Gidiyor gitmekte olan!
SIK sık yazdım...
Çünkü ana akım medyada çok yazılan çizilen konular değildi bunlar.
Ülkede bir akıl tutulması yaşanıyordu.
En azından bazı noktalarda, bazı kesimlerde.
Çok iyi biliyordum ki olan biten net olarak anlatılmıyordu. Tarih de pek bize okutulduğu gibi değildi.
Geçmişe dönüp "şu hatalı", "bu yanlış" diyecek halim de yok. Önemli olan bundan sonrasını doğru yönetmekti.
Ancak dengeleri bilerek...
Atatürk'ten sonraki CUMHURBAŞKANLIĞI seçimlerine bir bakın! İsmet Paşa dahil sancısız tek bir seçimimiz var mı? Silahların çekildiği, tehditle adaylıktan vazgeçirilenlerin olduğu, muhtıraların verildiği inanılmaz bir dengedir bu!
Kişilere ve detaylara girmek istemiyorum... En son Erdoğan'ın KARŞISINA Ekmeleddin İhsanoğlu Bey çıkarıldı rakip olarak. Kim nasıl neden Ekmeleddin Bey üzerinde karar kıldı!
Ya da Abdullah Gül Bey aday olacağını ilan edince ülke neden MUHTIRA ile darbenin eşiğine kadar geldi... Yaşar Büyükanıt Paşa'nın Abdullah Bey ile derdi neydi? Sorun neydi? Neden ülke aralıksız gerilim yaşamak zorunda bırakılıyordu. Tamam!
Norveç değildik! Ancak bu kadarı da fazlaydı. Kim ne istiyordu bizden...
Açalım... Ve konuyu CUMHURBAŞKANLIĞI seçimlerine getirelim...
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bir süre önce "Cumhurbaşkanı olmak istiyor musunuz?" yönündeki bir soruya "İttifak adına konuşamam ama ittifak da bunu kabul ederse bundan onur duyarım" cevabını verdi.
İTTİFAK KİMDİ? Muhalefetteki parti liderleri mi? Muhalefetteki partilerin ak saçlı isimleri mi? Küresel anlamda bir AĞ içinde olup DIŞARISININ istediği bir ismi önerenler mi?
Bilmiyorum... Bunu ülkenin tamamı da bilmiyor zaten...
Kemal Bey'in de "Kim aday olacak?" sorusunun cevabını bildiğini düşünmüyorum.
Mesela Ekmeleddin Bey aday gösterilirken CHP'de kaç kişi biliyordu? Ya da hiç bilen var mıydı?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İngiltere'nin ANKARA BÜYÜKELÇİSİ ile yemekte bir araya geldi.
Normalde bu haber olmazdı. Kar yağışı İSTANBUL'u esir almasa belki bilmeyecektik. Ancak KAR balıkçıdaki buluşmayı da beraberinde getirdi!
Bu ortaya çıkınca da İmamoğlu "Bir büyükelçi ile Türkiye'nin en yoğun ilişkide bulunduğu bir ülkenin ana temsilcisi ile yenilen bir yemekten bahsediyoruz.
Buluşmayı 20-25 gün önce netleştirmiştik, mekanı da belirlemiştik.
Gizli bir yemek değil bu...
Bir İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nın karla mücadele kadar dünyanın bu tarz ülkelerinin büyükelçileriyle ilişki kurması da sorumluluğudur..." açıklaması yaptı. Buradaki SIR ve TAŞIYICI cümle KAR KADAR BÜYÜKELÇİ ile yapılan görüşmenin önemli olduğunun altının çizilmesiydi!
Gerçekten ortada gizli saklı bir şey yoktu.
Balıkçıdaki insanlar telefonlarıyla buluşmayı görüntülüyordu. Ancak dün de yazdığım gibi CHP bu yemeği bilmiyordu.
Kemal Bey'in haberi yoktu.
Partinin ileri gelenleri, balıkçı Kahraman'dan Beştepe'ye uzanacak yol için KALKAN eşliğinde sohbet edildiğinden haberdar değildi. Yani Kemal Bey "İTTİFAK UYGUN GÖRÜRSE ONUR DUYARIM" diyordu ancak belli ki İmamoğlu İTTİFAK için adımlarını hızlandırmıştı...
Ve bu istikamette Kemal Bey'in yapabileceği pek bir şey yoktu... Partisinin de... Kimseyi yaralamak ya da etkisiz göstermek gibi bir niyetim yok. Sadece PARLAMENTER sistemde DEVLETİ DEVLET YAPAN KURUMLAR bir şekilde bazı BATILI BAŞKENTLER tarafından tesir altına alınmaktaydı.
Erdoğan karşısındaki muhalefetin önemli bir kısmı ALMANYA'dan bu desteği alırken İmamoğlu dengeye oynuyordu... Yani sadece İNGİLİZ BÜYÜKELÇİ ile görüşmüyordu...
Seçildikten sonra kendisini ilk kutlayanlardan biri de ALMANYA eski Cumhurbaşkanı Christian Wulff oluyordu. Wulf "Yeni Büyükşehir Belediye Başkanı'nı burada görmekten ve tebrik etmekten büyük mutluluk duyuyorum" diyordu.
Zaman akıyor bu kez İmamoğlu Almanya'ya gidiyor ve MERKEL ile bir araya geliyordu. İmamoğlu "Berlin Duvarı'nın yıkılışı sebebiyle yapılan etkinlikte Almanya Şansölyesi Angela Merkel ile sohbet ettik. Merkel'in tebriğini demokrasi sınavını başarıyla geçen şehrimiz adına aldım. Kendisine 16 milyon İstanbullu'nun selamını ilettim ve İstanbul'a davet ettim..." mesajını sosyal medyadan paylaşıyordu.
Bernauer Caddesi'ndeki törende İmamoğlu ile Merkel gerçekten samimi görüntüler veriyordu.
Akşam da kendisine "Kybele Dostluk Ödülü" veriliyordu. Ödülü takdim eden de WULF'tu!
Devam...
Bir de işin ABD kısmı vardı. Onu da pas geçmemek gerekiyordu.
İmamoğlu, görevini Jeff Flake'e devreden ABD'nin eski BÜYÜKELÇİSİ David Satterfield'i Florya'daki makam odasında ağırlıyor ve oradan uğurluyordu... Balıkçıda İngiliz Büyükelçisi ile buluşan İmamoğlu da belli ki CUMHURBAŞKANI ADAYI olmak için CHP'nin tek başına yeterli olamayacağını düşünüyordu. Bu nedenle kendi göbeğini kendi kesiyordu... Kendi ittifakını oluşturarak dışarıdan alacağı destekle içeride daha rahat yol alabileceğini düşünüyordu. Ve sanırım Kemal Bey'in sözünü ettiği İTTİFAK'ı da kendine mecbur bırakma siyaseti güdüyordu.
Bence Kemal Bey TÜİK'in, ya da Milli Eğitim Bakanlığı'nın kapısını bıraksın bir an önce İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYE BAŞKANLIĞI'NIN KAPISINA GİTSİN...
Ve oradan mümkünse hiç ayrılmasın!
Bir süre daha gecikirse korkarım gittiği diğer kapılar gibi İSTANBUL'daki de açılmayacaktı!
Bence bu kez Kemal Bey tedbiri elden bırakmayıp saat falan da açıklamasın.
Sürpriz bir şekilde kapıya dayansın...
Bakılım ÖN KAPI DİPLOMASİSİ SONUÇ VERECEK Mİ...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.