Depremi 117 saniye önce bildirecek EDIS sistemi için bilim insanları toplandı
Türkiye’de deprem erken uyarı sistemi olarak geliştirilen EDIS için 10 üniversiteden akademik danışma bilim kurulu ve istişare kurulu oluşturuldu. Sistem uygulamanın merkez üssüne bağlı olarak depremi etkilenecek bölgeye 117 saniyeye kadar önceden bildirebilecek.
Türkiye'de Deprem Erken Uyarı Sistemi'nin Kurulumu ve Kullanıcılara Sinyal Verilmesi Projesi kapsamında oluşturulan akademik danışma bilim kurulu ve istişare kurulu, Yıldız Teknik Üniversitesi'nde 15.00'da toplandı. Toplantıda, Türkiye'de bulunan 10 üniversiteden deprem bilimci, afet yönetim uzmanı, sosyolog, psikolog gibi farklı alanlardan öğretim üyeleri ile iş dünyası ve STK temsilciler de yer aldı. Kurula ayrıca ABD, Japonya, İtalya, Meksika ve Tayvan'dan da bilim insanları da dahil edildi.
Dünyada sadece 5 ülke tarafından kullanıldığı aktarılan deprem erken uyarı sisteminin, Türkiye'de de EDIS'in oluşturulmasından sonra fabrikalarda, hızlı trende, AVM'lerde ve bazı bölgelerde pilot olarak kullanıldığı belirtildi.
"BELİRLİ BÖLGELERDE 186 SANİYEYE VARAN ERKEN UYARILAR ALDIK"
EDIS CEO'su Ali Emre Erişen, uygulamanın pilot bölgelerde üstün başarı gösterdiğini belirterek, "Uzun yıllardır deprem erken uyarı sistemleri üzerine çalışıyoruz. İlk 2016 yılında başlamıştık. 2019 yılında aslında bu yazılım, algoritma tamamlandı ve saha testlerine başladık. 2019- 2022 arasında saha testlerini tamamladık. 2 Haziran'dan beri aslında bu sistem aktif olarak Türkiye'nin belli bölgelerinde çalışıyordu. Fakat 2 Haziran sonrasında bunu sahada kullanmaya başladıktan sonra şunu gördük; elde ettiğimiz süreler ve erken uyarı zamanları, hem bizim için hem de insanlık için beklemediğimiz daha güzel sonuçlar doğurdu. Biz de bunu, aslında bugün buradaki amacımız bu bilim kurulunun hedefi, bu sinyal insanlık yararına da kullanabilir miyiz? Çünkü belli bölgelerde, bu sanayilerde, belli hızlı trenlerde, 186 saniye varan erken uyarı süreleri kazandık. Bu insanlık için de bizim için de güçlü bir umut doğurdu. Bununla alakalı devletle alakalı belli konularda çalışmalara başladık. Akabinde bazı alanlarda aslında biraz çekinceler oldu. Yani bu, insanlara verilmeli mi verilmemeli mi? İnsanlar buna nasıl tepki verirler? Baktık, bu işin sonucu çok fazla gelmeyecek ve dedik ki bunla alakalı ne yapalım bu işi ehline bırakalım. Aslında bu bizim gibi işte mühendislerin ya da işte depremcilerin alanından ziyade toplum bilimcilerin, afet bilimcilerin alanı. Bunu, vatandaş tarafından kullanılıp kullanılmayacağını bununla alakalı birçok üniversiteyle iş birliği yaparak bu bilim kurulu faaliyetleri çalışmalarını başlattık" dedi.
EDIS'İN DİĞER SİSTEMLERDEN FARKI NE?
EDIS'in depremi yarım saniye gibi bir sürede algılayıp sinyal göndererek dünyada bir ilki gerçekleştirdiğine vurgu yapan Erişen, ''Önceden sistemler şöyle çalışıyordu; mesela mevcutta şu an Japonya'da, Meksika'da, Amerika'da olan sistem, bunlar depremi belirli bölgelerde algılayıp kendi merkez üslerine bir erken uyarı gönderiyorlar oradan alınan sinyallerle. Japonya'daki fay hatları şehir merkezine 200 ila 500 km aralıklarla belli lokasyonlarda. Bunun için eski geleneksel sistemler Türkiye'de çalışmıyor. Çünkü onların fay hattının uzaklığından dolayı, örnek veriyorum işte, 300 kilometre ilerideki bu fay hattından depremin ulaşması 80- 90 saniye. Siz 40- 45 saniyede bunu analiz ettiğiniz zaman ülkeniz için veya onu vereceğiniz erken uyarı bölgesi için, 45 saniye süre kazanmış oluyorsunuz. Fakat Türkiye'de fay hatları çok yakından, bazı yerlerde denizden geçtiği için, bu kadar süremiz yok. 40-45 saniye geçmesi demek deprem etkiledi, vurdu gitti oluyor. Bundan dolayı Türkiye'de eski geleneksel sistemler kullanılmıyordu. Şu an geliştirmiş olduğumuz sistem, hızını birkaç kat artırdığından dolayı şu an saliseler içinde, saniye bile değil, yarım saniye gibi bir sürede algılayıp istasyona verdiğimiz sinyalle şu an aslında dünyada bir ilke imza atmış olduk" ifadelerini kullandı.
" 117 SANİYE SÜRE KAZANABİLİRDİK"
Erişen, geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız depremlerden söz ederek, "Biz, fay hattının üzerine belirli noktalarda belirli istasyonlar yerleştirdik. Bu istasyonu aldığımız sensörleri yerin belli bir derinliğine indirebildiğimiz kadar burada indiriyoruz, denizde de aynı şekilde. Bunları fay hattının tam üstüne ve derinliklere yerleştiriyoruz. Bu sayede fay hattının aslında ilk o patlama dediğimiz patlamada, bir enerji açığa çıkıyor. Biz bu enerjiyi algıladığımız o büyüklüğe göre depremin şiddetini ve yerine hesaplıyoruz. Kullanıcılarımıza aslında fiber üzerinden veya internet üzerinden iletiyoruz. Deprem yeryüzünde ortalama, Türkiye için söylüyorum; 3,5 km hızla ilerliyor. Bu, şu demek; siz deprem merkezinden 350 km uzaktaysanız, depremi düşünün, Maraş depremini, Pazarcık depremini, 411 kilometrelik bir alanda yıkıcı etkisi oldu. Bu da şu demek; baktığın zaman 117 saniye süre kazanımımız olabilirdi. Bir de patlama ile kırılma arasındaki geciken bir süre var. Dolayısıyla depremden uzaklaştıkça belli bir sürede kazanımımız oluyor. Bu şu an için planladığımız kurduğumuz bazı belli alanlarda da aslında asansörleri durduruyor, kapıları açıyor, yürüyen merdiveni, otopark kapılarını açıyor ve programladığımız sistemi devreye sokuyor" şeklinde konuştu.
"KORUNABİLECEĞİMİZİ TOPLUMA ANLATMAK GEREK"
Klinik Psikolog İnanç Sümbüloğlu, depremin psikolojik boyutunu ele alarak, "Erken uyarı sistemlerinin halk tarafından bilinmesi, dolayısıyla da afet bilinci oluşturmak ve aslında bir afet sırasında da daha sonrasında da oluşabilecek ikincil travmaların önlenmesi toplumun bu konuyla ilgili farkındalığının artması ve doğru insan davranışları planlamasını yapılabilmesi ile ilgili psikoloji bilimi devreye giriyor. Dolayısıyla da aslında bilinçlenmek, doğru planlama yapmak, duyguyu yönetmek ve aslında kayıtlarımızı azaltmak gerek hem ruhsal olarak hem de belki fiziksel olarak." dedi.
Deprem davranış eğitiminin yetişkin düzeyine çıkarılmasının önemine değinen Sümbüloğlu, "İlkokullarda çocukların deprem bilincini arttırmak bu noktada yaşayabilecekleri duyguları yönetmek ve afet sırasında ve sonrasında bütün bu meseleleri aileleriyle öğretmenleriyle arkadaşlarıyla konuşabilecek bir alan açmak zaten Türkiye'de hâlihazırda olan bir şey ama bunu yetişkinlere doğru yaymak, üniversitelere doğru yaymak, şirketlere doğru yaymak, toplumun genelini bu bilinci kazandırmak amacıyla bu eğitimler daha da yaygınlaşmalı. Korkmak yerine insan davranışlarını odağa alarak aslında kendimizi merkeze alarak korunabileceğimizi doğru planlama yapabileceğimizi belki topluma anlatabilmek gerek" ifadelerini kullandı.