DEMOKRATLARLA çalışan Victoria Jane Nuland ve onun gibi isimlerin de payı büyüktü. İşte bu DENKLEM ta başından beri yazdığım gibi AVRUPA'nın tasfiyesi içindi. Ve haliyle TÜRKİYE'nin de burada rolü olacaktı. Savaşın başladığından bu yana TİCARETİMİZİN OLDUĞU Avrupa ile değil de RUSYA ile yan yana durur olduk. Oyunun gizli başrolü ENERJİYDİ. Bu kartlar öyle dağıtılıyordu ki AB ile RUSYA bağımsız ilişki kuramıyordu. Kurduğu zaman bitiriliyordu. Türkiye büyük dengeyi tutuyor ancak ENERJİDE dışa bağımlılığı sürüyordu. Ruslar bu kadar zenginliğe sahip olsa da her yere bunu götüremeyeceklerini anlıyorlardı.
Yani Londra'nın Berlin'in Paris'in Pekin'in Moskova'nın Ankara'nın ve Washington'un derinliklerinde büyük sarsıntılar vardı. Sadece bizler bunu duyamıyorduk. Değişim başlamıştı.
Ancak ÇÖKÜŞ olmadan da tamamlanmayacaktı. İşte bu evrede Türkiye, CUMHURİYET tarihin en büyük en önemli en kritik seçimine gidiyordu. Taraflar her ne kadar içeriden konuşmaya gayret etse de seçimin önemi KÜRESEL ETKİ meydana getirecek olmasıydı. Ali Babacan'ın AB'yi göklere çıkarması boşuna değildi. 6'lı MASA'nın AVRUPA RUHUNA UZAK KALMADIĞINI zaten aylardır yazıyorum. Son derece anlaşılırdı bu.
Türk siyasi hayatı böyle çok örnekle doluydu. Ancak bu kez ERDOĞAN, Putin'le yeni bir denge kuruyordu.
Herkes iki lider arasında bir uyumu işaret etse de RUSYA'nın bu kadar büyük bir oyunu götürmeye enerjisinin yetmeyeceğini biliyordum. Mümkün de değildi! BREXIT'le kenara çekilen İngiltere de, UKRAYNA'da başından beri AB'den ayrı düşünen ABD de sahnedeydi. Belki çok kişi göremiyordu ancak oradaydı.
Bu denklemde AVRUPA BİRLİĞİ savaşın birinci yılında KİEV'e gitti.
Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, AB Konsey Başkanı Charles Michel ve AB Komisyonu üyeleri, Kiev'de Zelenskiy ve hükümet üyeleriyle AB-Ukrayna zirvesi için bir araya geldi. Zirve Ukrayna'ya AB yolunu açmak içindi... AB bunu yaparken CIA Direktörü de Kiev'e uğruyor oradan Moskova'ya geçiyordu.
Kim bilir belki de RUSLAR'a ne yapacağını anlatıyordu! Bu kadar büyük bir değişime gebeyken, Türkiye SEÇİMLERE ilerliyordu.
AVRUPA'nın destek verdiği MASA'nın adayı hala belli değildi. Belli ki orada bir strateji güdülüyordu. Erdoğan ise yaptıklarından emin olduğu için projeler üzerinden rakiplerini eziyordu. Oysa bu seçim psikolojik bir tabana oturtulacaktı. MASA'nın hizmetle eserle ilgili bir derdi yoktu ki! AK PARTİ'nin anlamadığı buydu. İSTANBUL seçimlerinde İmamoğlu'nu kim tanıyordu ki! Ve bu denklem içinde İSTANBUL SERMAYESİ ve rekor karlar açıklayan banka sahipleri kendi aralarındaki gizli toplantıda "Maalesef koalisyon gelecek. İki yıl sıkıntımız olacak" diyordu! Üstelik "Londra da böyle düşünüyor" sözleri ediyordu...
Başkan Erdoğan döneminde yapılan eserleri saymaya yer yetmez.
Herkesin bildiğini anlatmaya gerek de yok. Herkes yaşıyor zaten.
Ancak seçimlere PSİKOLOJİK ENSTRÜMANLARLA GİDİLECEK. ADAY'ın açıklanmaması da bu kapsamda ele alınmalı. MASA zamanı kısaltıp "VURARAK" sarsmak ve seçimi almak istiyor. MARATON değil 100 metre yarışmak istiyorlar...
Gelişmelere buradan bakmakta fayda var...