Kayıt dışı
YILLARDIR önemli bir kavşakta meydana gelen bir olayı, darbeyi, kalkışmayı, suikastı, finansal operasyonu alıp KÜRESEL MERCEK üzerine oturmaya çabalıyorum. Gerçek bu olduğu halde TÜRKİYE'de çok az kişi böyle bakabiliyordu.
Her olan bitenin nedeni ve sonucunu bu topraklarda arıyordu. HAYIR HİÇ ÖYLE DEĞİLDİ. Genç yaşlarımdan bu yana sadece akıllı adamlarla tanışmaya özen gösterirdim. MİT'te ya da GENELKURMAY'da üst düzey görev yapmış insanlarla tanıştım.
Büyükelçilerle de... Doğaldı..
Anlamaya ve öğrenmeye zaman ayırıyordum. Ancak İKTİDAR SEÇKİNLERİ'ni iyi okuyan bir gazeteci olarak burada işlerin YANLIŞ GİTTİĞİNİ ya da YANLIŞ anlatıldığını görüyordum.
Ortalama bir akla sahiptim ve yapılan operasyonları çok net görebiliyordum. İstihbaratçılar da askerler de sefirler de göremiyordu!
Devletin kurgusu imkanlar dahilinde oluşmuştu.
Eksiklere takılmıyordum ancak oyuncu olmak için seçilen yolun YANLIŞ olduğunu düşünüyordum.
ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa gibi büyük devletlerin ALGORİTMALARI farklıydı. İşadamından sermaye yapısına kadar, borsasından para birimine kadar, seçtiği hedef bölgelerden İSLAM dünyası ile ilişkilerine kadar yayılan koca bir yelpaze vardı. VE BÜYÜK DEVLETLER bizim merkezinde yer aldığımız coğrafyada at koşturuyordu. Ve Türkiye ne zaman oyun kurmaya kalksa veya kurulan oyunu bozmaya yeltense ya KALKIŞMALARLA ya da parmak izi bırakmayan finansal operasyonlarla diz çöktürülüyordu...
İsim vermek istemem ancak burada SERMAYE, DEVLETLE ya da seçilen iktidarlarla uyumlu çalışacak bir formatta değildi. Yani Türkiye büyük gemiydi ancak ne rotasında ne de kamaraları dolduranlar arasında bir ORTAK AKIL bulunuyordu!
Oysa ABD ya da İngiltere bir konuda karar verdiği zaman bütün oyuncularıyla sahada yer alıyordu.
İşadamı, istihbaratçısı, askeri, bankeri, yapımcısı, vakıfları, sporcusu.. Herkes aynı hedefe kilitleniyordu.
Bunun en güzel örneklerinden biri de ASİL NADİR'di...
Asil Bey de tanışmak için özel çaba harcadığım insanlardandı. Çok önemli çok değerli bir TÜRK'tü.
Dün Tunus lideri Bin ALİ'nin kaçmadan önceki son ses kayıtlarını görünce üzüldüm.
Oyunun nasıl kurulduğunu bildiğim için üzüldüm.
2011 yılının başlarında devrilen Tunus'un eski devlet başkanı Zeynel Abidin Bin Ali, hem kaçıyor hem ARAP BAHARI'nın başlamasına neden oluyordu! Sokaklar karışıyor, Bin ALİ ekranlara çıkıp ulusa sesleniyordu.
Kayıtlardan biri Bin Ali ile büyük medya patronu Tarık Bin Ammar arasındaydı.
Sokaklar ateş topuna dönüyor MEDYA PATRONU Bin AMMAR, Devlet Başkanı Bin Ali'yi övgü yağmuruna tutuyordu. "Harikasın. İşte beklediğimiz Bin Ali bu!" diyordu... Şaka gibi ancak gerçek buydu. Türkiye'de de MEDYA hep önemliydi.
Bu denklemi kırmak için gelen büyük oyuncu ASİL NADİR'di... Ancak burası zor bir ülkeydi. Asil Nadir gelir gelmez diğer büyük patronlar RANDEVU talep ediyordu. Büyük patronlar oturuyor ve ülkenin formatını ASİL NADİR'e anlatıyordu.
Hatta "Biz balonun içindeki toplu iğneyiz. Bu balonu patlatmayız" örneği veriyorlardı... "Biz birbirimizi biliriz diş geçirmeyiz" diyorlardı. Asil Nadir de "Kim kime diş geçirir bilmiyorum ve ilgilenmiyorum.
Buraya yatırım yapmaya geldim..." cevabıyla toplantıyı bitiriyordu... Ancak o an aslında savaşı başlatmış oluyordu...
Kendisiyle konuştuğum için biliyorum... Savaş MEDYADAKİ PATRONLAR savaşı gibi görünse de öyle değildi...
Burada yaşananlar küresel mücadelenin içerideki gölgesiydi sadece...
VESTEL'e falan girecek değilim... Ancak ASİL NADİR olayı yakın tarihin önemli kavşaklarındandı!
Belki rahmetli ÖZAL dışında olayı anlayan fazla insan yoktu...
Asil Bey o dönemlerde resmen uçakta yaşıyor KIBRIS'ın yakınlarından geçerken iniyor, annesinin elini öpüyor, helallik alıyor ve yoluna devam ediyordu.
Attığı her adımda KIBRIS'ı merkeze alıyordu. Londra'da yaşarken sadece KIBRIS MOTİVASYONUYLA günlerini geçiriyordu.
Zaten başı bu nedenle derde giriyordu... Asil Nadir FORBES'teki sanırım ilk TÜRK'tü... ABD Dışişleri Kıbrıs Koordinatörü Nelson Ledsky, 10 MİLYAR DOLAR VEREREK "GEL ANLAŞ BİZİMLE" diyordu. Asil Nadir "Hayır" diyerek ne de KIBRIS'ı ne Denktaş'ı satıyordu! Bırakın KIBRIS'a sırtını dönmeyi vitesi artırıyordu. Asıl bela bu adımdan sonra geliyordu...
Nadir'in sahibi olduğu Polly Peck şirketi ile DEL MONTE inanılmaz bir güçtü! Asil Nadir bu iki şirketten kazandıklarıyla AFRİKA'ya iniyor ve KIBRIS OPERASYONUNU başlatıyordu. ABD-İngiltere kendi işadamları üzerinden oralarda FİNANSAL DARBELERLE İKTİDARLARI değiştiriyordu. Askerleri kullanarak tabii.. Mesela KAHVE fiyatlarını düşürüyor, hedef ülkede geliri azaltıyor, mutsuzluğu umutsuzluğu artırıyorlardı!
İKTİDARLARIN değişmesi için zemin kolayca hazırlanıyordu. Başka enstrümanlarla da bunları rahatlıkla yapıyorlardı.
Denge böyleydi! Asil Bey de 12 AFRİKA ülkesinin ABD ve İngiltere'ye olan borcunu biliyor ve bunu ŞİRKETLERİYLE üsleniyordu. Borçlar ASİL NADİR'in olacak onlar da uluslararası arenada Kıbrıs lehine oy kullanacaklardı.
Tek isteği buydu!
NADİR OPERASYON BUYDU! Ancak bu o kadar kolay değildi. Hem Türkiye'de (hükümette ve medyada) hem de dışarıda buna itiraz edenler vardı. Mesela DEL MONTE şirketinde üst düzey ABD'li bir istihbaratçı vardı. Yılda 25 milyon dolar alıyordu. Asil Nadir adamın kimliğini öğrenince onu tasfiye ediyordu. Dertlerini büyütüyordu! Asil Bey KIBRIS'a değer biçemiyordu.
Kıbrıs için yapamayacağı hiçbir şey yoktu. Ancak karşıdaki adamlar da çok akıllıydı. Güçlüydü! Parmak izi bırakmadan TİCARİ OPERASYONLA hem Asil Nadir'i hem KIBRIS davasını istedikleri kıvama getiriyorlardı. Asil Nadir olayı Türkiye'nin nasıl bir oyuncu olması gerektiğini anlatan önemli örnekti. Türkiye büyük gemiydi. Ancak rotasında bile anlaşamıyorduk. SORUN BUYDU. Bu da dışarısının içeriye attığı formatla ilgiliydi.
Çıkamıyorduk. Çıkmaya çalıştıkça da parmak izi bırakmadan geliyorlardı.
Dün de bugün de...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.