Engin Altan Düzyatan'dan itiraf! "En büyük tepkiyi buradan alıyorum"
Yönetmenliğini Ali Adnan Özgür'ün üstlendiği; kadrosunda Engin Altan Düzyatan, Sarp Bozkurt, Melisa Şenolsun, Ece Sükan, Erkan Can, Ali Sürmeli, Suzan Kardeş, Ezel Akay, Bahtiyar Engin, Atilla Olgaç ve İskender Altın gibi isimlerin bulunduğu "Dünya Varmış" filmi bugün vizyona girdi. Filmin başrolü Düzyatan, filmden, çekim sürecinden ve kendisi hakkında merak edilenleri anlattı.
- Magazin
- Giriş Tarihi: 23.11.2024 | 09:44
Dünyanın sonunu getirecek büyük bir salgından kurtulmak isteyen bir grup seçilmiş insanın, sığındıkları otelde başlarından geçen ilginç olayları konu edinen macera-komedi türündeki "Dünya Varmış" filmi vizyona girdi.
Düzyatan, vizyon öncesi Sabah Günaydın TV'de 'Yasemİnce İtiraflar' programında Yasemin Döngel'e konuştu.
-Öncelikle "Dünya Varmış" filminin vizyona girmesine çok az kaldı. Neler hissediyorsunuz, neler bekliyor bizi?
Çok heyecanlıyız her şeyden önce. Çok değişik bir film yaptığımızı düşünüyoruz. Ve çok zengin bir kadromuz var. Dünyanın sonu geldiğinde kendilerini güvenli bir otele alan insanlar ve onlara hizmet eden insanların arasında geçen bir hikaye. Distopik bir hikaye gibi başlayıp aslında içinde çok ciddi komedi ögeleri barındıran macera komedi türünde diyebileceğimiz bir iş. Bodrum'da çekimlerimizi tamamladık; yaklaşık bir ay, bir ayı biraz geçkin bir sürede çektik işi. Biz çekerken gerçekten çok heyecanlıydık çünkü çok alışık olduğumuz bir tarz değil. Çok gördüğümüz bir tarz da değil sinemalarda ya da genel olarak sinema filmlerinde. O yüzden de heyecanlıyız yeni bir tür olduğu için. Bakalım artık gişeyi bekliyoruz ve gişedeki karşılığını göreceğiz.
"BİR ÖNCEKİ İŞİM BİR SONRAKİ İŞİMİ ANDIRMASIN PEŞİNDEYİM"
-Ülkemizde pek denenmemiş, sizi de görmeye alışık olmadığımız bir tür; ilk senaryo geldiğinde ne düşündünüz, sizi kabul etmeye iten sebep ne oldu?
Ben farklı işlerde olmayı seviyorum. Bir önceki işim bir sonraki işimi andırmasın peşindeyim biraz. O yüzden de bu işi ilk elime aldığımda, ilk 10 sayfayı okuduğumda bambaşka bir hikayeyle karşılaştım ve açıkçası çok heyecanlandırdı beni. Daha sonrasında da içindeki o macera ve komedi ögelerini gördükçe şimdiye kadar hiçbir bir komedi filminde oynamamıştım, o yüzden de bir tür değişikliği yapayım, biraz komedi deneyeyim dedim, oradan yola çıktım açıkçası. Senaryoyu bitirir bitirmez de zaten Ali Adnan'ı aradım ve "Hadi ne yapıyoruz, nasıl yapıyoruz, ne zaman yapacağız, bir buluşalım" diye. Sonrasında da buluştuk ve üzerine konuştuk. Daha öncesinde beraber çalışma fırsatımız da oldu senaryo üzerinde. Yaklaşık bir 8-9 ay önce gelmişti bana senaryo filmin başlama tarihinden. Onlar yaklaşık 1,5 yıldır çalışıyorlarmış zaten üzerinde. Üzerinde biz de 6-7 ay vakit geçirebildik. O yüzden sadece oyuncu olarak içinde olduğum bir proje değil yaratılış sürecinde de içinde olduğum bir proje oldu. Öyle olunca biraz daha sahipleniyorsun tabii hikayeyi. Ve çok değişik bir hikayeydi, şimdi de çıkardık ortaya. Gerçekten de örneğine rastlamadığımız bir iş oldu. Ben çok keyif alıyorum seyrederken filmi.
BUNDAN SONRA KOMEDİLERİ DEĞERLENDİREBİLİRİM
-İlk komedi filmim dediniz. Nasıl bir süreçti sizin için, bundan sonra görür müyüz sizi komedi filmlerinde?
Ben üniversitedeyken çok keyif alırdım komediden ama tabii profesyonel hayata geçtikten sonra iş bir şekilde farklı oluyor. Sonuçta komedi oyuncusu olarak yetiştirilmedim ben üniversitedeyken o yüzden de daha çok dramalarda ya da macera filmlerinde rol aldım şimdiye kadar. Çok keyif aldım tabii ki komediden. İçinde olmak komedinin güzel, kendine ait bir matematiği vardır ve o matematiği tutturabildiğiniz zaman karşınızdaki oyuncularla komedi gittikçe yükselmeye başlar. Bizim bütün oyuncu arkadaşlarımızla çok iyi bir uyum vardı aramızda. Sahnede olmayan replikler konuşulmaya başlandı, replikler arttı. Bu da gerçekten karşınızdaki oyuncularla uyumla alakalı. Sarp (Bozkurt) çok zeki bir çocuk, çok da keyifli bir çocuk. O yüzden beraber iş yapmak benim için çok güzeldi. Komedi matematiği çok iyi. O yüzden de sahneleri yükseltebildik. Diğer arkadaşların da hepsi öyleydi. Keyifli oldu benim için. Bundan sonra komedi filmlerinde oynarım diyemeyeceğim ama iyi bir iş gelirse artık komedileri de değerlendirebilirim.
DİJİTAL HİKAYELER ANA AKIMDAKİ 120 DAKİKALARIN 45 DAKİKASINA DÖNÜŞTÜ
-Komedi, romantik, dram… Biz bu türleri çok iyi yapıyoruz fakat bilim kurgu tarzı işlerde eksiğiz. Bununla ilgili siz ne düşünüyorsunuz, daha çok ağırlık verilmeli mi sizce?
Biz pratik zekası çok yüksek bir toplumuz. Pratik zekası yüksek toplumlarda da komedi çok gerçekten farklı bir yere taşınıyor. Dramalarda kez öyleyiz, topraklarımız dramaya uygun. Ve birçok drama yaşanmış topraklarımızda o yüzden onu da iyi işleyebiliyoruz. Ama evet bilim kurgu dediğimiz zaman ya da distopik hikaye dediğimiz zaman çok alışık olmadığımız bir tarz bizim, çok yapmadığımız bir tarz. Bizim hikayemiz de distopik bir hikaye gibi başlıyor ama içerisinde çok ciddi komedi ögeleri barındırıyor. O yüzden sadece bir distopya hikaye dememiz mümkün değil.
Bu aslında biraz alışılmışın dışına çıkmakla alakalı. Sonuçta şu anda sinemaların durumunu da biliyoruz. Maalesef çok iyi bir yerde değil sinemalarımızın durumu. Aslında 85 milyon nüfusa göre çok daha ciddi rakamların olması gerekirken maalesef o kadar ciddi sinema rakamlarına ulaşamıyoruz. Bu da tabii ki yapımcıları korkutuyor. Bu da tabii ki yapımcılara alışılmışı sunmak ve kendini garantiye almayı beraberinde getiriyor. Dijital kanalların çıkması beni açıkçası heyecanlandırmıştı başta. Yeni hikayeler deneyebiliriz, farklı tarzda hikayeler anlatabiliriz. Çünkü sonuçta dijital orası ve dijitalde yeni hikayelere daha açık olur diye düşünüyordum ben ama maalesef öyle olmadı. Dijital hikayeler de genelde baktığımızda bizim ana akımda izlediğimiz 120 dakikaların 45 dakikasına dönüştü. Ve aslında çok da farklı hikayeler sunulmadı, sunulan hikayeleri de seyirci bir şekilde kabul etmedi. Böyle olunca da yapımcılar yine alışılmışı tekrarlamaya ve garantiye oynamaya devam ediyorlar. Onlara da hak vermek lazım, onlara da bir şey diyemiyorum çünkü sonuçta çok ciddi paralar yatırıyorsunuz bu işlere ve karşılığını almak istiyorsunuz. Ama bu dijitalin biraz daha gelişmesiyle, dijitalin biraz daha farklı hikayeleri seçmesiyle gelişebilecek bir tür. O yüzden de dijital işlerde biraz daha cesur olmamız gerekiyor. Dijital işlerde bunları biraz daha deneyebilmemiz gerekiyor. Orada denendiği zaman ve orada seyircide karşılığını bulduğu zaman sinemada da gelişecektir, sinemada da biraz daha cesaretlenecektir yapımcılar ve bu tarz işlere yönelecektir diye düşünüyorum.
BİRAZ CESUR OLMAK GEREKİYOR…
-"Yenilikçi filmler gelmesi umut verici", "Türkiye'de değişik yapımlara fırsat vermek desteklemek lazım", "Ayyy nihayet Türkiye'de de böyle işler çıkıyooor be nihayet" tarzında yorumlar gördüm sosyal medyada. Seyirci de bu anlamda umutlu…
Biraz cesur olmak gerekiyor. Seyirciye siz ne veriyorsanız seyirci ona yavaş yavaş alışmaya başlıyor. Ve siz seyirciye bu tür hikayeleri vermeye başlarsanız seyirci bu tür hikayeleri izledikçe bir şekilde bu tür hikayeleri de sizden istemeye başlıyor. Ama eğer siz seyirciye hiç bu tür hikayeler sunmazsanız doğal olarak seyirci de bu tür hikayeleri sizden beklemiyor. Zaten yabancı örneklerini görüyoruz bunun. Bunu çok ciddi bütçelerle, 300-400 milyon dolar bütçelerle yapılıyor bu işler. Bizde şöyle bir korku var sanırım; distopik bir hikaye yapacaksak çok büyük bütçelere çıkmamız gerekiyor gibi bir düşünce yapısı var. Halbuki çok da büyük bütçeler olmadan distopik hikayeler yapabiliriz ya da bilim kurgu hikayeleri yapabiliriz. Burada aslında dünyayı nasıl tasarladığımızla alakalı. Doğru tasarlanırsa dünya o kadar da büyük bütçelere çıkmadan bu tarz işleri yapmak mümkün. Bu sadece tasarım işi. Doğru tasarlanması, doğru planlanması gerekiyor başta. Bunu da bir şekilde cesaretli olmakla yapabiliriz. Türk seyircisi gerçekten zeki bir seyirci. Gerçekten verdiğini çabuk kabullenen, iyi bir şey olduğunu gördüğü zaman onu sizden talep eden bir seyirci. Burada iş biraz yapımcılara düşüyor. İş biraz bize düşüyor aslında. Biraz daha oyuncuların da bu tarz işleri talep etmesine düşüyor. Oyuncuların bu tarz işleri denemekten korkmamasına düşüyor. Bu bir süreç, biz bu süreçte en azından öncü bir adım olduğumuzu düşünüyorum. Bunun tabii ki beyazperdede karşılığını görürsek o zaman bizden sonraki işler biraz daha cesaretlenecektir. Umuyorum beyazperdede karşılığını alır ki bu tarz işlerin yolu açılır.
-Bir taksiciye hayat veriyorsunuz, bu da bir ilk sizin için. Sonra o karakterin başına türlü türlü işler geliyor. Buna dair bir hikayeniz vardı sanırım…
Ben İstanbul'a ilk yerleştiğim zamanlar 7 yıl boyunca araba almadım kendime ve sadece taksiye yolculuk yaptım. O zamanlar çok fazla taksi maceram oldu ve çok fazla biriktirdiğim hikaye vardı kafamda. Gerçekten o tür taksicilerle karşılaştım ki, filozof gibi taksiciler vardır gerçekten size hayat dersi verirler. Size o kadar güzel bir şey söylerler ki oturur iki gün boyunca adamın söylediğini düşünürsün. "Vay be, adam ne büyük bir laf etti" diye, gerçekten o tarz adamlar vardır takside. Benim oynadığım taksi şoförü de biraz öyle bir rol. Nuh biraz filozof bir taksici. Biraz hayatın içinden geçmiş, hayatın çeşitli taraflarını görmüş ve biraz kendine göre filozoflaşmış bir adam. Gerçekten benim için keyifliydi. Biraz mahalle kültürü almış, biraz bıçkın bir delikanlı. Böyle olunca da içerde tabii ki çok farklı durumlarla karşılaşıyor. Çok da şaşırıyor içinde bulunduğu duruma. Sonunda tabii ki bir türlü anlatamadığımız bir sürpriz var. Sonu sürprizli, beklemediğimiz şekilde bitiyor.
-Dünyanın sonu deyince herkes bir kendisini düşünmüş, yerine koymuştur muhakkak. Bugün son gününüz deseler; ne yapar ve kime ne söylerdiniz?
Eşim ve çocuklarımla olmak isterdim. Her gün söylüyorum ama yine onları sevdiğimi söylerdim herhalde. Ama böyle bir şey olmasın ya daha çok erken, hiç bunları düşünmeyelim bence (gülüyor).
-Hep son konuştuk. En son ne zaman "Oh be, dünya varmış!" dediniz?
Her gün, her an. Çünkü yaşamak zor zanaat ama çok kıymetlidir, çok keyiflidir yaşamak. Ve insan bir şekilde yaşamayı sever. İnsanın ruhu yaşamayı sever. Ve ben mutlu bir adamım. Her gün bir şekilde içinde yaşadığım dünyaya, ne kadar olumsuzluklar yaşamış olursak olalım insan bir şekilde yaşamaya devam etmek ister. Ben her sabah şükrederek uyanıyorum. Hem halime, hem aileme, hem çevreme. O yüzden de benim için her gün dünya varmış gerçekten de.
KISA SORULAR
-Hayatınızdan neyi çıkarırsak geriye hiçbir şeyin kalmayacağını düşünürsünüz?
Sevgiyi. İnsanın en kıymetli duygusu bence sevgi. Bir insandan sevgi duygusunu alırsanız geriye hiçbir şey kalmaz.
EN BÜYÜK TEPKİYİ BURADAN ALIYORUM!
-Çevrenizden kendiniz hakkında en sık duyduğunuz şikâyet nedir?
Telefonlarıma bakmamak. Telefonlarıma ve mesajlarıma asla bakmıyorum. Aramalarım, mesajlaşmalarım hep sessizde ve gerçekten bana ulaşmak çok kolay değildir. Telefonu tekrar ne zaman elime alacağım belli değildir ve elime aldığımda en az 50 mesajım olur. Bana ulaşmak zordur herhalde en büyük tepkiyi buradan alırım.
-Takıntı derecesinde bir huyunuz, bir özelliğiniz var mı?
Motora binmek. Motosiklete binmek benim için bir takıntı gibi diyebilirim. Binince kendimi çok rahat hissediyorum, çok özgür hissediyorum. Ya da doğanın içinde olmak. Bunların ikisini yapmadığım zaman kendimi mutsuz hissediyorum. Bir şekilde yaşam anlamını yitiriyormuş gibi geliyor bana. Doğanın içinde olmadığım zaman, şehrin içinde çok sıkıştığım zaman ya da o trafiğin içinde çok sıkıştığım zaman hayat bana çok yorucu gelmeye başlıyor. Ama doğanın içinde ve motosiklete binerken kendimi çok mutlu ve özgür hissediyorum.
KESKİN DUYGULARDAN UZAKLAŞALI ÇOK UZUN ZAMAN OLDU
-"Asla tahammül edemem" dediğiniz o şey?
Kesin yargılardan uzaklaşalı çok uzun zaman oldu. Hiçbir şeye asla demiyorum. Hiçbir şeyden nefret ediyorum demiyorum. Çok keskin duygulardan uzaklaşalı çok uzun zaman oldu. Hayatı öyle keskin duygularla yaşamayı bıraktım. O yüzden de hiçbir şeye asla demiyorum. Her şey olabilir, her şey mümkün. Her şey insan için, her şey bizim için. O yüzden de keskin şeyleri bıraktım.
HER ŞEYİ YERİM, YENİLEBİLECEK EN SAÇMA ŞEYLERİ DENEDİM
-Ağzınıza asla sürmediğiniz, "kokusuna bile tahammül edemem" dediğiniz bir yiyecek var mı?
Yok. Her şeyi yerim. Her şeyi tadarım. Her şeyi tadabilirim evet her şeyi tadarım gerçekten. Çok saçma şeyler yedim burada söylemeyeyim burada insanların midesi bulanmasın. Uzak Doğu'da yenebilecek en saçma şeyleri yedim evet.
-Kıskanç biri misiniz?
Hiç.
-Cimri biri misiniz?
Asla.
-En çok neye para harcarsınız?
Her şeye (gülüyor). Spesifik bir şey yok. Sevdiğim her şeye para harcarım.
-Son olarak; filmi izlemeyi düşünenlere ne söylemek istersiniz?
Değişik bir hikaye izlemek istiyorlarsa, gülmek istiyorlarsa ve hoş vakit geçirmek istiyorlarsa sinema filmi beyazperdede izlenir. O yüzden beyazperdede filmi izlemelerini tavsiye ederim.