Gezi Olayları'nı bütün dertleri yeşillikleri korumak olan masum birtakım gençlerin çıkardığına olan inancını halen korumakta olan vardır muhakkak. Birilerinin esas maksatlarını gizlemek için oluşturdukları algılarıngerçeklerin yerine ikame edildiğibir ülkede yaşıyoruz çünkü.
Algılara önem verenler, Gezi Olayları'nın bir aşamasında taleplerini bildirmek üzere Ankara ile görüşenlerin Kanal İstanbul, 3. Havalimanı, Yavuz sultan Selim Köprüsü gibi konuları gündeme getirmelerini de, .başka türlü algılar sebebiyle makul bulmuşlardır zaten. Bu süreçte eylemcileri makulolmaya, kırıp dökmekten veyağmalamaktan vazgeçmeyeçağırmamış olmalarının da unutulduğunu zannediyorlardır muhakkak...
Emniyet ve yargı üzerinden yapılmaya çalışılan bir darbe olduğu konusunda kimsenin şüphesi kalmamış olması gereken 17-25 Aralıkmeselesine bakışlarında flulukhakim olanlar da var halen. Açıkça dile getiremiyor olsalar da, yapılan girişime bahane olarak gösterilenlerin doğru olması gerektiğini düşünüyor, hatta temenni ediyorlar içten içe.
15 Temmuz, ülkemizle alakalı çeşitli hesapları olan birtakım mihraklarınFET Ö üzerinden bizleri teslimalma girişimi, hepimizin gözleriönünde yaşandı. Akla gelebilecek bütün şüphelerden ari olarak hem de...
Ancak yaşanan o vahim olayın aslında bir senaryo olduğunu iddia etmekle başlayıp, bu saçmalık alıcı bulmayınca da kontrollü darbe iddialarınasarılanlar oldu.
Bütün bunlar ve bunlarla benzer garipliklerin arka planında, haketmedikleri halde vaktiyle buülkeyi yönetme mevkiindebulunanlar ve beraberindekilerintravmaları yatıyor aslında. Ülkeye mutlaka kendilerinin hükmetmesi gerektiğine olan inançlarını halen muhafaza ediyor bu kesim mensupları.
MUTLAK SUÇSUZ... Reel olarak karşılığı olmayan bu hükmetme beklentisinin ete kemiğe bürünebilmesi için, iktidardaki kadronun kenaraçekilmesi gerektiğini düşünüyor ve bu gayeye hizmet ettiklerine inandıkları her türlü girişime gönüllü asker yazılıyorlar.
İktidardaki kadroya zarar verebileceğini düşündükleri bugirişimler, doğrudan ülkemizi vemilletimizi hedef alıyor olsa bile,destekçiler açısından değişenbir şey yok. Önemli olan, düşman olarak gördükleri kadronun işbaşından çekilmesi sadece. Bunun için ülkemizin ödemek zorunda kalabileceği yüksek faturalar da umurlarında bile değil...
Büyükada'da birtakım karışıklıklar tezgahlamak üzere toplandıkları düşünülen ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan kişiler, Almanların her nedense sıkı bir şekilde korumaya çalıştıkları bir gazeteci, ABD konsolosluğunun kendisinediplomat statüsü vermediği haldetelefonunu diplomatik kabulettiği 'yerel görevli' ve son olarak ta, isminin önüne değişik sıfatlar getirilen Osman Kavala...
Bunların her birisi ile ilgili adli süreç devam ediyor. Ancak, sureta haktan gözükenlerin de aralarında bulunduğu birileri, ısrarlı bir şekilde bukişileri 'mutlak suçsuz' ilanediyor. Bununla da yetinmiyor ve 'Türkiye'nin kendi ayaklarına sıktığını' iddia ediyorlar.
Belli ki, birileri hemen hermeselede devleti 'olağan şüpheli'görme eğiliminde. Kim olurlarsaolsunlar, takibata uğrayanlarınherhangi bir hata yapmış olabileceğiihtimalini göz ardı ederek, devletkuruluşlarının attığı her adımın'yanlış' olduğunu kabul etmek,yaygın bir tavır haline gelmiş durumda.
Masumiyet karinesi, yani aksi ispat edilene kadar kimsenin 'suçlu' ilan edilmemesi gerektiği, tamam. Ama adli sistemin haklarında işlemyapma ihtiyacı hissettiği insanlarıdoğrudan 'suçsuz' ilan etmekneyin göstergesi acaba?..
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz. Ayrıntılar için lütfen tıklayın.