Cumhurbaşkanı adayları ve ittifaklar netleşirken seçim dönemi söylemleri yeni bir düzleme geçiyor. Bir yanda her şeyin söylendiği hatta aynı ittifaktakilerin birbirini kıyasıya suçladığı sahnelere şahit oluyoruz. Ancak sözlerle eylemler uyuşmuyor, yani siyaseten zevahir kurtarılıyor. Diğer yandan, seçmenin iradesine dayatmada bulunan aşırı söylemler birer birer sahaya sürülüyor. Muhalefet kesiminde tehditler, mahalle baskıları, ümit ile rövanş arzusunun karışımı öfke hissiyatı giderek birbirine karışıyor.
14 Mayıs seçimleri seçmenin siyasi-ideolojik ayrımları ve kapışmaları anlamlandırmakta zorlanacağı bir seyre yöneliyor. Şimdiden
"pusu, dayatma, terörün gölgesi" gibi suçlamalar Millet İttifakı'nın iki büyük partisi arasındaki çekişme için kullanılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Kılıçdaroğlu arasında geçeceği görülen adaylık yarışının son günlerinde ne gibi sert söylemler üretilebileceğini kestirmek kolay değil.
***
Malum, HDP cumhurbaşkanı adayı çıkarmayarak Kılıçdaroğlu'nu işaret etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a oy vermeyi yüksek sesle "Kürtlere düşmanlık" olarak niteleyen HDPlilerin bir de açıktan "Kılıçdaroğlu'na oy verin" demesine gerek yok. "Halkımız demokrat adayı biliyor" şifresi ile konuşmak Kılıçdaroğlu'nu rahatlatmak ve Millet İttifakı'nın milliyetçi seçmeni nezdinde zevahiri kurtarmaya yönelik çabalar.
Kandil'in elebaşlarının Millet İttifakı'na yönelik olumlu cümleleri de benzer bir pozisyonu gösteriyor.
HDP'nin 11 maddelik tutum belgesindeki talepler ile Millet İttifakı'nın politika önerileri belirli bir ortak zemin oluşturuyor. Kayyum uygulamasına son vermek, yerel yönetimlere yetki devri, KHK'lıların serbest bırakılması ve diğerleri. Bu ortamda
PKK ve FETÖ'nün Cumhur İttifakı'na düşmanlığı açıkken bu çevrelerin Kılıçdaroğlu'nun kazanması için çabalayacaklarını öngörmek için siyasetle çok yakından ilgilenmeye bile gerek yok.
***
Muhalefet, partiler seviyesinde bir araya gelirken seçmenin bu işbirliğini tümüyle benimsemesi beklenmemeli. 6'lı Masa partileri için geçerli olan bu belirsizlik ve kaçış hali şimdi HDP'nin
Kılıçdaroğlu'na desteğiyle muhafazakâr-milliyetçi seçmen için daha da mümkün hale geldi.
İyi Parti'nin önde gelen isimlerinden Yavuz Ağıralioğlu'nun Millet İttifakı ve Kılıçdaroğlu'na getirdiği "masada pusu kurulması", "devletin şerefli makamlarının bölücülerin pazarlığı haline getirilmesi" ve "adaylık sürecinin içerisinde cumhurbaşkanlığı makamının HDP gölgesinde kalması" gibi eleştiriler partisinin tabanındaki rahatsızlığı yansıtıyor. İlginç olan benzer şeyleri söyleyerek masayı terk eden ancak baskı ile geri dönen
Akşener'in suskunluğu. Ağıralioğlu'nun eleştirileri HDP ile yapılan gizli pazarlığa karşı çıkmakla alakalı. Bu cümleler, ihanete uğramaya ve ülkeye karşı bir ihanetin işlendiğine dair hissiyatın cümleleri.
Temposu artan seçim dönemindeki en dayatmacı söylemelerden birisi
HDP'li Ahmet Türk'ten geldi: "Bu iktidara destek verenler Kürt halkına düşmanlık ediyor, bu ahlaksızlıktır. Hiçbir Kürt'ün bu iktidara oy vermek, desteklemek gibi bir hakkı yoktur." Kürt sorununun temel sorumlusu olarak görülen CHP'nin genel başkanına destek verilebilir. Ancak Cumhuriyet tarihinde Kürtlerin kimliklerine dair en ileri reformları yapan Erdoğan'a oy verilemez, öyle mi? Bu yaklaşım dayatmacı olmakla kalmaz; ırkçı ve ayrımcıdır. PKK-HDP çizgisinin totaliter milliyetçiliğinin dışa vurumudur.