Umutsuz yaşanmıyor Nazım!
49 yıl geçmiş öldüğünden bu yana. Türkiye’nin şüphesiz ki en büyük şairi. Usta, aşık, memleket sevdalısı. Değeri zamanı geçince anlaşılan, ülkesinin kalbi kırık yazarı.
- Yaşam
- Giriş Tarihi: 03.06.2012 | 00:00
- Güncelleme Tarihi: 03.06.2012 | 12:52
Nazım Hikmet, ölüm yıldönümünde daha 'sesli', daha 'büyük harflerle' anılıyor. Geçen yıl Nazım'ı anma törenlerinde bir ilk yaşanmıştı. Yıllar yıllar sonra gelen geç bir vefadan başka bir şey değildi elbet. Ama olmuştu.
Türkiye'den Moskova'ya mekik dokuyan şair, ikinci memleketi olarak benimsediği bu Rus kentinde mezarının başında anılırken törene ev sahipliğini Türk büyükelçisi yapmıştı. Ayrıca gökyüzüne beyaz güvercinler bırakılmıştı. Ki uçsunlar, Nazım'a haber salsınlar bir kez daha 'bahar geldi' diye… Memleketime!
Nazım ve son aşkı Vera...
Nazım, usul usul okşadığı Varna vapurundan izlemiştir belki de bu uzak sahneleri… Yanmıştır yine elleri, bir çocuk gibi sevmiştir bize uzaktan bakan vapurunu. Orada da şiirler yazıyor olmalı. En sıcak, en memleket dolu, hüzün, aşk, umut ama illa ki umut dolu. Ne de olsa Nazım, "Umutsuz yaşanmıyor" diyecek kadar sevmiştir hayatı. En karamsar anlarda bile bir çıkış yolu bulduğu şiirleriyle 'aydınlık, güneşli günler' getirmeyi vaat etmiş, en azından hayal etmiştir.
Onun umutlarından yoksun bir ülkede yaşamak, keder verici. Nazım gibi duyarlı, kalemiyle dağlar, denizler yaratan yazarlarda bile yok o umuttan eser. Zamanı umutsuzluk sarmış. Nazım yaşasa, böyle mi olurdu acaba?
Onun şiirleriyle geçen çocukluğum, babamın kitaplığındaki Nazım'lar, henüz 16′larımda sahnede izlediğim Kuvayi Milliye Destanı, mavi gözlü dev bir adamın hayatımdaki yerinin ne kadar büyük olduğunu söylüyor bana. Piraye'si, Münevver'i, Vera'sı, hayatının tüm 'kızıl saçlı bacıları' , 'minnacık kadınları'yla onu bir kez daha anmak, çok sevdiği İstanbul'undan el sallamak boynumun borcu.
Bahçende 'hanımelleri' açsın, Nazım. Peki, kaç gün sürer, "yirmi birinci yüzyılda ölüm acısı?"