Mahmut Paşa kimdir? Mahmut Paşa ölümü nasıl? İşte, Mahmut Paşa’nın tarihteki yeri
İkinci Abdülhamid zamanında devlet adamlığı yapan Mahmut Paşa kimdir? Mahmut paşa ölümü nasıl oldu? Payitaht Abdülhamit dizisinde yer alan karakterlerden birisi olan Mahmut Paşa tarihteki yeri araştırılmaya başlandı. İkinci Abdülhamid zamanında saltanat baskısı aleyhinde bulunmakla ve Asaf mahlâsı ile şiirler yazmakla tanınmış Mahmut Paşa’nın son yılları Avrupa’da sürgünde geçmişti.
Mahmut Paşa kimdir? Tarihi dizi Payitaht Abdülhamid ile yeniden gündeme gelen Mahmut Paşa tarihteki yeri nedir? Mahmut paşa ölümü nasıl? 'Halil Paşazade Mahmud Celâleddin Bey" ibaresi, ebced hesabıyla doğum tarihini verir. İkinci Abdülhamid zamanında saltanat baskısı aleyhinde bulunmakla ve Asaf mahlâsı ile şiirler yazmakla tanınmış Vezirlerdendir. Gürcü Damat Halil Rifat Paşa'nın oğludur. Prens Sabahattin ile Prens Lütfullah'ın babasıdır. Özel bir eğitim gördü. Fransızcasının gelişmesi için Paris konsolosluğunda görev verildi.
MAHMUT PAŞA HAYATI
Şiirlerinde kullandığı "Âsâf" mahlasını kendisine Manastırlı Fâik Bey vermişti. Eserlerinde ayrıca Dâmad Mahmud ve M. Asaf takma adlarını da kullandı. Asıl adı Mahmud Celaleddin olup Sultan Abdülmecid'in kızı ve II. Abdülhamid'in kız kardeşlerinden Senîha Sultan'la evliliğinden (5 Aralık 1876) olduğundan Damad Mahmud Paşa olarak tanındı. İki yaşında yetim kaldığından babasının kâhyası Ali Kemâlî Paşa'nın nezaretinde büyüdü.
İlk tahsilinden sonra genç yaşta Sadaret Mektûbî Kalemine, daha sonra Âmedî Odasına memur olarak alındı. Paris Elçiliğinde görevlendirildi. Dönemindeki Halidiye tarikatı şeyhlerinden Feyzullah Efendi'ye bağlandı.
Sarayda çeşitli memurluklarda bulunduktan sonra Şûra-i Devlet (Danıştay) üyeliği, Dahiliye Nazırlığı (1877-99), Sadık Paşa Kabinesinde Adliye Nâzırlığı (1878) yaptı.
Abdülhamid ll'yi tahttan indirerek Murat V'i tahta çıkarmayı amaçlayan Kleanti Skalyeri-Aziz Efendi komitesi ile ilişkisi olduğu gerekçesiyle görevinden alındı. Daha sonra bu komiteyle ilişkisinin olmadığı anlaşılınca atandığı Evkaf nazırlığı ve Şûrayı devlet üyeliğini kabul etmedi.
Sonra tekrar Şûrayı Devlet Âzalığına dönmüş ve Abdülmecit ile o zamanki devlet adamlarının kötü idarelerini tenkit ettiği için ondan sonra iş başına getirilmeyerek uzun zaman köşklerinde ve yalılarında menkûp, fakat müreffeh bir tarzda yaşamıştır.
Memleketteki haksızlıklara, hele kendisinin daima casuslarla sarılı olmasına dayanamayarak oğulları Prens Sabahaddin ve Lûtfullah ile Avrupa'ya kaçtı (1899). Paris ve Londra'da, Jön Türkler'le birlikte siyasî faaliyetlerine devam etti, Jön Türk Kongresinde fahri başkanlık yaptı, bunun üzerine rütbesi geri alınarak idama mahkûm edildi.
Son yılları Avrupa'da sürgün hayatı biçiminde geçti. Marsilya'dan Cenevre'ye geçti, İsviçre'de çıkarılan Osmanlı gazetesini İngiltere'ye, Folkeston'a taşıyarak dağıtılmasını sağladı. Jön Türkler arasındaki liderlik mücadeleleri ve dönen entrikalar nedeniyle yurda dönmesi için yapılan uyarılar üzerine İngiltere'den ayrıldı.
Mısır Valisi Abbas Hilmi Paşa'nın davetiyle önce Kahire'ye, daha sonra Korfu ve Roma'ya geçti. Hastalığı sebebiyle Brüksel'e gitti. Sultan Abdülhamid tarafından İstanbul'a getirilmek istendi. Ancak oğulları 1903'te (onun adına) Brüksel'de ölmeyi tercih ettiğini duyuran bir beyanat verdiler.
Öldüğünde, önce Paris'te Pere-Lachaise Mezarlığına gömüldü. Oğlu Prens Sabahaddin, II. Meşrutiyet'ten hemen sonra yurda dönerken babasının kemik kalıntılarını yanında getirdi ve Eyüp Sultan civarındaki babasının mezarı yanına gömülmesini sağladı.