Daha ne gerekir?..
Akıllarına belli ki hiç gelmeyen ya da getirmek istemedikleri gerçekleşip, Suriye'deki Baas rejimi sona ermesine rağmen, hala kuyruğu dik tutmaya çalışanlar, acınacak bir halde. İran ve Rusya'nın mutlaka harekete geçeceği ve Muhaliflerin yürüyüşü bir şekilde durdurularak rejimin kaybettiği yerleri geri alacağı ümidini son ana kadar kaybetmediler. Ancak, Beşşar Esad'ın Rusya'ya kaçtığı kesinleşince, süngüleri düştü.
Baas rejiminin Suriye'ye hakim olduğu 1966'da başlayıp Baba Hafız Esad'dan sonra Beşşar'ın yönetime geldiği 2000'e kadar yaşananlar, zaten biliniyordu. Ancak, Rusya'ya kaçan Beşşar'ın babasından devraldığı zulüm rejimini, özellikle de 2011'deki iç karışıklıklardan sonra belki daha da zalim bir şekilde sürdürdüğü, net olarak ortaya çıkmış durumda.
Başta Şam yakınlarındaki Sednaya olmak üzere, Suriye'nin değişik yerlerindeki 50 civarındaki hapishanenin birer işkence merkezi haline getirildiği, buralara düşen suçsuz ve günahsız insanların akıl almaz muamelelere tabi tutulduğu, artık herkesin bilgisi dahilinde.
Baas rejiminin hapishanelerinde yaşananları dinlemek, zor. Ancak, bütün bunları öğrendikten, TV'lerde süreci bizzat yaşayanların anlattıklarını izledikten sonra bile hala Beşşar Esad ya da Baas rejimi güzellemeleri yapanları anlamak, çok daha zor.
Baas rejimini, başta Nusayriler olmak üzere ülkesindeki Dürzi ve Hristiyan azınlıklar ve devşirilebilen Sünni'ler üzerine bina eden Baba Esad döneminde, 1982 ve sonrasında yaşananlar belki unutulmuş olabilir. Ancak, Beşşar döneminde yaşananların, babasını aratmadığı da ortada.
Esad rejiminin Beşşar döneminde de zulüm ve kandan beslendiği çok açık iken, kendilerine has sebeplerle bu katil rejimi ayakta tutmaya çalışan İran ve Hizbullah sebebiyle, ortaya çıkan tabloyu değişik okumaya meyli olanlar konusu, olayın ibretlik yanlarından.
Sadece Suriye'de yaşananlar değil, vaktiyle Lübnan'da yaşananlar da, üzerinde ciddiyetle düşünmeyi gerekli kılan hususlar. Irak'ta uzun zamandan beri yaşanan ve halen yaşanmakta olanlar da aynı. İsrail'le mücadelenin İslam Ümmeti'nin meselesi olduğunu söyleyenlerin, başta Irak ve Suriye olmak üzere yaşanmasına vesile oldukları yanlışlıklara makul bir izah bulabilmek imkansız.
Suriyeli mazlum kadınların 1982 sonrasında Baba Esad'ın hapishanelerinden yükselen çığlıklarını duymayanların, oğul Esad'ın hapishanelerinden yükselen çığlıkları da duymazdan geldikleri, açıkça ortada. İtikadi açıdan 'küfür' kabul ettikleri bir inanca dayalı rejimin devamını sağlamak için Suriye'de olup biten alçakça işkencelere göz yumanların, bütün iddialarını gözden geçirmeleri gerek…
Kendilerini bu ülkeye ait hissetmeyenlerin ne söylediği, önemsiz. Ancak her şey ayan beyan ortaya çıktıktan sonra bile hala Esad güzellemeleri yapan bazılarının uyanması için başka neler gerekir acaba?..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Şaşırmakta haklılar… (21.12.2024)
- Azınlık aşkı!.. (18.12.2024)
- Al oğlunu, vur babasına… (15.12.2024)
- Daha ne gerekir?.. (14.12.2024)
- Kötü miras!.. (11.12.2024)
- Suriye’de yolun sonu… (08.12.2024)
- Yalancılara ne denebilir?.. (07.12.2024)
- Halepliler Halep’te… (04.12.2024)
- Boşuna gayret… (01.12.2024)
- Çocuğa anlatır gibi… (30.11.2024)