Bu
"sosyal medya" denilen psikopat cennetine, pislik yuvasına, çirkef çukuruna en ağır eleştirileri yapanlardan biri, belki de birincisiyim. Yıllardır dilimde tüy bitti. Neredeyse yirmi yıldır bununla uğraşıyorum.
Bazı vatandaşlar ancak şimdi uyandılar. Geç olsun da güç olmasın.
Kundak bebeğine, lohusa anaya bile hakaret eden şerefsizler elbette belalarını bulacaklardır.
Fakat şerefsizliğin önü alınabilecek midir?
Kanun çıkarılıyor, tamam.
Kanuna göre, sosyal medya "platformlarının" Türkiye'de temsilci bulundurmaları şart koşulacakmış.
"Sorumlu yazı işleri müdürü" gibi bir şey yani.
Bu temsilcinin Türk olması, ya da Türkçe küfürleri çok iyi bilmesi gerekiyor!
Ve de aynı anda milyonlarca girdiye hükmedebilmesi, sakıncalı gördüğünü anında silebilmesi...
Nasıl olacak bu?
Olmayacak.
Suç önce işlenecek, temsilci uyarılacak, pisliği silmesi için belli bir süre tanınacak (hadi yirmi dört saat olsun), ancak ondan sonra ağır cezalar gelecek. Erişim engeli, hatta kapatma dahil.
Ama o arada da şerefsizin amacı gerçekleşmiş, arzu ettiği zarar sağlanmış olacak.
Bu durumda en aşağılık çamuru atıp iki saat sonra
"ay çok pardon" diyerek silmek de mümkün.
Küfürler için bu böyle... Peki yalanlar, iftiralar, haksızlıklarla nasıl başa çıkılacak?
Çıkılamayacak. Temsilci
"yalan olduğunu ben nereden bileyim" diyecek.
Kör tuttuğunu öpecek, birkaç namussuzun başı yanacak, geri kalanlar aşağılık mesailerine fütursuzca devam edecekler.
Daha önce YouTube kapatıldı, sonra açıldı.
Daha önce Wikipedia kapatıldı, sonra açıldı.
Şimdi de Facebook mu kapatılacak, bir süre sonra gene açılmak üzere?
Sivrisineği öldürmek kolay da bataklığı kurutmak çok zor.
***
Bunların arasında Netflix'in ne işi olduğunu da anlayamadık.
Netflix bir
"iletişim platformu" değil, bir sinema ve dizi kanalı.
Canım bu da bir iletişimdir, tamam da... Oraya kimse yüz kırk vuruşla çarpık fikirlerini kusmuyor...
Gösterdiklerinin yüzde doksanı da
"çarçur Amerikan molozu", o da tamam da...
Kötü de olsa, beşinci sınıf da olsa bir sanat eseri nasıl yargılanacak?
Uygulamaya ve iyi niyete kalıyor.
Kafası bozulan,
"Er Ryan'ı Kurtarmak" filmini de "halkı askerlikten
soğutmakla" suçlayabilir isterse...
"Da Vinci'nin Şifresi" de halkın belli bir kesiminin dini duygularını rencide edici bulunabilir... Dan Brown, konuyu çok daha önce yazmış ama onun kadar para kazanamamış olan Henry Lincoln, Michael Baigent ve Richard Leigh'den arakladığı fikirlerle, Hazret-i İsa'nın Mecdelli Meryem'den çoluk çocuk sahibi olduğunu iddia ediyordu...
Hele bizim yerli lumpen komedileri...
O filmlerde edilen küfürlerin çetelesini tutsanız ortada
Yeni Türk Sineması kalmaz!
Eee, Eski Türkiye'ye mi döneceğiz yenisini kuralım derken?