Hukukçu Avukat Pınar Hacıbektaşoğlu: İstanbul Sözleşmesi, bütünüyle kadını ve aileyi korumadı
Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldı. Peki, İstanbul Sözleşmesi kadını korudu mu? Sözleşmenin perde arkasında neler var? A Haber’de yayınlanan Gündem Özel programına katılan Hukukçu Avukat Pınar Hacıbektaşoğlu, “İstanbul Sözleşmesi, bütünüyle kadını ve aileyi korumadı” dedi.
Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden ayrılması gündemde büyük yer edindi. Bu önemli karar A Haber'de masaya yatırıldı.
Gündem Özel programına katılan Hukukçu Avukat Pınar Hacıbektaşoğlu, bu anlaşma öncesinde ve sonrasında yaşananları yorumladı.
Ortaya çıkan tablo ve kargaşa hakkında Hacıbektaşoğlu, "Sözleşmeye karşı çıkanlar ile bu sözleşmeyi sonuna kadar kurtarıcı olarak görenlerin aslında bunun ile ilgili uygulamada çıkan hatalara karşı bir özeleştiri yapmıyor olmalarından kaynaklandı." dedi.
Pınar Hacıbektaşoğlu, "2012 yılında biz bu sözleşmeyi imzaladık. 2012 yılına kadar aile kurumu pirüpak mıydı? Boşanma davaları hiç mi yoktu? 2012'den sonra cinayetler azaldı mı? Boşanmalar azaldı mı? Hayır. Peki, o halde İstanbul Sözleşmesi bütünüyle kadını korudu mu veya aileyi? O da hayır. Bunun nedeni bize sunulan sözleşmede bunu kendi DNA'mıza göre uyarladık mı, uyarlamadık mı? Sözleşmenin uygulana alanını belirleyen 6284'ün uygulanmasıyla ilgili oturup burada bir hata yapıyoruz. O hata da şu; Bugün 400'e yakın kadın öldürüldü diyoruz geçen sene itibarıyla! 400 kadının 300'ünün ölüm nedenlerine baktığımızda, ya evliliğin boşanma süreci ya boşanmadan önceki hali, ya boşanma anı ya da boşanmadan sonraki hali." şeklinde konuştu.
Tek taraflı düşünenlere eleştiri getiren Hacıbektaşoğlu, "Biz bir türlübu feminist gruplara, derneklere ve CHP'nin Meclis'teki o katı çözümden ziyade iktidarı kadın cinayetleri üzerinden "müsebbibi sensin" gayreti nedeniyle hiç bunu konuşmaya bile cesaret edemedik." mesajını verdi.
BAŞKAN ERDOĞAN İMZALADI
Resmi Gazete'de yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararı ile Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasını taşıyan kararda şu ifadeler yer aldı:
"Türkiye Cumhuriyeti adına 11/5/2011 tarihinde imzalanan ve 10/2/2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3'üncü maddesi gereğince karar verilmiştir."
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN GEÇMİŞİ VE İÇERİĞİ
Resmi Gazete'de 8 Mart 2012'de yayımlanan İstanbul Sözleşmesi, Avrupa Konseyi üye devletleri ile bazı ülkeler tarafından imza altına alındı. Sözleşme, onay yeter sayısına (10) ulaştığı 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi.
Sözleşmede, "kadına karşı şiddet", "aile içi şiddet", "toplumsal cinsiyet", "kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet" ve "mağdur"un tanımı ayrı ayrı ele alınırken, "kadın" teriminin 18 yaşından küçük kızları da kapsadığı ifade edildi.
Sözleşmedeki bazı kavramlar ve tanımlamaları şu şekilde geçiyor:
"Kadına karşı şiddet: Kadınlara karşı bir insan hakları ihlali ve ayrımcılık anlaşılacak ve bu terim, ister kamu ister özel yaşamda meydana gelsinler, söz konusu eylemlerde bulunma tehdidi, zorlama veya özgürlüğün rastgele bir biçimde kısıtlanması da dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik zarar ve acı verilmesi sonucunu doğuracak toplumsal cinsiyete dayalı tüm şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.
Aile içi şiddet: Eylemi gerçekleştiren, mağdurla aynı ikametgahı paylaşmakta olsun veya olmasın veya daha önce paylaşmış olsun veya olmasın, aile içinde veya aile biriminde veya mevcut veya daha önceki eşler veya birlikte yaşayan bireyler arasında meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik şiddet eylemleri olarak anlaşılacaktır.
Toplumsal cinsiyet: Herhangi bir toplumun, kadınlar ve erkekler için uygun olduğunu düşündüğü sosyal anlamda oluşturulmuş roller, davranışlar, faaliyetler ve özellikler olarak anlaşılacaktır.
Kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet: Bir kadına karşı, kadın olduğu için yöneltilen veya kadınları orantısız bir biçimde etkileyen şiddet olarak anlaşılacaktır.
Mağdur: A ve b fıkralarında belirtilen davranışlara maruz kalan herhangi bir şahıs olarak anlaşılacaktır.
Kadın: 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır."
12 BÖLÜM 81 MADDE
Amacı, "Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmayı hedef edinmek" şeklinde belirlenen İstanbul Sözleşmesi, 12 bölüm 81 maddeden oluşuyor.
Şiddete maruz kalanlara yönelik destek ve buna karşı tedbir alma, cezalandırma gibi birçok konuda tarafları yükümlülük altına alan sözleşmede, kadınlarla erkekler arasında "de jure" ve "de facto" eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına karşı şiddetin önlenmesinde temel bir unsur olduğuna işaret ediliyor.
Sözleşmede, kadına karşı şiddetin, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğu ve bu eşit olmayan güç ilişkilerinin, erkeklerin kadınlara üstünlüğüne, kadınlara karşı ayrımcılık yapmalarına ve kadınların tam anlamıyla ilerlemelerinin engellenmesine yol açtığı belirtilerek, kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığı gibi birçok konuda taraf ülkelerde görüş birliği oluştuğu vurgulanıyor.
Sözleşme, "kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi" üzerine şekillenirken içeriğindeki bazı maddelerde yer alan terimler, bazı STK, akademisyen, gazeteci ve hukukçuların tepkisine neden oluyor.
İstanbul Sözleşmesi'nin "Temel haklar, eşitlik ve ayrımcılık yapılmaması" konusunu düzenleyen 4. maddede geçen "cinsel yönelim" ve "toplumsal cinsiyet kimliği" ifadeleri, özellikle kamuoyunda tartışmaların odağındaki konular arasında yer alıyor.
Sözleşmeye karşı çıkan ve Türkiye'nin bu sözleşmeden çekilmesini isteyenler, İstanbul Sözleşmesi'nin toplumsal desteğini kaybettiğini, aile kurumu ve eşler arası ilişkilerde problemlerin ortaya çıktığını savunuyor.
İstanbul Sözleşmesi'nin 6 yıllık uygulamasında aile yapısının güçlenmediğini ve kadın cinayetlerinin de devam ettiğine dikkat çekilen bu görüş, ayrıca sözleşmeyi kendisine kalkan yapan LGBT ve bazı marjinal grupların, gelecek kuşakları riske attığını da ifade ediyor.
Bu görüşlerin karşısında yer alan kesim ise İstanbul Sözleşmesi'nin kadınların en başta yaşam hakkı olmak üzere toplumdaki konumunu koruduğuna ve yükseltmeyi amaçladığına vurgu yaparak sözleşmeyi sahipleniyor.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN TARTIŞILAN MADDELERİ
İstanbul Sözleşmesi'nde bulunan, Türk toplum yapısına uymadığı gerekçesiyle eleştirilen kavramlar ve bu terimlerin geçtiği maddelerden bazıları şunlar:
"Madde 2/2: Taraflar bu sözleşmenin hükümlerinin uygulanmasında toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin kadın mağdurlarına özel olarak dikkat göstereceklerdir.
Madde 4/3: Taraflar bu sözleşme hükümlerinin, özellikle de mağdurların haklarını korumaya yönelik tedbirlerin, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasi veya başka tür görüş, ulusal veya sosyal köken, bir ulusal azınlıkla bağlantılı olma, mülk, doğum, cinsel yönelim, toplumsal cinsiyet kimliği, sağlık durumu, engellilik, medeni hal, göçmen veya mülteci statüsü veya başka bir statü gibi herhangi bir temele dayalı olarak ayrımcılık yapılmaksızın uygulanmasını temin edeceklerdir.
Madde 14/1: Taraflar, yerine göre, tüm eğitim seviyelerinde resmi müfredata, kadın erkek eşitliği, toplumsal klişelerden arındırılmış toplumsal cinsiyet rolleri, karşılıklı saygı, kişisel ilişkilerde çatışmaların şiddete başvurmadan çözüme kavuşturulması, kadınlara karşı toplumsal cinsiyete dayalı şiddet ve kişilik bütünlüğüne saygı gibi konuların, öğrencilerin zaman içinde değişen öğrenme kapasitelerine uyarlanmış bir biçimde dahil edilmesi için gerekli tedbirleri alacaklardır."