Seçim döneminin ana siyasi tartışmasının 6 Şubat depremleri olacağında herkes hemfikir.
Muhalefet depremden sonraki iki günün AFAD performansı üzerinden ağır eleştirileri en başından itibaren eksik etmedi.
Arama kurtarma yapılan günlerde milli dayanışma adına bile olsa Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söyleyen CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, "asrın felaketi Erdoğan" diyerek eleştiri çıtasını en yükseğe koydu.
Bir süre sonra Akşener ve 6'lı masadaki diğer ortakları buna katıldılar.
Bazı muhalif çevreler sosyal medyada "devletin enkazda kaldığına" dair dezenformasyon kampanyaları statlarda "hükümet istifa" protestoları ile yeni bir toplumsal dalga üretmeye çalışıyor.
Bu dalganın demokrasi, ekonomi ve deprem eleştirilerini birleştirerek iktidar aleyhine "Cumhuriyet'in ikinci yüzyılı" ortamı oluşturması hedefleniyor.
6 Şubat öncesinde seçim kampanyalarının "Türkiye Yüzyılı" ve "ikinci yüzyıl" kavramlaştırmalarının rekabetine sahne olacağını yazıyordum.
Hem iktidar ve hem muhalefetin "çok kritik" gördüğü 2023 seçimlerinde bütün alanlarda Türkiye'nin bir yüzyılın "toplu bir muhasebesine" girebileceğini belirtiyordum.
Depremin tetiklediği siyasi-duygusal ortam bu muhasebenin sert bir kavgaya dönme ihtimalini büyütüyor.
***
Bugünlerde 6'lı masaya kendi ismini dayatmada son aşamaya gelen Kılıçdaroğlu, depremin ikinci gününde bahsettiği "kavga etme" niyetinde yalnız değil.
Şimdilerde muhalif kesimin yorumcuları deprem vesilesiyle bir kez daha önümüzdeki seçimleri "hayat memat sorunu" olarak gördüklerini tekrarlıyorlar.
Cumhur İttifakının kazanması durumunda "katı otoriter rejimin tam anlamıyla yerleşeceğini ve demokratik bir rejimin belirsiz bir süre için hayal bile edilemeyeceğini" ileri sürmekteler.
Akademide Türkiye'yi "rekabetçi otoriterlik" literatürü ile karalayan bu muhalif yaklaşım demokrasi ve depremi birleştirerek "beka" korkusu üretiyor.
Böylece Türkiye'nin hem devlet hem demokrasi kapasitesi mahkûm edilmek isteniyor.
Muhalefet, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı "gerçek afet" olarak nitelemekle depremin getirdiği "korkuyu" iktidarın üzerine yansıtmak istiyor.
İktidar şimdilik muhalefetin ağır "beka sorunu" diline karşılık vermiş değil.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, deprem gören şehirlerimizdeki toparlama ve yeniden inşa faaliyetlerini takip ediyor.
Dün depremin çok büyük yıkım oluşturduğu Adıyaman'da "sarsıntıların yıkıcı etkisi, olumsuz hava şartları, hasar gören altyapının getirdiği zorluklar sebebiyle maalesef ilk birkaç gün Adıyaman'da arzu ettiğimiz etkinlikte çalışma yürütemedik. Bunun için sizden helallik istiyorum" cümlelerini kullandı.
Bu yaklaşım daha önceki "bir yılda evleri tamamlayarak şehirleri yeniden kuracağız" sözünü tamamlıyor.
Böylece Erdoğan hem deprem bölgesini toparlama hem de Türkiye'yi risk ve afetlere hazırlama konusunu en iyi kendisinin yapacağını depremzedelerin yaralarını sararak anlatıyor.
***
6 Şubat depremlerinin geniş ölçekli yıkıcılığına herkes tanık oldu.
Muhalefetin bunun üzerinden ürettiği "beka" söylemleri siyasetin hararetini yükseltiyor ve daha da yükseltecek.
Kesin seçim tarihinin ve 6'lı masanın adayının belli olacağı mart ayının ikinci yarısından itibaren sert bir kampanya iklimi başlayacak.
Kılıçdaroğlu'nun bu saatten sonra 6'lı masanın adayı olmaması çok büyük bir sürpriz olur.
En güçlü aday adayından aday olmaya geçen Kılıçdaroğlu'nun önceki sert söylemlerini yumuşatmasını bekleyemeyiz.
Ortak adaylık için her sözün en ağırını söyleyen ve kavgacı muhalefette rekor kıran Kılıçdaroğlu yeni bir söyleme geçebilir mi?
Kendisinin tutarsızlığı hiç sorun etmediğini biliyoruz.
Ancak kamuoyu Kılıçdaroğlu'nun yıkıcı muhalefetini ve tehditlerini unutmayacak.
CHP'nin rövanşist duygularını Akşener veya masadaki diğer sağ partiler dindiremez.
Bu negatif algı ile CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun seçmene umut vermesi çok zor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "şehirleri yeniden inşa benim işim" diyebilecek bir tecrübeye sahip ve zaten deprem bölgesinde halen iş başında.
Depremin yaralarını sarmak ve bölgeyi ayağa kaldırmak için geceli gündüzlü çalışıyor. Muhalefet ise bir yandan aday arayışı ile meşgul diğer yandan toplumun sinir uçlarını tetikleyecek siyaset izliyor.
Seçim öncesi spor müsabakalarını bile kutuplaştırma siyasetinin bir aracı olarak görmekten geri durmuyor.
Bu, depremzedenin dertleri ile ilgilenmek değil, onlara umut vermek hiç değil.