TÜRKİYE yurdun dört bir yanını ağlarla ördü. Alt yapı yatırımları Cumhuriyet tarihimizin en büyük seviyesine geldi.
Hatta bu alanda rekor kırıldı.
Karayolları, demiryolları, havayolları, taşımacılığında muazzam adımlar atıldı.
Dağlar delindi, tüneller açıldı.
Denizlerin altına karayolu yapıldı. Denizlerin üzerine raylı sistemlerle köprüler inşa edildi. Yepyeni limanlar start aldı. 2000li yılların başlarında hayal edemeyeceğimiz bir altyapı sistemi kuruldu.
Tüm bunlar ne anlama geliyor? Sorunun cevabı benim de öğrenim gördüğüm İktisat Fakültelerinde ders olarak anlatılıyor. Bir ülkede altyapı, ulaşım yoksa üretim de asla olmaz. Yolun olmadığı yere fabrika kurulmaz. Son yıllarda hayata geçirilen bu muazzam alt yapının semeresini ve asıl dönüşünü 10 yılsonunda alacağız.
Şimdiden büyük işaretlerini almaya da başladık. 2000 yılında Türkiye'nin ihracatı 27 milyar dolardı. Yılsonunda bu hızla gidersek ihracatta 250 milyar doları yakalayarak tarihimizin en büyük rakamına ulaşacağız. 10 yıl sonra bu alt yapıyla 500 milyar dolarlık rakamlara ulaşmak da artık hayal değil.
İşte bu tablo birilerinin uykularını kaçırıyor. Bizim bu yıl 250 milyar dolarlık ihracat yapmamız demek, başkalarının pastasından bu oranda pay almamız anlamına geliyor. Düne kadar süt tozu yardımını kurtuluş olarak gören yokluklar ülkesi Türkiye'den, bugün 250 milyarlık dolarlık ihracatla dünya arenasında "Ben de varım" diyen bir Türkiye'ye gelmek haliyle sömürgecileri ürkütüyor. Lüksemburg'dan gelecek 1 milyon dolarlık yardıma avuç açıp, geldiğinde "Hurra" çekerek, "Kurtulduk" diye atılan manşetleri görmüş, yaşamış ve boynu bükülmüş bir nesil olarak hala hayattayız. Şimdi muhtaç ülkelere koşan bir Türkiye'nin muazzam dönüşümünü de haliyle en iyi biz anlıyoruz.
Sadece bununla da kalmadık tabii... Sultan Abdülhamid Han'ın 100 yıl önce söylediği "En büyük sıkıntımız Batı sırtlanlarının geçiş yolunda olmamızdır" şeklindeki sözlerini 100 yıl sonra fırsata çeviren bir ülke haline geldik. Azerbaycan, Rus doğalgazından tutun Irak petrollerine kadar boru hatlarıyla Avrupa'nın adeta vanası olduk. Akdeniz'de bulunan petrol ve doğalgazın en ucuz geçiş hattı olarak gösterilen tek ülke de Türkiye. Dünyanın fabrikası haline gelen Çin'in satmak için ürettiği trilyonlarca dolarlık malın da en büyük geçiş yolu yine biz olduk.
Pekin'i Londra'ya bağlayan yol İstanbul'dan geçiyor.
Türkiye bu tarihi gelişmeleri öngörerek son yıllarda dış politikada da atağa kalktı.
Azerbaycan'dan başlayıp, Türkmenistan'a, Afganistan'a, Çin sınırına kadar uzanan yelpazede Yumuşak gücüyle, gerekirse de Sert gücünü kullanarak hem koridorlar açtı, hem de İpek yolu üzerinde muazzam bir oyun kurucu haline geldi. Balkanların gözünü tamamen Ankara'ya çevirmesine yol açtı. Bununla da yetinmedi Libya, Sudan, Somali üzerinden Afrika'ya kapılar açtı. Nijerya, Çad, Nijer, Senegal, Cezayir, Mali, Moritanya gibi ülkelere bir "Ağabey" olarak girerek ekonomik ağlar ördü.
İçimizde batı sevdalısı "Ne işimiz var dışarıda" diyenlere inat, geleceğimizin en büyük köprülerini kurdu.
Düne kadar her dediğine boyun eğdiğimiz, gıkımızı çıkaramadığımız Batı'nın sırtlanlarını, geçiş yollarımızla, dünyadaki unuttuğumuz YUMUŞAK GÜCÜMÜZLE Türkiye'ye bağımlı hale getirdik. Almanya Başbakanı Merkel'in, Yunanistan'ı yönetenlere önceki gün "Türkiye ile iyi geçinin" demesi boşuna değil.
Ankara'yı kaybedecek Batı, yüzlerce milyar dolarını toprağa gömecek hale dönüşüyor. Bunu görüyor ve biliyorlar. Türkiye'nin 100 yıl sonra Batı'ya ülke çıkarları için artık gerektiğinde "Hayır" demesi, rest çekmesi boşuna değil.
10 yıl sonra başka, 20 veya 50 yıl sonra bambaşka bir Türkiye olacak. Bugünkü haliyle dünyada artık oyun kurucu bir ülke olarak gösterilen Türkiye, on yıllar sonra ne hale gelecek siz düşünün. İçerideki kısır çekişmelerden dolayı bunları düşünmeye fırsat bırakmıyorlar. Ancak emin olun ki onlar dışarıda her gün geleceğin Türkiye'sini konuşuyorlar. Bize olan bağımlılıkları her geçen gün arttığı için "Kolay yönetilebilir eski Türkiye" hayalleriyle yaşıyor, planlar yapıyor, muhalefetin bu ülkede seçimi kazanması için maddi manevi her şeyleriyle destek olup yırtınıyorlar.
Darbe dahi her yolu denediler Ankara'yı alamadılar. Seçimde Erdoğan'a kaybettirmekten başka seçenekleri kalmadı.
"Türkiye'de muhalefete destek vererek Erdoğan'ı indireceğiz" diyen ABD Başkanı Biden'dı.
Başkan Erdoğan ile dün bir araya gelip 65 dakika görüşmesine ben bu gözle gülümseyerek baktım. Aslında 20 dakika görüşmeleri planlanmıştı. Ama bir türlü indiremediğin ile yüz yüze gelmek ve kabına artık sığmayan bir Türkiye varsa...
20 dakikaya sığar mıydı?