Merkez!
DÜN yazının bir bölümünde altını çizmeye çalıştım. Sanırım asıl mesele bu! MERKEZ BANKASI'NIN BAĞIMSIZLIĞI...
Bağımsız olmalı mı?
Kimden bağımsız olmalı?
Kime hesap vermeli?
Kimseye hesap vermemeli mi? Sloganlarla geçiştirdiğimiz için üzerinde pek durulmuyor.
Ekim ayı gibi CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gitti Merkez Bankası yetkilileriyle görüştü.
Çıkışta da sorulara BANKANIN BAĞIMSIZLIĞI üzerinden cevap verdi.
Belli ki, önemli bir şeyler söyleniyordu ancak açan yoktu! Neydi bu bağımsızlık? Oy alarak iktidara gelenlerden kendini koruması mı?
Yoksa onlara rağmen bildiğini okuması mı?
Merkez Bankası kitapçığında şu ifade yer alıyor...
"Dünyadaki pek çok merkez bankası fiyat istikrarı temel hedefi çerçevesinde görevini sürdürmektedir. Merkez bankaları, ekonomik refahı artırmaya yönelik olarak tarihsel süreç içinde oluşturulmuş en önemli kurumsal unsurdur..."
Peki bu Türkiye'de ne kadar uygulandı ve ne kadar başarı sağladı.
Devam...
Merkez Bankası bağımsızlığını ilk olarak dile getiren David Ricardo'dur.
1824'teki çalışmasında bu vurguyu yapmıştır.
Daha sonra Alman Merkez Bankası'nın altın standardına geçmeye karar vermesi önemli bir virajdır. Pek çok ülkenin bunu takip etmesinin ardından altın, etkin ve istikrarlı bir ödeme sisteminin oluşmasını sağladı. Merkez bankaları sadece altın rezervleri karşılığında para basmaya başladı. Ancak BİRİNCİ ve İKİNCİ DÜNYA SAVAŞLARI, Bretton Woods işin rengini iyice değiştirdi. Günün sonunda kabul edilen MERKEZ BANKALARI
BAĞIMSIZDIR modeli ortaya çıktı...
Oysa İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI'ndan sonra yeni bir imparatorluk çağı başladı. Ve bu imparatorluğu ayakta tutan güç paraydı. Bu güç, geçmişte sanıldığı gibi, reel ekonominin üstündeki bir tül değildi. Ona yön veren, belirleyen bir faktör konumuna gelmişti. Bu gücü kullanarak savaş çıkarmak, darbe yapmak, rejim değiştirmek geçmişte kullanılan metotlardan daha etkili ve işlevsel hale dönüşmüştü.
PARA BUYDU!
ANLAŞILMAYAN DA BUYDU!
Peki o zaman PARAYA bu ruhu verenler ve görmediğimiz halde PARAYI yönetenler kimdi?
Yani para kimlere aitti.
Bilmiyorduk... Bence Başkan Erdoğan'ın önceki gün açıkladığı yeni model içinde isyanı da barındırıyordu. Bu, pek fazla konuşulmuyordu...
Oysa Erdoğan PARANIN SAHİPLERİNE, BAĞIMSIZLIK TABELASI ALTINDA MERKEZ BANKALARINI birbirine bağlayanlara direniyordu.
Yapılan aslında buydu. Biz DOLAR NE OLDU? EURO İNDİ Mİ? sorularının peşinden koşuyorduk ve görülmesi gerekeni görmüyorduk... Sevdiğim bir dostumun yazdığı gibi BU PARANIN 15 TEMMUZ'UYDU...
Para basma hakkını elinde bulunduranlar bunu bir kesime ihale etmişti.
Arka planda soylular vardı.
Bizler de hep aradakilerle didişip duruyorduk. Soyluların, PARANIN kullanım ve işletim hakkını verdikleriyle savaşıyorduk.
Onlar aldıkları komisyonla çok kez istedikleri yerde gizli emirle siyasi ve ekonomik operasyonlar da yapıyorlardı. Türkiye daha düne kadar bunların test alanıydı.
Erdoğan başka bir şey yaptı ve PARANIN SAHİPLERİNE KAFA TUTTU. Muhalefetteki kafa karışıklığının nedeni bu... Muhtemelen bunu beklemiyorlardı... "Düştü düşüyor gitti gidiyor" dedikleri Erdoğan vole ile kendini hissettiriyor ve muhalefeti bitiriyordu.
Ancak olan bitene içeriden bakmak anlamaya yetmezdi.
Konunun özünden kopmak isteyenler, çıtayı gelip 'Dövize Çevrilebilir TL Mevduat Hesapları' noktasına koydu.
Türkiye'de bu model ilk kez 1960'larda gündeme geldi. DARBE SONRASI dışarıdan döviz girişini teşvik etmek amacıyla uygulandı.
Merkez Bankası bu hesaplara, Hazine adına, kur garantisi verdi. Yani kur farkının bütçeden karşılanması garanti edildi. Ancak sıkıntılı bulundu.
Vazgeçildi. Sonra 1967'de uygulandı.
Gurbetçilerden 3,5 milyar dolar geldi.
Anapara ve kur farkı ödemeleri, Hazine'ye aşırı yük olmaya başlayınca kaldırıldı. Rahmetli Demirel geri getirdi.
Petrol krizi dünyayı vuruyor, Demirel de bu modele sarılıyordu.
Petrolden dolayı artan fiyatlar durduruluyordu.
Halka yansıtılmıyordu.
Geri ödemede sorun yaşamaya başlayınca bu model bir süre sonra bitti!
Yerine IMF geldi!
Şimdi eski anıları hatırlatıp hükümetin adımını yine biçmeye çalış��yorlar. İktidar başarılı olur olmaz bunu zaman gösterecek.
Ancak 50 CENT'e muhtaç olan eski TÜRKİYE yok.
Mevduatların yüzde 66'sı DÖVİZ cinsinden...
250 milyar dolar bankalarda.. Bu az bir rakam değil. Yastık altındaki altınlar ise hesaba katılmıyor bile...
Başkan Erdoğan'ın PARANIN SAHİPLERİNE hamle yapabilmesi beklenen bir adım değildi.
Muhalefet bu nedenle AK PARTİ'nin bittiğini sanıyor ve mitinglere de start veriyordu.
Ancak görünen o ki evdeki hesap çarşıya uymadı...
Bu nokta aslında 2009 yılında DAVOS'ta ONE MINUTE ile başlamıştı...
Şimdi bu noktadayız...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.