John Savage: Dünyayı politikacılar değil, biz değiştirebiliriz
53’üncü Uluslararası Antalya Film Festivali için Türkiye’ye gelen aktör John Savage, sinemadan ziyade dünya meseleleriyle ilgili görüşlerini anlattı. Savage, “Dünyayı politikacılar değil biz değiştirebiliriz. İşe iletişim kurarak başlamak gerekiyor” dedi
'Hair', 'Avcı', 'İnce Kırmızı Hat' gibi sinema tarihine geçen filmlerde oynayan, çektiği filmlerde barış fikrini herkese aşılamaya çalışan bir yıldız John Savage. Onun filmleriyle büyüyen biri olarak, kendisini ilk gördüğüm andan itibaren hemen yanında bitiverdim. Uluslararası Antalya Film Festivali'nin başladığı ilk gün tanıştık ve söyleşi teklifimi kabul etti. Sonra açılış günü yönetmen Hugh Hudson'a filmi üzerinden sorduğum bir soru sonrasında karşılaştık ve bana, "Zor soru sormazsın umarım" dedi. Ama zorlu bir söyleşi yapacağımızı anlamıştım. Bir akşamüstü buluştuk ve uzun uzun konuştuk. Çünkü o da bana şöyle bir sürpriz hazırlamıştı: Sinemadan ziyade dünya meseleleriyle ilgili fikirlerini anlatmak istiyordu. Ciddi bir sistem eleştirisi yaptı. Bu eleştiriden medya da politikacılar da nasibini aldı. Barışı ise hepimizin kuracağını söyleyerek herkesi dayanışmaya, diyalog kurmaya çağırdı...
Vicdanlı bir kuşaktınız siz. Filmlerinizle dünyayı değiştirebileceğinizi düşündürüyordunuz. Geldiğimiz noktada dünyayı nasıl görüyorsunuz?
Gittikçe tüketim toplumları haline geldik. Uzun zamandır bu böyle... Buradan çıkmanın yolunun insanların birbirine dokunmasından geçtiğini düşünüyorum. Selam vermek, merhaba demek, her türlü engele rağmen iletişime geçmek, diyalog kurmak önemli. Tüketmek insanı yalnızlaştırabiliyor. Ama diyalog bizi zenginleştiriyor.
KÜRESEL ISINMA SORUNUNU ÇÖZEMİYORUZ
Tüketim toplumları olduğumuz doğru. Ama bu işin başında da ABD var ve siz de bir Amerikalısınız. Ne söylemek istersiniz?
Amerika çok büyük bir ülke ve 180 kültür iç içe yaşıyor. Tabii ki anlaşmazlıklar çıkıyor, çatışmalar oluyor. Ama genel olarak ben Amerikalıların barış yanlısı insanlar olduğunu düşünüyorum. Zaten dünyanın neresine gidersem gideyim; barış isteyen, adaletli bir dünya isteyen insanlarla karşılaşıyorum. Ben bir sistemin işleyişindeki aksaklıklardan bahsediyorum. Yaş aldıkça şunu gördüm: Tüketim kültürü sonucunda insanlar sürekli çalışmak zorunda kalıyor. Ama çok çalışmalarına rağmen daha az kazanıyorlar. Ne kendini eğitecek, ne de zenginleştirecek zaman bulamıyorlar. Hayata yetişememe durumu var. Bu Amerika'da da, dünyanın başka yerlerinde de böyle. Doğaya sırtımızı döndük. Küresel ısınma çok ciddi bir sorun ama çözemiyoruz. Mesela arabalarımız benzinle çalışıyor, bu değişmiyor. Çünkü benzin demek; petrol demek, para demek. Oysa dünya elden gidiyor. Ama bunu gel de Donald Trump'a anlat. Anlamaz ki!
Politikacılara duyulan güven azaldı mı sizce?
Dikkat edin, asgari ücret dünyanın hiçbir yerinde bir insanı yaşatacak miktarda değil. Siz hayatta kalabilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalıyorsunuz. Politikacılar buna bir çözüm bulamıyor. Sorunlar karşısında da politik arenada yüksek sesle konuşan, vaatkar politikacılara insanlar kulak kesiliyor. Toplumlar o politikacının doğru söylemediğini bilse de o politikacılar öne çıkıyor. Ama politikacılar değil; sen, ben, biz hepimiz bir araya gelirsek daha iyi bir dünya kurabiliriz. Dünyayı politikacılar değil biz değiştirebiliriz. İşe de diyalog ve iletişim kurarak başlamak gerekiyor.
BARIŞI KAZANMAK İÇİN DEĞİŞMELİYİZ
Dünyanın genel fotoğrafı iyi değil. Savaşlar, insanların yaşadığı dramlar... Barışa özlem artıyor ama barışı sağlamak gün geçtikçe zorlaşıyor. Dünya barışı nasıl kurulabilir sizce?
Barış kazanılabilir bir şey. Dünyada insanlar kaygıyla yaşıyor ve ama hepimiz bu içimizdeki kaygıları aşarak barışı kazanabiliriz. Barışı kazanmak için yapılacak ilk iş de başkasını değil, kendimizi değiştirmekten geçiyor. Bunun için kalbimizin sesini dinlemek yeterli. Çünkü kaygılarımızı giderecek şey, kalbimizde gizli.
Uluslararası Antalya Film Festivali'nde başından beri zaman geçiriyorsunuz; festivali nasıl buldunuz?
Festivalden çok memnun kaldım. İnsanların birbirleriyle iletişim kurmasına vesile oluyor. İletişim kurmak bence şefkatin ta kendisidir aslında. Bu şefkati de burada gördüm. Biliyorsunuz dünyanın her yerinde ırkçılık var. Amerika'da da var. Medya bir şekilde tüketim kültürünü, o da şiddeti körüklüyor. İnsanlardaki korku ve kaygı da ırkçılığı tetikliyor. Irkçılık da dünyanın her alanında ciddi stres birikimine neden olabiliyor. İşte iletişim kurarak bunun önüne geçebiliriz.
TÜRKİYE'DE ŞEFKAT VAR
Peki Türkiye'den aklınızda neler kalır?
Sizin kültürünüzde çok fazla şefkat olduğunu hissediyorum. Mesela açılış töreninde dinlediğim müzik (Yavuz Bingöl'ün söylediği türküleri kastediyor) beni çok etkiledi. Bu şefkati insanlarla iletişim kurduğumda da hissettim. Bunu unutmam.
MEDYA, İNSANI İYİ HİSSETTİRMELİ
Dünyada meydanın dilini sorunlu görüyorsunuz galiba?
Medya genelde insanları iyi hissettirecek haberlere pek yüz vermiyor. Daha çok kötü, vahşi ve abartılmış hikayeler yer alıyor. Bu da gerçeği pek yansıtmıyor aslında. Medya demişken SABAH'ı gördüm ve inceledim ve Daily SABAH'ı okudum. İyi gazeteler yapıyorsunuz, tebrik ederim.
DARBEYİ DOĞRU BULMUYORUM
Antalya Film Festivali ile ilgili iyi şeyler düşünüyorsunuz. Fakatbu güzel festival 15 Temmuz'da yaşadığımız darbe girişimi başarılı olsaydı düzenlenemeyecekti. 15 Temmuz'da neler yaşandığını takip edebildiniz mi? Ne düşünüyorsunuz yaşadıklarımızla ilgili?
15 Temmuz'da yaşananları biliyorum. Ayrıntılarını maalesef takip edemedim. Dünyada zaman zaman böyle şiddet hareketleri (darbe girişimini şiddet hareketi olarak görüyor) olabiliyor. Bu tür hareketlerini doğru bulmuyorum. Zaten burada olma sebebim de biraz da bu.
Vicdanlı bir kuşaktınız siz. Filmlerinizle dünyayı değiştirebileceğinizi düşündürüyordunuz. Geldiğimiz noktada dünyayı nasıl görüyorsunuz?
Gittikçe tüketim toplumları haline geldik. Uzun zamandır bu böyle... Buradan çıkmanın yolunun insanların birbirine dokunmasından geçtiğini düşünüyorum. Selam vermek, merhaba demek, her türlü engele rağmen iletişime geçmek, diyalog kurmak önemli. Tüketmek insanı yalnızlaştırabiliyor. Ama diyalog bizi zenginleştiriyor.
KÜRESEL ISINMA SORUNUNU ÇÖZEMİYORUZ
Tüketim toplumları olduğumuz doğru. Ama bu işin başında da ABD var ve siz de bir Amerikalısınız. Ne söylemek istersiniz?
Amerika çok büyük bir ülke ve 180 kültür iç içe yaşıyor. Tabii ki anlaşmazlıklar çıkıyor, çatışmalar oluyor. Ama genel olarak ben Amerikalıların barış yanlısı insanlar olduğunu düşünüyorum. Zaten dünyanın neresine gidersem gideyim; barış isteyen, adaletli bir dünya isteyen insanlarla karşılaşıyorum. Ben bir sistemin işleyişindeki aksaklıklardan bahsediyorum. Yaş aldıkça şunu gördüm: Tüketim kültürü sonucunda insanlar sürekli çalışmak zorunda kalıyor. Ama çok çalışmalarına rağmen daha az kazanıyorlar. Ne kendini eğitecek, ne de zenginleştirecek zaman bulamıyorlar. Hayata yetişememe durumu var. Bu Amerika'da da, dünyanın başka yerlerinde de böyle. Doğaya sırtımızı döndük. Küresel ısınma çok ciddi bir sorun ama çözemiyoruz. Mesela arabalarımız benzinle çalışıyor, bu değişmiyor. Çünkü benzin demek; petrol demek, para demek. Oysa dünya elden gidiyor. Ama bunu gel de Donald Trump'a anlat. Anlamaz ki!
Politikacılara duyulan güven azaldı mı sizce?
Dikkat edin, asgari ücret dünyanın hiçbir yerinde bir insanı yaşatacak miktarda değil. Siz hayatta kalabilmek için daha fazla çalışmak zorunda kalıyorsunuz. Politikacılar buna bir çözüm bulamıyor. Sorunlar karşısında da politik arenada yüksek sesle konuşan, vaatkar politikacılara insanlar kulak kesiliyor. Toplumlar o politikacının doğru söylemediğini bilse de o politikacılar öne çıkıyor. Ama politikacılar değil; sen, ben, biz hepimiz bir araya gelirsek daha iyi bir dünya kurabiliriz. Dünyayı politikacılar değil biz değiştirebiliriz. İşe de diyalog ve iletişim kurarak başlamak gerekiyor.
BARIŞI KAZANMAK İÇİN DEĞİŞMELİYİZ
Dünyanın genel fotoğrafı iyi değil. Savaşlar, insanların yaşadığı dramlar... Barışa özlem artıyor ama barışı sağlamak gün geçtikçe zorlaşıyor. Dünya barışı nasıl kurulabilir sizce?
Barış kazanılabilir bir şey. Dünyada insanlar kaygıyla yaşıyor ve ama hepimiz bu içimizdeki kaygıları aşarak barışı kazanabiliriz. Barışı kazanmak için yapılacak ilk iş de başkasını değil, kendimizi değiştirmekten geçiyor. Bunun için kalbimizin sesini dinlemek yeterli. Çünkü kaygılarımızı giderecek şey, kalbimizde gizli.
Uluslararası Antalya Film Festivali'nde başından beri zaman geçiriyorsunuz; festivali nasıl buldunuz?
Festivalden çok memnun kaldım. İnsanların birbirleriyle iletişim kurmasına vesile oluyor. İletişim kurmak bence şefkatin ta kendisidir aslında. Bu şefkati de burada gördüm. Biliyorsunuz dünyanın her yerinde ırkçılık var. Amerika'da da var. Medya bir şekilde tüketim kültürünü, o da şiddeti körüklüyor. İnsanlardaki korku ve kaygı da ırkçılığı tetikliyor. Irkçılık da dünyanın her alanında ciddi stres birikimine neden olabiliyor. İşte iletişim kurarak bunun önüne geçebiliriz.
TÜRKİYE'DE ŞEFKAT VAR
Peki Türkiye'den aklınızda neler kalır?
Sizin kültürünüzde çok fazla şefkat olduğunu hissediyorum. Mesela açılış töreninde dinlediğim müzik (Yavuz Bingöl'ün söylediği türküleri kastediyor) beni çok etkiledi. Bu şefkati insanlarla iletişim kurduğumda da hissettim. Bunu unutmam.
MEDYA, İNSANI İYİ HİSSETTİRMELİ
Dünyada meydanın dilini sorunlu görüyorsunuz galiba?
Medya genelde insanları iyi hissettirecek haberlere pek yüz vermiyor. Daha çok kötü, vahşi ve abartılmış hikayeler yer alıyor. Bu da gerçeği pek yansıtmıyor aslında. Medya demişken SABAH'ı gördüm ve inceledim ve Daily SABAH'ı okudum. İyi gazeteler yapıyorsunuz, tebrik ederim.
DARBEYİ DOĞRU BULMUYORUM
Antalya Film Festivali ile ilgili iyi şeyler düşünüyorsunuz. Fakatbu güzel festival 15 Temmuz'da yaşadığımız darbe girişimi başarılı olsaydı düzenlenemeyecekti. 15 Temmuz'da neler yaşandığını takip edebildiniz mi? Ne düşünüyorsunuz yaşadıklarımızla ilgili?
15 Temmuz'da yaşananları biliyorum. Ayrıntılarını maalesef takip edemedim. Dünyada zaman zaman böyle şiddet hareketleri (darbe girişimini şiddet hareketi olarak görüyor) olabiliyor. Bu tür hareketlerini doğru bulmuyorum. Zaten burada olma sebebim de biraz da bu.