Soruşturma sebebiyle alınan Can Dündar ve Memet Ali Alabora ile ilgili 'tutuklamaya yönelik yakalama kararları', Gezi Olayları'nı tekrar gündeme taşıdı.
Vaktiyle etrafı yakıp yıkan, kırıp döken 'çapulcuları' savunanlar, şimdi de Gezi Parkı süreci ile ilgili soruşturmayı engellemeye çalışıyorlar.
Meydana gelen şiddet olayları sebebiyle çok sayıda emniyet görevlisi ve vatandaşın hayatını kaybettiği, yaralandığı; kamu yanında özel-tüzel kişilerin mallarının da ciddi oranda zarar gördüğü olayları 'masum' gösterme gayreti, hala ağır basıyor birilerinde.
'Gerektiği gibi müdahale edilip Gezi Olayları bitirilmeseydi, neler olabilirdi?' sorusunun cevabı karmaşık. Ancak olayların 'masum' olduğu iddiasında olanlar, Gezi Parkı olaylarını tertipleyenlerin üzerlerine gidilmemesi gerektiğini savunuyorlar.
Üç-beş ağaç bahanesiyle başlatılıp ortalık adeta yangın yerine çevrilmişti o zaman. Güya 'temsilciler' birtakım büyük projelerin durdurulması yanında yönetimle alakalı bazı istekler de dile getirmişler ve aslında neyin hedeflenmekte olduğunu açık etmişlerdi oysa…
Gezi olaylarını gizleyemedikleri bir memnuniyetle izleyenlerin, mevcut iktidarın bir şekilde iş göremez hale gelmesi ve sonrasında işbaşından gidebilme ihtimalini çok sevdikleri biliniyor.
Şahsi ya da zümresel ikbal hevesleri, gözlerinin önünde yaşanan kanunsuzluklara bile hoş görüyle bakmalarını sağlamıştı bu kesimin. Dile getirilen ilk taleplerin sığlığı, sonrakilerin alakasızlığı dikkatlerinden kaçmış olsa bile, hak aramanın yakıp yıkarak, kırıp dökerek yani kamu düzeninin alt üst ederek olmayacağını çok iyi biliyorlardı...
Şimdilerde bile 'Gezicilerin masum olduğu' iddiasında bulunanların, olaylar sırasında göstericilere hiç değilse 'taleplerinize şiddet karıştırıp, vurup kırmayın, yakıp yıkmayın, yağmalamayın' benzeri sözler söyleme ihtiyacı duymamış olmaları, dikkat çeken bir konuydu.
'Bırakın peşlerini'…
Üzerinden geçen bunca zamana rağmen, olaylarda sergilenen vandallık konusunda hala aklı selimin gerektirdiği sözler etmeye yanaşmıyor bu kesim. Sadece, 'madem hedefine ulaşamamıştır, o halde olayları tertipleyen ve teşvik edenlere yönelik kovuşturma yapmayın' manasına gelecek sözler sarf etmekteler.
Bir yönüyle meseleye naif yaklaşıyorlar denilebilse de, Gezi Parkı Olayları'nın artık üzerine gidilmemesi gerektiğini dillendirenler, 'birtakım suçlar cezasız kalsın' demeye getiriyorlar aslında.
Devletin, hayatını kaybedenlerin, yaralananların yanında kamu ve özel mülkiyetle ilgili yüz milyonlarca liralık zararın da hesabını sorması gerektiği, çok açık.
Gezi günlerinde, 'ey iktidar, müdahale etmeyi bırak ve bir şekilde kenara çekilerek başına geleceklere razı ol' modunda davrananlar, şimdilerde 'Gezi Olayları'nda ne olmuşsa olmuş, bırakın artık tertipleyen ve teşvik edenlerin peşini' diyorlar. Bunun mümkün olmayacağını bile bile hem de…
Olayların ne kadar vahim olduğunu bilseler de, meseleye iktidar düşmanlığı penceresinden bakanlar, Gezi'nin bastırılması sebebiyle hayal kırıklığı yaşamışlardı. Ümitleri iktidarın bir şekilde alaşağı edilmesiydi ve bunu Avrupa Birliği'nin yapabileceğini umacak kadar da beyinsizdiler.
Arzu ettikleri gibi bitmemesi sebebiyle Gezi Süreci'nin iktidar tarafından 'iyi yönetilmediği' iddiasına sarılanlar, şimdilerde de başlatılan Gezi soruşturması sebebiyle rahatsızlık içindeler.
Hiçbir gerçeğin gizli kalmaması ve suç işleyenlerin de karşılığını bulması gerektiği şeklindeki esasları en çok kendileri savunuyorlar oysa…
Hesapları o zaman da yanlıştı, şimdi de…