Türk dünyasının usta kalemi: Cengiz Aytmatov
İkinci Dünya Savaşı'nın yokluk yılları... Şartlar zor... Yaşama tutunmaya çalışmak daha zor... İşte o yıllarda dünyaya gözlerini açtı... Cengiz Aytmatov... Bişkek'e bağlı Talas Vadisi'nde yer alan Şeker Köyü'nde doğdu. İlerleyen yıllarda sadece kırgızistan değil tüm dünyada kabul gören ve taktir edilen bir edebiyat değeri olacaktır.
Babası at yetiştiricisiydi. Çocukluk yılları ikinci dünya savaşının yokluk zamanlarına rastladı. Kolhoz tarlalarında çalıştı.
Çevresini, tabiatı, insanları o yıllarda tanımaya başladı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bütün yetişkinler savaşta oldukları için henüz on beş yaşındayken köyü sovyetinde sekreterlik yaptı,tarım makinalarının hesaplarını tuttu.
Bütün ülkeyi, Kazakistan'ı dolaştı. Aynı zamanda da bir gazeteci sıfatıyla çalışıyor,sürekli gözlem yapıyordu. Pek çok genç nesil gibi halkından uzaklaşmadı, insanına daha da yakınlaştı. Kırgız gazetelerindeki yazıları, redaksiyon servislerinde aldığı görevler, muhabirlik faaliyetleri onu yavaş yavaş edebi dünyaya hazırlıyordu. Akıcı uslubu, kurgudaki başarısı ön araştırmalarıyla pekişti.
Aytmatov'un ilk eseri, 1952 yılında pravda gazetesi'nde yayınlanan gazeteci Cyuda'dır. Bu hikayeyi, 1957 yılında yayımlanan yüzyüze takip eder. 1956-58 yılları arasında Moskova'da Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne devam eden yazarın cemile adlı hikayesi 1958 yılında yeni dünya dergisinde yayınlanır. Aytmatov şöhreti, bu eserinin Fransız şair Louis Aragon tarafından Fransızca'ya çevrilmesi ile yakalar. Aragon bu hikayeye yazdığı önsözde Cemile hikayesi için "dünyanın en güzel aşk hikayesi" ifadesini kullanır.
"İnsan her şeyi anlatamaz. zaten kelimeler de her şeyi anlatmaya yetmez" diyen Aytmatov 1963 yılında, ilk öğretmen, deve gözü, Cemile ve Selvi Boylum Al Yazmalım adlı hikayelerinden oluşan steplerden ve dağlardan hikayeler adlı kitabıyla Lenin Edebiyat Ödülü'nü kazanır. Selvi Boylum Al Yazmalım Türkiye'de sinemaya uyarlanır ve klasikler arasına girer
70'li yıllarla birlikte yazarın geleneksel motif, efsane ve masallara yaklaşımı çok özel renkler kazanmaya başlar. Gerçekle masalın dünyasını nasıl birleştirdiğini anlatır eselerinde...
Her iki dünyayı ve her iki insan tipini çok iyi tanıyordu usta yazar.. Süpeyçi adlı hikayesinin kahramanı baraj mühendisi beknazar ve Beyaz Yağmur'un kahramanı Zeynep alışılagelmiş hayatı temsil eder.
Cengiz Aytmatov, "dişi kurdun rüyaları" ve "elveda gülsarı" romanlarında, yalnız insanların değil, hayvanların da psikolojisini başarıyla anlatır. Romanlarında kurt ve at gibi hayvanlara da yer vermiş, onlara insani özellikler atfetmiş ve bunda da başarılı olmuş dünyadaki sayılı yazarlardan biri olur.
Sovyetler Birliği dağılınca yeni bir dönem başlar. Kırgızistan, Türk dünyasının ayrılmaz bir parçası haline gelir. Kırgızistan'ı tanıyan ilk ülke Türkiye olur. Türk dünyasının sağlamlaştırılması, gelişmesi için atılan adımların önemli bir parçası olur Cengiz Aytmatov...
Özellikle kültür alanındaki türk işbirliğinin, entegrasyonun daha da gelişmesi öncelikli hedefi olur. Vefatından sonra bile Türkçe, ortak dil olarak yine de Türk işbirliğinin gelişmesi için katkıda bulunur.. Ortak Türkçe teklifi ve bunun İstanbul Türkçesi olması gerektiğini savunur başarılarla dolu hayatı boyunca...
Kırgızistan'ın milli yazarı Aytmatov 15 yıl Avrupa'da SSCB ve bilahare Kırgızistan'ın büyükelçiliğini de yapar Avrupa Birliği, NATO, UNESCO ve benelüks ülkelerinde görev alır. Türk dünyasının dünyaca tanınmış Kırgız yazarı Aytmatov, 9 Haziran 2008'de vefat etti.
Ünü ülkesinin sınırlarını aşan Cengiz Aytmatov, doğup büyüdüğü Kırgızistan coğrafyasının kültür damarından ve binlerce yıllık geçmişi olan gelenek ırmağından beslenerek, özgünlüğü, otantikliği, insanı yüreğinden yakalayan üslubu ile yüzyılın yazarları arasına girer... Beyaz gemi adlı romanında kaleme aldığı "Atalarının adlarını, kim olduklarını unutanlar, kötülük yapmaktan utanmazlarmış. Çünkü o zaman insanın nasıl biri olduğunu ne çocukları bilirmiş ne de çocuklarının çocukları." sözleri aslında felsefesini tam anlamıyla ortaya koyar.
Türk dünyasının usta kalemi Aytmatov, ölmeden önce yaptığı son konuşmasında Türk dünyasının tekrar canlanarak, ortak kültürüne sahip çıktığını söyler. Türkiye'ye gelen ilk kırgız olan usta kalem kendisini evinde gibi hissettiğini de özellikle vurgulardı.