Ozan Akbaba: “Benim işim bir gün mafya, bir gün polis olmak”
Senaryosunu yazdığı ve başrolünü oynadığı Anka filmiyle seyirci karşısına çıkan Ozan Akbaba Bi Başka’ Youtube kanalının konuğu oldu. Programda hız ve aksiyonun kendisine iyi geldiğini anlatan Akbaba çocuk sahibi olduktan sonra bu yönünün törpülendiğini söyledi. “Eskisi kadar gözü kara değilim” diyen ünlü oyuncu, “Çocuk çok güzel bir şey, dünya güzel bir yer, yaşam her insana bir kere verilen bir hak. Bunu sonuna kadar götürebiliyorsak ne ala” ifadelerini kullandı.
- Magazin
- Giriş Tarihi: 05.02.2022 | 09:16
- Güncelleme Tarihi: 05.02.2022 | 09:16
Ozan Akbaba senaryosunu yazdığı ve başrolünde yer aldığı Anka ile Türkiye'nin ilk hız ve aksiyon filmine imza atan isim oldu. Bi' Başka Youtube kanalında Melis Güvenç'in konuğu olan Ozan Akbaba filminin dünyaca ünlü hız ve aksiyon yapımlarına benzetilmesine açıklık getirdi ve "Bu film popüler örneklerinden esinlenilmedi" dedi. Programda yakın zamanda ekrana geri döneceğinin müjdesini veren başarılı oyuncu, "Gönül isterdi ki sinemadan ilerleyeyim ama böyle bir durum söz konusu olmayacak. Televizyondan ilerlemek istiyorum" ifadelerini kullandı. Yeni projelerinde her türlü rolü oynayabileceğini belirten Ozan Akbaba, "Eğer bu işi profesyonel olarak yapıyorsam benim oyuncu olarak yükümlülüğüm, verilen herhangi bir rolü en iyi şekilde oynamaktır. Benim işim bir gün mafya, bir gün doktor, bir gün avukat, bir gün polis ya da herhangi bir meslek grubundan birisi olmak" dedi.
Heyecan dolu sahneleriyle Anka filmiyle seyirci karşısındasınız. Sizdeki heyecan ne durumda?
Heyecanımız ve sorumluluğumuz biraz daha büyük. Çünkü hem sinemasever olarak, hem de Türk sinemasını yönlendirecek yapımlardan birinin sahibi olarak elimizi taşın altına koyduk. Gerek türü, gerekse ele alınış bakımından Türk izleyicilerinin seveceği ve ilgisini çekebilecek bir film yaptığımızı düşünüyorum. Umarım gişede de beklediği karşılığı görür.
Bu film hangi hayallerle ortaya çıktı? Türk sinemasında bir boşluğu doldurmak için yapılmış bir film mi Anka?
Boşluk doldurmak gibi bir kaygımız yoktu. Her şeyden önce ben bir sinemasever ve oyuncu olarak Türkiye'de böyle işlerin yapılması gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir şey yazmak istedim ve bu heyecanla yola çıktım. Bir şekilde bunu ete kemiğe büründürdük. Bence çok güzel bir film ortaya çıktı. Boşluk olayına gelince aslında Türkiye'de yapılmamış çok fazla film türü var. Yurt dışında hız ve aksiyon üzerine bunların çok iyi örnekleri var. Ama şu anda Türk sinemasının tek örneği Anka filmiyle biziz. İnsanların hoşuna gidecek bir iş çıkardık gibi geliyor bana.
Filmin senaryosunu da siz yazdığınız. Gerçek bir hikâye mi?
Gerçek değil tamamen kurgusal bir hikâye. Çoğu insan bu filmi yurt dışındaki popüler bir örneğinden esinlenişmiş gibi durduğunu düşünse de aslında öyle değil. Hikâyesi tamamen farklı. Her filmin içinde olduğu gibi bu filmin içinde de bir aile sevgisi ve sevgi besleme durumu var. Bu filmi diğer popüler örneklerine benzetebileceğimiz tek yönü arabalar ve hız… Ama ele alınış biçimi tamamen farklı. Çünkü bizim kültürümüz farklı. Hikayesini ben yazdım ama Cankat Vatan Andıran diye Amerika'da yaşayan bir arkadaşımla senaryoyu global ölçekte anlaşılabilsin, içinde sadece Türk motifleri olmasın diye Amerikan sistemine uydurarak yazdık.
"HIZ VE AKSİYON BANA İYİ GELİYOR"
Sizin otomobillerle ve hızla aranız nasıl?
Hız yapmayı seviyorum ama tehlikeli bir şekilde değil. Aksiyon seven bir insanım ve bu da bana iyi geliyor. Açıkçası profesyonel sürücülere göre arabaları kullanma açısından çok bir tecrübem yoktu. Ama sette biraz daha sürüş teknikleri üzerine tecrübe kazandım. Arabalarla aram artık daha iyi.
İlerleyen zamanlarda drift bağımlısı bir Ozan Akbaba görür müyüz karşımızda?
Görseniz bile belli başlı tedbirlerin alındığı yerlerde yapacağımdan emin olabilirsiniz.
Peki evlendikten ve baba olduktan sonra bu heyecan tutkunuz törpülendi mi ya da kendinizden feragat ettiğiniz şeyler oldu mu?
Aslında feragat ettiğim bir şey olmadı. Ama insanın eti, kemiği, ruhu tamamen değişiyor. Fiziği, algılayış biçimi, düşünce şekli hepsi değişiyor. Her şeyden önce odak noktası değiştiği için ona göre yaşamaya başlıyorsun. Bu tabii benim yapmak istediğim şeylerden ve hayallerimden feragat ettiğim anlamına gelmiyor. Sadece bunları daha usturuplu, daha doğru ve derli toplu yaşamam gerektiğini anlatıyor bana. Bekârken, çocuğum yokken, "Dublöre gerek yok ben oynarım" diyeceğim bir sahne için artık iki kere düşünmem gerekebilir.
Eskisi kadar gözü kara değilsiniz diyebilir miyiz?
Değilim olmaya da gerek yokmuş. Çünkü çocuk çok güzel bir şey, dünya güzel bir yer, yaşam her insana bir kere verilen bir hak. Bunu sonuna kadar götürebiliyorsak ne ala…
Ailenizi genişletmek gibi bir planınız var mı?
Belki olabilir… Çünkü eşimi ve oğlumu çok seviyorum. Ama bu planlanabilecek bir şey değil. Ne olacak ne bitecek galiba ben de bilmiyorum ama bakacağız…
Bir röportajınızda "Sanat yapacaksanız para kazanmamayı göze alacaksınız" diyorsunuz. Bu durum ne kadar sürdürülebilir sizce?
Sanattan kastınız ne olduğunun çok büyük bir önemi var. Sanat kişiye özel estetik bir üretim ve estetik bir uyumdur. Bu uyum bazen maddi anlamda karşılık bulmayabilir. Çok güzel şeyler yapsanız bile, çok iyi bir sanat eseri çıkarsanız bile, çok iyi sanat eseri çok rağbet gören anlamında değildir. Sadece yoğun duyguların birleştiği bir üründür sanat. Bu yüzden karşılığı neyse bunu göremeyebilir. Ama bu onun iyi bir sanat eseri olmadığı anlamına gelmez. Aslında bu konuda kastettiğim şey buydu. Yani bazen para kazanamayabilirsiniz bu işten ama bazen de sanat adı altında çok paralar kazanabilirsiniz.
Sizin için sanırım manevi haz daha önemli, öyle mi?
Tabii ki sanatçıysanız ve ürettiğiniz bir eserde doygunluğa ulaşmak istiyorsanız bu daha önemli. Ortaya çıkardığınız şey sizi mutlu etmiyorsa bu işten anlayan başka birisi de sizin gibi düşünür ve
"Bu sanat kavramı altında eleştirilebilecek bir şey değil" diyebilir.
"UMARIM BENİM KADAR UYSAL OLABİLİRLER"
Hakkınızda yanlış bilindiğini düşündüğünü ve düzeltmek istediğiniz bir şey var mı?
Çok şey oluyor ama bu insanları beni tanımadıkları ve benimle vakit geçirmedikleri ve ne dediğimi tam anlayamadıkları için çok suçlayamam. Sadece onlara şu anlamda kızabilirim; Bizim insanımız çok ön yargılı. Hemen her şeyi eğer kendi beğenilerine uygun değilse kötüleyebiliyor. Bunu özellikle sosyal medyada çok rahatlıkla yapıyorlar. Bu iyi bir şey değil çünkü başka bir zaman böyle bir şeyle karşılaştıklarında, yani benim karşılaştığım şeylerle karşılaştıklarında beni anlayacaklar. Ama umarım o zaman benim kadar uysal olmaya çalışırlar.
Canlandırdığınız İlyas karakteri ve sizin gerçek kimliğiniz arasında bir karmaşa yaşanıyor. Bu durumu düzeltmek gibi bir çabanız var mı yoksa uzun süre bu şekilde gidebilir, sakıncası yok diye düşünüyor musunuz?
Hayır düşünmüyorum tabii ki… Eğer bu işi profesyonel olarak yapıyorsam benim oyuncu olarak yükümlülüğüm, bana verilen herhangi bir rolü en iyi şekilde oynamaktır. Bu yüzden İlyas'tan sonra giymemi istedikleri kıyafeti olabildiğince iyi giymeliyim ki onu insanlara gönül rahatlığıyla tanıtabileyim. Benim işim bu. Benim işim bir gün mafya, bir gün doktor, bir gün avukat, bir gün polis ya da herhangi bir meslek grubundan birisi olmak. Buna biraz bu şekilde bakmak lazım.
"MUTLULUK BENDE GÖRECELİYDİ VE HEP DEĞİŞTİ"
Memleketiniz Kars'a gidiyor musunuz?
2001 yılından Kars'a gitmedim. Kars'a bir projeyle gitmek istiyorum. Çünkü biz Kafkas Türkü'yüz. Soyumu, geçmişimi, milletimi onurlandıracak ve gururlandıracak ve kültürümüzün ne kadar kıymetli olduğunu göstermek için Kars'ta bir şeyler yapmak istiyorum. Bu yüzden gitmeyi çok isterim.
Sizi tekrar ekranda görecek miyiz?
Tabii ki… Ama gönül isterdi ki sinemadan ilerleyeyim ama böyle bir durum söz konusu olmayacak gibi geliyor. Yine de büyük konuşmayayım. Oyunculuğun bir parçası da televizyona iş yapmak olduğu için ve ben de oyuncu olduğu içim televizyondan da ilerlemek istiyorum. Bu yüzden inşallah beni yakın zamanda ekranda görecekler.
En mutlu olduğunuz yaş aralığı ve dönem neydi? Yoksa o dönem hala gelmedi mi?
Bu sorunun cevabını sanırım veremeyeceğim. Çünkü mutluluk bende göreceliydi ve zaman zaman hep değişti. Bir gün üniversiteden mezun olmak beni mutlu etti. Bir gün ilk kez adam akıllı bir iş bulmak beni mutlu etti. Bir gün yeni bir eve taşınmak ve eşyalarını sıfırdan almak mutlu etti. En mutlu olduğum dönem diye bir şey yok. Ama en kıymetli dönemim çocukluk dönemim. Çünkü çok kıymetli bir çocukluğum vardı.